12 Kasım 1944’te Azatlık Cemiyeti, dokuz maddeden oluşan bir bildiri yayınladı.
Buna göre, Bağımsız Doğu Türkistan İslam Cumhuriyetinin kurulduğu, devlet başkanlığına Ali Han Töre Şaguni’nin (1976’da öldü. Mezarı Taşkent’te Şeyh Zeyniddin Baba mezarlığındadır), onun yardımcılığına da Hakimbek Hoca’nın atandığı ilan edildi. Devletin bayrağı belirlendi. Buna göre, Doğu Türkistan’da Çin egemenliği kaldırılacaktı.
Halk eşitliğine dayanan, özgür, tam bağımsız bir devlet kurulduğu ilan edildi. Ekonomiyi geliştirmek için özel ticari girişiler teşvik edilecek, halkın refah seviyesi artırılacaktı. İslam dini desteklenecek ama diğer dinler de himaye edilecekti. Din eğitimi ve sağlık işleri geliştirilecek; Sovyetlerle dostluk temelinde ilişkiler kurulacak; Çin ile de siyasi ve iktisadi alanda alaka devam edecekti.
Bütün milletlerden oluşan güçlü bir ordu kurulacaktı. Doğal kaynaklar tamamıyla hükümetin kontrolüne alınacaktı. Irkçılık, rüşvet ve makam düşkünlüğü ile mücadele edilecekti (İklil Kurban, Şarki Türkistan Cumhuriyeti (1944-1949), s. 68-69).
Yeni kurulan devletin hedefleri arasında, komünizmle ve ateizmle mücadele, Müslümanların katledilmesini engelleme, Doğu Türkistan’dan yurtdışına yapılan göçleri engelleme de vardı. Kasım 1944’te kurulan bu cumhuriyetin kuruluşuna daha çok Kazak ve Uygurlar destek vermişlerdi. 5 Ocak 1945’te hükümet başka bir bildirge yayınladı. Buna göre, din özgürlüğü, çok ulusluluk ve demokrasi desteklenecekti. İslam dini resmi din olarak kabul edilmedi. Devletin temel ideolojisi Türk-İslam tezine dayanıyordu. 1949’da Komünist Parti, milliyetçi hükümeti devirdi ve Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti tarihe karıştı ama Türk milliyetçiliği, Uygurlar ve Kazaklar arasında güçlü bir ideoloji olarak kalmaya devam etti. Kimi tarihçiler Gulca Doğu Türkistan Cumhuriyetinin, İslami bir rejim olup olmadığı tartışırlar. Amerikan tarihçi James Millward, Uygurların işgalci Çinlilere karşı kendi kaderlerini belirlemek için çalıştıklarını ama Sovyetler ile Guomindang arasında sıkıştıklarını ileri sürer. İlk başta güçlü bir İslami devlet kurulmaya çalışıldı. Hükümeti idare için İslami şuranın kurulması ve öşür gibi vergilerin konulması devletin İslami karakterine işaret eder. Ona göre, ‘İkinci Doğu Türkistan Cumhuriyeti de birincisi gibi, hem İslamlaştırıcı hem de laik modernleşme dürtüsü gibi her iki akımı da bünyesinde barındırıyordu.
Ayrıca Gulca rejiminde, bu sebepten (İslami mi laik modern mi) hizipsel farklılıklar ortaya çıktı. Ali Han Töre, hareketin ilk lideri, 1946 ortalarında görevden alındı ve laikçi ve Sovyet taraftarı Ahmetcan Kasımi kontrolü ele geçirdi. Sincan’da eğitim sınırlı olduğu için bu liderlerin çoğu Sovyetlerde eğitim görmüştü. Ahmetcan’ın ekibi, gayrimüslim Moğolları, Mançuları ve Rusları, vatandaş olarak kabul etmeye özen gösterdiler ve bun kesimden olanlara hükümette bakanlıklar verdiler.
Doğu Türkistan rejimi, kurulmasından sonra bile, Çin yönetimine karşı Türk milliyetçi muhalefetini örgütlemeye devam etti. Usul-i cedid tarzı eğitim, milliyetçi düşünce ve Sovyetlerdeki Kazak ve Uygurlarla yapılacak olan iletişim konularında görüş ayrılıkları ortaya çıktı. Dahası, Osman Batur'un Kazakları ve Nilka'daki Müslüman isyancılar, Çinlileri nihai olarak bölgeden uzaklaştıran hareketin başlatılmasında rol oynadılar.
1944'te kuzey Sincan'ın üç bölgesinde yaşanan isyan ve bunu takip eden hükümeti, yerel Çin karşıtı güçlerden kaynaklandı. Bu hareket, muhtemelen askeri destek sağlayan Sovyetler Birliği tarafından etkinleştirildi ve kontrol edildi.
Sovyetler, Batur’a, materyal, eğitim ve danışmanlar, siyasi organizasyon konusunda yardımcı oldu ve asli liderler üzerindeki nüfuzunu kullandı. Sonuçta, Sovyetler Birliği, Uygurlar, Kazaklar ve diğerleri arasındaki milliyetçi özlemleri istismar etti’ demektedir.