Okumaya başladığım yaşlardan beri elime ne geçerse mutlaka okuma gayreti içinde olurum. Yayının faydalı mı zararlı mı olduğuna okuduktan sonra karar verir, işime gelenleri alır beğenmediklerimi atar giderim. Oysa büyüklerimiz zaman içinde şu yayını okumayın, bu zararlı diye kategorize ederler ve bizleri onlardan uzak tutmaya çalışırlardı. Çocukluk yılarımızın Teksas, Tommikslerden, Zagorlardan korumaya çalışırlardı. Bizler de yasaklamanın aksine, onları gizli saklı okumaya çalışırdık.
Gün geçti, zaman değişti. Şimdiki nesil artık okumuyor. Okuma hevesinde hiç değiller. Her şey hazır. Beyaz cam denilen televizyon, yaşamımızın önemli bir bölümünde başrollerde şimdilerde. Ama başrolü bilgisayarlara kaptırmış durumdalar. Haliyle de bilgisayar destekli telefonlar elimizin altında ve tüm dünya çok şükür CEBİMİZDE.
Başımızın dara düştüğü her an GOOGLE amcamız şükürler olsun her şeye anında cevap verebiliyor.
Bu günleri de görmek varmış. Yıllar önce izlediğim VİZONTELE filminde belediye başkanı şehre ilk kurulacak televizyonu anlatırken sayıyordu. “Sanatçıları da göreceksiniz..” Oradan bir ses; “Zeki MÜREN de bizi görecek mi?” diyordu. Gerçi o sanatçı rahmetli oldu, her ne kadar bizi görmese de görüntüleri her an karşımızda..
Tabi GOOGLE amca bu işi tek başına yapmıyor. Yanına adını bile zor teleffuz ettiğimiz bir yığın yardımcı buldu. Başta ilk tanıştıklarımız arasında FACEBOOK var. Hemen peşinde WhatsApp, arkasında MESSENGER.. Ve YOUTUBE, sonrasında PİNTEREST.. TWITER. Bunlar artık tüm insanlar tarafından sık sık kullanılmakta ve hatta kullanmayanlara bir başka gözle bakılmaktadır. “Sen hala kullanmıyor musun?” diye boş boş bakmalar. Küçük görmeler moda oldu. Her hangi bir durumda acil bir haberleşme gerektiğinde anında yukarıdakilerden birini kullanarak amacımıza ulaşabiliyoruz artık. Yine tekrar edeyim bu günleri de görmek varmış.. Gerçi gelecekte ne olacağını düşündükçe aklımız karışsa da bu gelişmeler yaşanacak.. Hayal etmenin sınırı yok. Hani gençlik yıllarımızda “evlenmeyin bekarlar naylon kızlar çıkacak” diye şarkı mırıldanırdı ya.. İşte onlar oldu bile. Daha neler olacak kimbilir.. Kimbilir demeyeyim de.. zaman bilir.
Elbette daha hala akıllı telefon kullanmayanlarımız var. Bilgisayar ve saydığım bu yeniliklerle tanışmamış olanlarımız var. Demek ki onlar ihtiyaç duymuyorlar. Duysalar mutlaka bir şekilde öğrenmeye ve de kullanmaya başlarlar diye düşünüyorum.. Ben ilk olarak 1994 yılında bilgisayar kursuna katıldığımda inanın yadırgamıştım. Bir kaç gün sonra vazgeçecektim ama öğretmenimiz devam etmemi istedi. Devam ettik az-boz öğrendik ve de yıllar sonra bile daha öğreneceğimiz çok şeylerin olduğunu gördük. Hem öğrenmenin yaşı yok hem bilginin ucu bucağı yok.. Git gidebildiğin kadar.. Uzayın derinliklerine doğru.
Şu FACEBOOK denilen çağın haberleşme ya da yayın organı var ya.. Neler yaşanıyor neler. Ancak doğru kullanıldığında fevkaledenin fevkinde. Yanlış kullanımlarda ise öyle can sıkıyor ki affedilemez. Kırasınız geliyor adeta bilgisayarınızı.. Ben bir çok dost edindim bu sayede. Daha doğrusu önceden izini kaybettiğim arkadaşlarımı, dostlarımı buldum. Buradan doğum günlerini kutluyor, düğünlerine katılıyor, acılarını paylaşıyor, sevinçlerine iştirak edebiliyorum. Ne güzel.. Amacı dışında kullanmaya da şiddetle karşıyım. Onları da gerek ben gerekse diğer kullanıcılar anında engelliyoruz. Ama ne kadar engellesekte sıkça duyduğumuz bir olay var. “Arkadaşlar Facem çalındı”.. Nedenini bir türlü kavrayamadığı bu yolu kullanarak insanları dolandırmaya çalışanların olduğu da bir gerçek..
Bakın doğru paylaşımlarda faceden neler okuyoruz..
“Asıl sorun büyümek değil ki. Büyürken unuttuklarımız. Sevdiği olmalı insanın.. Annemiz gibi. Ahşap pencereye hayat veren çiçek gibi. Malı mülkü değil, kaşı gözü değil, hırkası heybesi de değil. Merhametidir bir insanı güzelleştiren. İnsanın süsü yüzüdür. Yüzün süsü göz. Aklın süsü dildir. Dilin süsü söz. Yaşın değil yaşadıkların öğretir sana hayatı. Ne demişler, zengine güle güle giy.. fakire nereden buldun. Dile gelemeyenler kalbin en ağır yükleridir. Birbirimizi üzmeyelim.. Çünkü birbirimizden çok kalmadı. Berrak bir gönülden kirli su akmaz. Güzel bir ruhtan kötü söz çıkmaz. Yalnız dostluk sarayının çatlağı yoktur. Ve damı akmaz. Mutluluğu aramayacak kadar mutlu ol.. Mutsuzluktan korkmayacak kadar mutsuz. İyiler bir çeşittir. Kötüler ise çeşit çeşit. Eğilirsen basamak, dik durursan sığınak olursun. Hayat nefestir aldığın kadar. Hayat kafestir kaldığın kadar. Hayat bir hevestir yaşadığın kadar. Asla mutluluğa giden yol yoktur. Çünkü mutluluğun kendisi yoldur. Sevgi bir tutku değildir. Sevgi birisinin bir şekilde seni tamamladığının derinden anlaşılmasıdır. Bir şey veremiyorsan bir şey alamazsın. İyi insan olmazsan iyilik bulamazsın. Mutluluk bir ömür değil anlıktır. Çok uzak değil. Aslında iki adımlıktır. Hayatın hamallığı değil.. tadına varmaktır. Mutlu insanlar tanıdım. Bunlar sadece ne iseler o oldukları için mutluydular. Güzel olan ne çok şey kaybettik.. Ve yaraya merhem olan o eski insanları.. Yaşlılık ne saçın ağarması ne belin bükülmesidir. Gayesi biten ve ümidi sönen herkes yaşlıdır. Gönlü geniş insanları seviyorum. Vefakar insanları, kusur kapatanları kendi gibi davrananları, başkası olmayanları seviyorum. Yıllarla değil, dostlarla say yaşımı. Göz yaşlarımla değil gülüşlerle say hayatımı.. Akşam olur gün eskir, aylar geçer yıl eskir, eskimeyen birkaç şey vardır hayata dair. Biri yarın, biri umut, biri sevgidir. Ve sabrı mayalardık Anadolu’da bir fırın ekmek olurdu. Komşuluk diye bir güzellik tanırdık. Nereye taşındı bilen var mı.” Yüzlerce paylaşımdan birini de ben sizlerle paylaştım.. Sevgiyle kalın...