Bazen sağdan soldan bizlere kızanlar, eleştirenler oluyor. “Her şeye çok karışıyorsunuz, her şeye çok burnunuzu sokuyorsunuz” diyorlar. Evet doğru!. Bazı durumlarda çok şeye karışmak zorunda kalıyoruz.
Çünkü iyi gitmeyen, hatalı olan, aksayan işlerde bizler ilgili kişi ya da makamları uyarmak zorundayız. Vatandaşların isteklerini, şikayetlerini gündeme getirmemiz gerekiyor.
Çünkü bizim işimiz bu!...
Çünkü biz bu ilçenin, yörenin sesini duyurmaya, vatandaşın şikayetlerini aktarmaya, ayrıca da Banaz’ın dışarıda tanıtımıza söz vermiş insanlarız. Çünkü gazeteciyiz biz!.
Aslen “gazeteciyim” diye geçinenlere göre bir hayli daha gayretliyiz, iyi niyetliyiz. Ama yine de tam olarak ve layıkıyla bu görevi yapıyoruz diyemeyiz.
Her seferinde azamiyetle söylüyoruz. Gazetecilik zor zenaat. Gazetecilik her şeyden önce dürüstlük ister. Öte yandan adalet gerekir. Fikriyle birlikte vicdanı da hür olmalı gazetecinin.
Asıl meseleye gelince;
Çevremizde olan her olaya karşı duyarlı olmamıza rağmen ilgili mevkilerden, sorumlu makamlardan gerekli ilgiyi göremiyoruz.
Dahası, bazıları bizi tınlamıyor, umursamıyor. Oysa gazetemizde yayınladıklarımızla, yaptığımız haberlerle bizler bunun böyle olmadığını tam 58 yıldır ispatladık. Ama bunu nasıl, kime anlatabiliriz.
Belirttiğimiz gibi ortalıkta gazeteci gibi davranıp, gazeteci olduğunu iddia eden vatandaşlar bu mesleği kötü olarak göstermektedirler.
Bir çoğunuzun bildiği üzere bu gibi insanlar; bazı isimlerin, belediye başkanlarının, milletvekillerinin, siyasilerin, bazı işadamlarının bir açığını bulmaya çalışarak sinsice ve gizlice izlemektedirler. Bunlar o açığı bulduğu anda bunların yakasına sülük gibi yapışarak istediğini koparma gayretinde olurlar.
Mesela son zamanlarda sosyal medyaya bir bakıyorsunuz aynı isimler, aynı makamdaki kişilerin yaptıklarını, yapmadıklarını, yediklerini, içtiklerini sürekli ele alarak eleştirmektedirler. Kesinlikle iyi biliniz ki; bunlar o makam sahiplerinden maddi beklentilerini elde etmeden vazgeçmeyeceklerdir.
Bu şahıslar, bu saldırılarını bir gazete, televizyon ya da dergide de yapamazlar. Çünkü ortada bir suç unsuru ve bir belge bırakmaktan imtina ederler.
Diyoruz ya; gazetecilik zor iştir.
Şöyle bir bakıyoruz, hiç umulmadık kurum ya da kuruluşlar, bu bahsettiğimiz özellikteki insanlara sürekli para akıtmaktadırlar. Hatta iş o boyuta gelmiş ki, bizler hakkında “ENAYİ BUNLAR” diye hor görmeyi bile mesleğin bir özelliği olarak görmekteler. İlaveten derler ki; “Yıllardan beri bu işi yapıyorlar, gazete çıkarıyorlar, bir başkandan, siyasi parti ilçe başkanından bile kuruş para almasını beceremiyorlar. Bir de gazeteciyim diye geçiniyorlar!”...
Bunlar böyle dedikçe biz kendi adımıza gurur duyuyoruz. Bazen gerçekten de enayi gibi nitelensek de böyle şantajla, tehditle, üç kağıtçılıkla kimseden otlanmadığımız için kendimizi şanslı hissediyoruz.
Dünyada her şeyin bir bedeli var.
Gazetecilik adına mafyavari şekilde para koparmanın da bir bedeli var. Çünkü bir zaman sonra o parasını aldığın kişinin tasmayı boynuna takmasını kabullenmişsin demektir.
Yıllar önce 12 Eylül geçtikten sonra yurt dışına iltica edecek insanlar bazı usulsüzlüklere baş vururlardı. Bu işlerin bir yöntemi olarak da bazı gazetelere haber ve ilan yaptırarak kendilerini “aranıyor” şeklinde lanse ettirirlerdi. Bu sebeple de bizlere gelip afâki rakamlar teklif ederek bu işlemi yapmamızı isterlerdi. Biz de prensiplerimize uymayan ve düpedüz sahtekarlık olan bu işleri yapmazdık. Bir defasında gazeteciliğe hevesli bir arkadaş, bu işe şahit olduğunda da; “Yav napıyorsun sen, kısa sürede köşeyi dönersin, niye yapmıyorsun bu işi, sen salak mısın?” dediğinde de kendimizi ezik hissederdik.
Kim, ne kadar bizleri enayi yerine koysa da şimdi kendi adımıza halimizden memnunuz. Çünkü bizler kalemimizi satmamaya söz vermişiz. Bu görevi hakkınca yapmaya and içmişiz. Kim ne yaparsa yapsın.
Bu işler bizlerde böyle de başka mesleklerde faklı mı?
Elbette ki cevap hayır!
Mesleklerin ve sektörlerin çoğunda durum hep aynı. Yeter ki ziyniyetin bozuk olmasın.