Şimdi onlara ne desek de, ne anlatsak da boşa olacağını biliyoruz. Deveye hendek atlatmaktan daha zor bir iş yaptığımızı nasıl izah edeceğiz. Gerçekten işimiz çok zor!...
Biz yine de bir ilkokul öğrencisinin anlayacağı şekilde izah edelim de günah bizden gitsin.
Son zamanlarda her şeyin ve herkesin hedefinde olan tek meslek gazeteciliktir. Gazeteci Suriye'ye gider, Filistin'e gider vurulur, öldürülür. Gazeteci toplantılara gider, eylemlere gider coplanır. Gazeteci hastanelere gider, üniversitelere gider, meclise gider, karakola gider suçlanır. Yani topun ağzında hep o vardır. Yalnız anlaşılması en güç olan kısmı da ülkede iki ayrı görişteki yayın organı aynı haberi yapar, birisi derhal gözaltına alınır, diğeri "doğru yaptın" der gibi adeta ödüllendirilir. Bu kadar çifte standart hangi akla hizmettir. Adaleti bu kadar keyfekeder uygulamak yanlıştır, tehlikelidir.
Toplumun her kesiminde değerlendirildiği gibi adalete güvensizlik insanların en büyük kaygısıdır.
Bu güveni sarsmak, ülkenin özgürlük ve demokrasisini de olumsuz etkiler.
Ülkemizde adaletin en hızlı çalıştığı kesim de gazeteciliktir. Her nedense bazı suçlerde ve suçlularda yıllarca süren yakalama çalışmaları gazeteciler için hemen ertesi gün tecelli edebilmektedir.
İşte bu çifte standardın gölgesinde 3-5 gazeteciye birkaç gündür yapılan operasyonları kaygı ile izliyoruz. Yaptığı haberde bilirkişiyi ifşa ettiği gerekçesi ile Barış Pehlivan, Seda Selek ve Serhan Asker gözaltına alındılar. Yapılan sorgulamaları sonrasında Serhan Asker ve Seda Selek serbest bırakılırken Barış Pehlivan'ın yanında Kürşad Oğuz ve Suat Toktaş için tutuklanma talebinde bulunuldu.
Öncelikle;
“GAZETECİLİK SUÇ DEĞİLDİR”.
Şayet gerçek anlamda suç işleyenler varsa onları cezalandırın. Ancak yapılan bir haberde yalan, yanlış, yönlendirme varsa onları cezalandırın. Bizler bile bile gazeteci de olsa suç işleyen birisini savunacak değiliz ya!...Suç olan; birilerinin güdümü altında yalan haber yapmaktır. Gazetecilik mesleğini kötüye kullanmaktır. Bazılarının istediği doğrultusunda kalemini ve fikirlerini satmaktır. Suç olan; birilerine iftira atarak, kumpasa getirerek, çamur atarak gazetecilik adı altında fırıldaklık yapmaktır.
Gazetecilik yapmak suç değildir.
YALAN HABER YAPMAK, BİLEREK YANLIŞ HABER YAPMAK SUÇTUR.
Bizler yüzyıldır, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "Basın, Milletin Müşterek Sesidir, Susturulamaz" sözüyle durmadan, yılmadan çalışırken ummadığımız yerden susturulmaya çalışıyoruz. Baskıyla, sindirmeyle, cezalarla adaleti sağlamak mümkün değildir. Zira bütün millet sokakta serbestçe dolaşan suç makinalarının mahkemelerden nasıl elini kolunu sallayarak çıktıklarını sorarken gazetecilik görevini yapmaya çalışan; yanlışlıkları, olumsuzlukları, adaletsizlikleri göz önüne sürerken adaletin sopasıyla susturmaya çalışmaları demokrasiyle bağdaşmayan girişimlerdir, YANLIŞTIR.
Evet, ülkemizde ne yazık ki diğer bir çok kesimde olduğu gibi gazetecilikte de çürüme noktasına gelmiştir. Ancak bu şartlarda bile onurunu, benliğini kaybetmeden bu mesleği sürdürmeye çalışan az bir kesim de karınca misali bıkmadan yılmadan çalışmaktadır. Bir çok kurum ve kuruluşu haraca bağlayan gazeteciler sefa sürerken dürüst insanların baskı altına alınması yanlıştır ve kabul edilemez.
Bizim yetkililerden istediğimiz işinize gelmeyen haberleri yapan gazetecileri baskı altına almanız değil, fırıldak gibi dönen, üç kuruş için onurunu satan, bu mesleğin saygınlığını zedeleyen gazeteci müsvettelerine fırsat vermeyin. İşte o zaman her yer ve her şey çok daha da güzel olur. Ama onu da sırf Ekrem İmamoğlu’nun sloganı diye yapmak istemezseniz de artık gerisini, siz bileceksiniz.