Kasım ayı denilince ATATÜRK gelir aklıma. Yoğunluk kazanır duygularım. Yıldırım olur çakar, sel olur taşar. Şükrederim Allah’a, bize böyle bir lideri lütfettiği için. Her 23 Nisan’da, 29 Ekim’de, 19 Mayıs’ta ülkemizin geleceği olan gençleri, minik öğrencileri gördükçe sevinirim, gururlanırım kendimce. Sadece Türk halkının değil tüm dünya insanlarının hayranlık duyduğu Atatürk’ün bizim atamız olmasından şeref duyarım. O’nun sayesinde bağımsız bir ülkede özgürce yaşadığımı bilir, şükranlarımı sunarım. Atatürk denilince; hemen düğmelerimi ilikler, hazırola geçerim.
Atatürk’e hakaret edildiğine de şahit oluyoruz. GAZİ Mustafa Kemal Atatürk; bir konuşmasında “Kahramanları kadar, haini de gafili de çok olan bir milletiz” diyerek bu bahtsızların olduğunu ve bundan sonra da olmaya devam edeceğini yıllar önceden öngörmüştü. Atatürk karşıtlığı ve düşmanlığı kimi kişilerde görülen “aşağılık duygusu” ve “aşağılık kompleksi”nin dışa vurumudur. Bu bir “karakter bozukluğudur.” Aynı zamanda “bir ruh hastalığıdır”. Böyle meczuplar, mecnunlar, aydınlıkları sevmeyen, karanlıklardan nemalanan hep olmuştur ve de olacaktır da. Bunların faydası da olmuyor değil hani. Bunlar; Atatürk’e saldırdıkça Atatürk sevgisi, Atatürk bilinci doruklara çıkıyor.
Atatürk’e saldıranlar ne yapıyorlar veya ne diyorlar? Deccal deyip lanetliyorlar, büstleri kırılıp üzerleri kanla boyanıyor. Ayyaş, dinsiz diktatör deniliyor. “Keşke Yunan kazansaydı”, “O’nu seven cenazeme gelmesin” deniliyor. Kendisinin kurduğu Diyanetin başında bulunanlar, verdikleri vaazlarda hakaretler, lanetler yağdırıyorlar. “Harf devrimi, düşünceyi dumura (körelme) uğrattı” diyebiliyorlar. Diyorlar da diyorlar. Burada tümünü yazmaktan utanç duyuyorum. Bunlar böyle dedikçe Atasına her zaman sahip çıkan vatandaşlar Anıtkabir’e koşarak ona sahip çıkıyorlar.
Ne mutlu Türkiye Cumhuriyetini kurup Türk milletine armağan eden ATATÜRK ve onunla birlikte mücadele veren kahraman gazi ve şehitlerimize.