Doğu Türkistan’daki vakıfların akıbeti, Türkiye’deki vakıfların durumuyla paralellik gösterir.
Bundan dolayı bu yazıyı kaleme aldım. Dünyanın her yerinde yapıldığı gibi, Doğu Türkistan’da da Çin Komünist Partisi, yerli Müslüman işbirlikçiler bularak, Müslüman vakıflarını “reform” adı altında yağmaladı.
En başta yağmalanan müessese, hamisi olmadığı için, vakıflardı. Çin, İslami sermayeyi kendi kontrolü altına alabilmek için, eski mollaların gücünü kırdı; masraf getiren İslami geleneklerin büyük kısmını ortadan kaldırdı; zenginliği kendisiyle işbirliği yapacak çok az sayıdaki Müslüman işbirlikçi ile tarikatlara verdi. Çin Komünist Partisi, 1950’den sonra böylece Doğu Türkistan’da hem İslam’ı hem de zenginliğini kontrol altın almayı başardı. Amerikan tarihçi James A. Millward, bu soruya şöyle cevap veriyor: ‘Doğu Türkistan’ın hemen her yerinde Müslümanlar mevcuttu. Komünizmle mücadelede, Büyük Güçler, ne yazık ki, İslam’ı kullandılar. Çünkü her ikisi de nüfuz ve güç kazanmak için sosyal, siyasi, hukuki ve ideolojik olarak rekabet içine sokuldular. Çin Komünist Partisi, 1950’lerin başında Doğu Türkistan’daki İslam’ı kontrol altına almaya başladı.
Mektep ve medreselerdeki İslami eğitim 1950’lere kadar devam etti. Her iki eğitim kurumuna da izin verilmesinin nedeni, Çin’in bu tür İslami kurumlarla işbirliği yapma ihtiyacından kaynaklanıyordu. Çin, Müslüman halkın huzurunu bozmak ve kendisine karşı kışkırtmak istemedi. Sincan’daki İslam, yekpare bir yapı değildi. İslam’ı temsil eden kadılar, işanlar ve ahundlar gibi farklı İslami gruplar ve tarikatlar mevcuttu. Toprak reformundan önce (1950), Tarım Havzasında on binlerce İslami mezar ve türbe vardı. Müslüman köylerinde binlerce mescit, yatır ve türbe mevcuttu.
Komünistlerin idareyi ele geçirdiği sırada sadece Kaşgar’da 12.918 camiden söz edilir. Bu camilerin 126’sı Kaşgar şehir merkezinde bulunuyordu. 1950’lerin başında Kaşgar’da 300’den fazla imam vardı ev bunlar vakıflar ve zekâtlardan aldıkları gelirlerin büyük kısmını kontrol ediyorlardı. Tüm emperyaliste güçlerin yaptığı gibi, Çin de öncelikle para kaynağı olan vakıfları talan etmeye gözünü dikti. 1951’de vakıfların vergi toplamasını yasakladı. Dolayısıyla eskiden camilere ait olan bu vakıf gelirlerin kontrolü bir süreliğine başıboş kaldı. Şeri mahkemeler ile kadı denilen imtiyazlı Müslüman ailelerin imtiyazlarını kaldırdı. Sincan’da İslami boşanmayı (talak) ve yargılamayı kaldırdı. Belki de verilen te taviz sadece Uygur Müslümanlarının küçük yaşta evlenmelerine izin verilmesiydi. Uygur kadınlarının zenginlik ve statü kazanma yolu olarak seçtikleri sıralı evlilik sistemini kaldırdı.
Evlilik törenleri, masraftan dolayı, en aza indirildi. Bir yenilik olarak arkadaş veliliği teşvik edildi. Komünist dönemden önce Sincan’daki İslam’ın mali kaynağı tarım arazilerden beslenen vakıflara dayanıyordu. Vakıflar, hayır ve kamu işleri için önemli bir gelir sağlıyordu. Aslında bazı vakıflar 1930lu yıllardan itibaren Uygur Kültürünü Tanıtma Derneği tarafından yarı millileştirilmişti. Vakıfların idaresi, rüşvet yiyen idarecilerin eline geçmişti. Bazı idareciler özel sektörle karmaşık ve belirsiz ilişkilere başlamışlardı.
1950’de Sincan’daki vakıf arazilerin büyük kısmı cami, mezar ve medreselere aitti. Vakıf gelirlerle personelin maaşları ödeniyor, binaların tamiratı ve malzemeler de vakıf gelirlerden karşılanıyordu. 1950’de Güney Sincan’daki ekilebilir toprakların yüzde 2’si, vakıflara aitti. Hoca Afak külliyesi vakfına ait 1116 hektarlık arazi vakıf statüsündeydi. Bu vakfa ait değirmenleri, meyve bahçeleri, dükkânlar vardı ve görevlilerin maaşları bu vakıftan sağlanıyordu. Çin Komünist Partisi, İslami zenginliği azaltmak için, bu vakıf toprakları, ‘Toprak Reformu’ adı altında fakir köylülere dağıttı ve Güney Sincan’daki İslami müesseselerin mali bağımsızlıklarını zayıflattı. 1950-1952 yılları arasında vakıf toprakları fakir köylülere dağıttı.
Dolayısıyla vakıf gelirleri azaldığı için cami ve medrese gibi İslami müesseselerinin bakımı azaldı. Çoğu harap hale düşmeye başladı. Müslümanların istedikleri kişiye veya kurumlara bağış yapmaları yasaklandı. Devlet imamlara maaş vermeye başladı. Eski konumunu korumak isteyen Müslüman din adamları, Çin Komünist Partisiyle işbirliğine giriştiler.1954’de Yengisar’da iki Müslüman din adamı, çok yüksek bir kişisel servet elde etti. Bu kişiler Komünist Partinin kontrolündeki idari makamlara atandılar. Sünni Müslümanların yanı sıra, Sincan’daki İsmaililer ve Şiilere ait vakıflar da aynı muameleye tabi tutuldu. İşan denilen bu gruplar (Hz. Muhammedin neslinden gelenler ile tarikatın kurucusunun neslinden gelenler) da Çin’in kontrolüne girdi. Yeni tarikatlar türetildi ve özellikle Nakşibendiler büyük bir güç elde ettiler