Gerçekten ne zaman bitecek bu sıkıntılar. Biri bitmeden diğeri başlıyor, daha sonra başka biri. Ne olacak, nasıl olacak bilmiyoruz.
Konumuz yine talan edilen ormanlar, harcanan ağaçlar ve çevre, yok edilen temiz yaşamlar. Altın çıkarmak için, para kazanmak için gözünü kırpmadan doğayı, hayatı yok eden aç gözlüler hiç durmuyor. Birisi çıkıyor, ruhsat alıp güzelim ormanlarda sondajlar yapıp, kazılara başlayıp maden arama düşüncesiyle güzelim doğayı katlediyor. Oradan çevreciler, duyarlı insanlar işin peşine düşüyor, bu işlerin yanlış olduğunu haykırıyor. Böyle bir girişimden sonuç alınamayınca mücadeleyi hukuksal olarak devam ettirmeye çalışıyorlar. Nasıl oluyorsa Allah’tan yasalar çerçevesince davranan hukukçular sayesinde yargı talancılara “dur!” diyor. Çevreciler de derin bir oh çekiyor, elde edilen mücadelenin kazanılmasıyla kutlamalar da yapıyorlar.
Aradan çok zaman geçmiyor. Ortalıkta yeni bir dedikodu, yine bir haber; “Şirketler Murat Dağında, Kaz Dağlarında Yeniden Harekete Geçti!”... Ne oluyor, neler oluyor bilen yok.
Onlar da bu vatanın fertleri olmasına rağmen, güzel ülkesinin yok olacağını bilmelerine rağmen gözlerini kırp-madan saldırıya geçiyorlar. O saldırıda başarı sağlayamayınca yeniden saldırıyor, yeniden saldırıyorlar. Bir türlü dur durak bilmiyorlar. Pes vallahi!...
Dünyanın ekolojik dengesi bozuldu. Mevsimler karıştı, buzullar eriyor, havalar değişti ama bunların acımasız girişimleri hiç değişmiyor. Yahu kardeşim, baksana haberleri, azıcık araştırsana ülkemiz kuraklığın yaşanacağı hatta en çok zarar göreceği bölgelerden olarak gösteriliyor. Belki de dünyanın sonu susuzluktan kaynaklanan savaşlarla gelecek. Ancak bunları görmezden gelip hala üç kuruş için havasını, suyunu zehirleyecek, ağaçları, ormanlar katledecek, sağlıklı bir yaşamı yok edecek her şeyi yapmak hainlik değil de nedir? Yapmayın, etmeyin, yazık olacak bu güzelim dünyaya!...
Bakınız petrol zengini, paranın saltanatını süren başta Araplar olmak üzere şımarmış ülkelere. Sonları gelmek üzere değil mi? Petrole mecburiyet bittikçe para bitecek, saltanat sona erecek. Yani yıllarca ellerindekini bitirip tüketenler, kendi sonlarını getirmeye mahkûmdurlar.
Bizim de birebir yaşadığımız altın korsanları (!) ile mücadele yapılmamış olsaydı şimdiye kadar köylerimiz, ilçemiz, çevremiz onların elleriyle çoktan zehirlenmeye başlamış olacaktı. Bazılarının küçümseyerek bahsettiği çevrecilerin mücadelesiyle, kazanımlarıyla bu şimdilik sessiz ve durağan devam ediyor. Ama bizler birlik olmazsan, toprağımızı, suyumuzu savunmazsak emin olun ki en küçük fırsatta bile ÜZERİNİZE ÇÖKECEKLER. Zaten bir geldiler mi de asla gitmelerini beklemeyin.
Bakınız bu günlerde EŞME’de ne için çalışmalar yapılıyor. Eşme’deki Kışladağ Altın Madeni’ni çalıştıran şirketin çevreyi talan ettiği, yaşam alanlarını yok ettiği gerekçesiyle faaliyetlerini durdurması isteniyor. İşte onlar da bizim çevremizde bulunan duyarsız insanlar gibi içinde altın dolu toprakları ÜÇ KURUŞA yabancılara satmışlardı.
Evet, Murat Dağında olduğu gibi Kaz Dağlarında da tehlike geçmiyor. TEMA Vakfı’nın hazırladığı “Kaz Dağları Yöresi’nde Madencilik” raporu verilerine göre yüzde 79’u maden ruhsatlı olan Kaz Dağları’nda kıyım yaşanıyor. Kaz Dağları’nın sadece Çanakkale mevkiinde yılbaşından bu yana 14 farklı proje için ya adım atıldı ya da onay verildi. Bölgede yeni talanlara neden olacak projeler sırada beklerken, bugüne kadar birçok şirket resmen kıyıma neden oldu.
Çevreciler bu konuda yetkilileri göreve çağırıyorlar. Artık ne olacaksa olsun, ne yapılacaksa yapılsın; meclis mi toplanacak, yasa mı değişecek, yeni kanunlar mı çıkarılacak bu şirketler bir an önce ülkemizin hava, su, oksijen yani HAYAT KAYNAKLARINDAN ELLERİNİ ÇEKSİNLER...