Hatay escort Sex hikayeleri Sikiş hikayeleri porno ize

Prof. Dr. Mehmet Akif ERDOĞRU
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Mehmet Akif ERDOĞRU
 

İZMİR’DEN DOSTOYEVSKİ’NİN ROMAN KARAKTERLERİNİ ANDIRAN İNSAN MANZARALARI

2024 yılında İzmir’de açlık ve fakirlik kendisini artık iyice hissettiriyor. Vahşi kapitalizm, insanları pençesine almış durumda. Yüksek enflasyon ve kötü idareden dolayı düşük gelirli insanlar hayatta kalabilmek için kendilerince çareler arıyorlar. Bu hafta Bornova’da bir kişinin tavrına şahit oldum ve fevkalade üzüldüm. İzmir Bornova’da Eski Çarşıda faaliyet gösteren eski türden bir lokantaya gitmiştim. Hani şu sulu yemeklerin servis edildiği, bol kepçe konulduğu, açgözlü olmayan, üç beş kuruşa bakmayan, geleneksel esnaf lokantalarından biri. Yemekler saat on bir buçuk gibi servise çıkıyor ve saat bir buçuk gibi tamamen tükeniyor. Bu saatler arasında yemek yiyebilenler kendini şanslı sayıyor, zira bir sonrası yemek ertesi gün aynı saatler arasında çıkıyor. Eski Çarşı, eski türden çarşılardan biri. Bornova eski Camiin etrafında kümelenmiş eski türden esnafın faaliyet gösterdiği tarihi çarşılardan biri. Henüz tarihi dokusu bozulmamış. Bir tarafta amele kahvesi, diğer tarafta nalbur dükkânları, bir yerde kara fırın ve manav, sokak kenarında da işportacıların tezgâh açtığı hayli kalabalık bir çarşı. Eski tarzda çalışan sanırım üç veya dört lokanta var bu çarşıda. Bunları da bilenler biliyor, zira bilmek zorundalar, yoksa aç kalırlar. Buralarda yemek yiyenlerin çoğu düşük gelirli insanlar ama bu lokantadaki yemek fiyatları bile artık bu insanların cebini yakıyor. Bu Pazartesi ( 27 Mayıs, Pazartesi) öğle yemeği yemek için Eski Çarşı’da faaliyet gösteren o ünlü lokantaya, daha doğrusu aşevine gittim. Yiyeceğiniz yemekleri kendiniz gözünüzle seçiyor ve hemen ayakta oracıkta ısmarlıyorsunuz. İki garson ısmarladığınız yemekleri mütevazı masanıza kısa sürede getiriyor. Menü falan yok. Garsonu çağırıp yemekleri saymasını istemek de yok. Yemek yiyecek olan ocakbaşındaki yemeklerin bizatihi yanına gidip görmek zorunda. Yemek sonrası çay da lokanta sahibinden bedava. Ben de yemeğimi aynı usullerle ısmarladım. Birkaç dakika içinde buharı tüten sulu yemekler masama getirildi. Garsonlar zaten herkesi isimleriyle tanıyorlar. Daimi müşterileri gayet iyi biliyorlar. Yemek yerken masama yetmiş yaşından fazla görünen güzel giyimli bir beyefendi yaklaştı ve yediklerime baktı. Masamdaki yiyecekleri dikkatlice süzdü, ‘afiyet olsun’ dedi ve ağzından şu cümleler döküldü: ‘Evet ortaya konulmuş bir ekmek var, galiba beş dilimden fazla, ayrıca mevsim salatası var, birkaç da yeşil biber var ve yemeğiniz…’ dedi. Yediğim yemeği söylemeyeceğim. Yemeğin fiyatını sordu. Ben tam fiyatını hesaplamadığımı söyleyince, gözü asker mektubu gibi duvara yapıştırılmış fiyat listesine ilişti: ‘Kellepaça çorba tam 90 lira, az 60 lira, çok pahalıymış!’ diye ekledi. Ben de bu civarda en makul fiyatın bu lokantada olduğunu söyleyince ’ efendim, ben yalnız yaşıyorum, Karşıyaka’dan buraya geldim, İzmir’deki tüm lokantaların fiyat listelerine bakıyorum, en ucuz lokantayı arıyorum’ dedi. ‘Karşıyaka’da (Karşıyaka merkezde oturduğunu sanmıyorum) da bu fiyattan birkaç yer ama, burada salata ve ekmek fiyata dahilmiş’ dedi ve masamın üzerindeki ekmek dilimlerini gözüyle yeniden saydı. Yüzünde tatlı bir gülümseme belirdi. Ben, lokantayı sevdiğini, burada yemek yiyeceğini sandım, ama o tekrar sağına soluna bakarak yemek yemeden kapıdan çıktı. Arkasından bağırarak, kendisine yemek ısmarlayacağımı söyledim ama galiba duymadı. Çekti gitti. Şu günlerde etrafımda bu tür aç insanlar veya başka bir ifade ile hesabını çok iyi yapmak zorunda olan insanlar çoğalmaya başladı. Özellikle şehirlerde yalnız yaşayan düşük gelirli emeklilerin durumu tam bir dram. Bunlar, Dostoyevski’nin romanlarında kullandığı tiplerle neredeyse aynı. Aslında lokantacı o kadar cömert bir adam ki, bu tür tipleri gayet iyi biliyor, onlardan bazen para almıyor. Bu babasından miras aldığı bir davranışmış. Özellikle çorbalarda cömert davranıyor. Evde yemek yapamayan yaşlı çiftler, devlet dairelerinde çalışan memurlar, işçiler, emekliler, hasıl-ı kelam toplumun düşük gelirli kesimleri, buna üniversite hocaları dahil, burada bir öğlen yemeği yiyebilmek için can atıyorlar. Üç kap bir yemeğim fiyatı da 150-200 lira civarında. Zincir marketlerin hemen her gün fiyat artırdıkları, ayrıca yetmiyormuş gibi etiketteki fiyatla kasadaki fiyatın farklı olduğu bir ortamda, emeklilerin insanca bir hayat sürmeleri neredeyse imkânsız. Etrafımdaki emekliler, hangi gün hangi markette bir indirim varsa, satın almak için üşenmeden o markete kadar gidiyorlar. Bereket versin İzmir Belediyesi 65 yaş üstü insanlara toplu taşıma araçlarına bedava biniş kartı veriyor. Bu kart sayesinde belediye otobüslerine bedava binebiliyorlar. Yoksa bu marketlere gitme şanları da olmayacak. Çoğu sosyal yardıma muhtaç ama gururlarından kaymakamlığa ya da hayır kurumlarına başvurmuyorlar. Açık pazarlarda fiyat ve ölçü denetimi neredeyse kalmadı. Bu yönden, üniversite öğrencilerinin durumu ise tam bir felaket. Kampüste zaten yemek yiyebilecek medeni bir lokanta/restoran veya büfe kalmadı. Öğrenci yemekhanesi yetersiz. Final zamanlarında üniversite idaresi kütüphanede bedava çorba ve su dağıtıyor ve bununla da öğünüyor. Gün boyunca sadece çorba içerek sınava giren öğrenciler hiç de az değil. Yetersiz beslenmeyle final sınavlarına giren üniversite talebelerinin halini düşünün!... Sözün kısası gelir dağılımındaki aşırı dengesizlik, fiyat istikrarsızlığı, sabit gelirli toplumun alt kesimlerini yoksulluğa daha da çok itiyor.
Ekleme Tarihi: 07 Haziran 2024 - Cuma

İZMİR’DEN DOSTOYEVSKİ’NİN ROMAN KARAKTERLERİNİ ANDIRAN İNSAN MANZARALARI

2024 yılında İzmir’de açlık ve fakirlik kendisini artık iyice hissettiriyor. Vahşi kapitalizm, insanları pençesine almış durumda. Yüksek enflasyon ve kötü idareden dolayı düşük gelirli insanlar hayatta kalabilmek için kendilerince çareler arıyorlar. Bu hafta Bornova’da bir kişinin tavrına şahit oldum ve fevkalade üzüldüm. İzmir Bornova’da Eski Çarşıda faaliyet gösteren eski türden bir lokantaya gitmiştim. Hani şu sulu yemeklerin servis edildiği, bol kepçe konulduğu, açgözlü olmayan, üç beş kuruşa bakmayan, geleneksel esnaf lokantalarından biri. Yemekler saat on bir buçuk gibi servise çıkıyor ve saat bir buçuk gibi tamamen tükeniyor. Bu saatler arasında yemek yiyebilenler kendini şanslı sayıyor, zira bir sonrası yemek ertesi gün aynı saatler arasında çıkıyor. Eski Çarşı, eski türden çarşılardan biri. Bornova eski Camiin etrafında kümelenmiş eski türden esnafın faaliyet gösterdiği tarihi çarşılardan biri. Henüz tarihi dokusu bozulmamış. Bir tarafta amele kahvesi, diğer tarafta nalbur dükkânları, bir yerde kara fırın ve manav, sokak kenarında da işportacıların tezgâh açtığı hayli kalabalık bir çarşı. Eski tarzda çalışan sanırım üç veya dört lokanta var bu çarşıda. Bunları da bilenler biliyor, zira bilmek zorundalar, yoksa aç kalırlar. Buralarda yemek yiyenlerin çoğu düşük gelirli insanlar ama bu lokantadaki yemek fiyatları bile artık bu insanların cebini yakıyor.

Bu Pazartesi ( 27 Mayıs, Pazartesi) öğle yemeği yemek için Eski Çarşı’da faaliyet gösteren o ünlü lokantaya, daha doğrusu aşevine gittim. Yiyeceğiniz yemekleri kendiniz gözünüzle seçiyor ve hemen ayakta oracıkta ısmarlıyorsunuz. İki garson ısmarladığınız yemekleri mütevazı masanıza kısa sürede getiriyor. Menü falan yok. Garsonu çağırıp yemekleri saymasını istemek de yok. Yemek yiyecek olan ocakbaşındaki yemeklerin bizatihi yanına gidip görmek zorunda. Yemek sonrası çay da lokanta sahibinden bedava. Ben de yemeğimi aynı usullerle ısmarladım. Birkaç dakika içinde buharı tüten sulu yemekler masama getirildi. Garsonlar zaten herkesi isimleriyle tanıyorlar. Daimi müşterileri gayet iyi biliyorlar. Yemek yerken masama yetmiş yaşından fazla görünen güzel giyimli bir beyefendi yaklaştı ve yediklerime baktı. Masamdaki yiyecekleri dikkatlice süzdü, ‘afiyet olsun’ dedi ve ağzından şu cümleler döküldü: ‘Evet ortaya konulmuş bir ekmek var, galiba beş dilimden fazla, ayrıca mevsim salatası var, birkaç da yeşil biber var

ve yemeğiniz…’ dedi. Yediğim yemeği söylemeyeceğim. Yemeğin fiyatını sordu. Ben tam fiyatını hesaplamadığımı söyleyince, gözü asker mektubu gibi duvara yapıştırılmış fiyat listesine ilişti: ‘Kellepaça çorba tam 90 lira, az 60 lira, çok pahalıymış!’ diye ekledi. Ben de bu civarda en makul fiyatın bu lokantada olduğunu söyleyince ’ efendim, ben yalnız yaşıyorum, Karşıyaka’dan buraya geldim, İzmir’deki tüm lokantaların fiyat listelerine bakıyorum, en ucuz lokantayı arıyorum’ dedi. ‘Karşıyaka’da (Karşıyaka merkezde oturduğunu sanmıyorum) da bu fiyattan birkaç yer ama, burada salata ve ekmek fiyata dahilmiş’ dedi ve masamın üzerindeki ekmek dilimlerini gözüyle yeniden saydı. Yüzünde tatlı bir gülümseme belirdi. Ben, lokantayı sevdiğini, burada yemek yiyeceğini sandım, ama o tekrar sağına soluna bakarak yemek yemeden kapıdan çıktı. Arkasından bağırarak, kendisine yemek ısmarlayacağımı söyledim ama galiba duymadı. Çekti gitti.

Şu günlerde etrafımda bu tür aç insanlar veya başka bir ifade ile hesabını çok iyi yapmak zorunda olan insanlar çoğalmaya başladı. Özellikle şehirlerde yalnız yaşayan düşük gelirli emeklilerin durumu tam bir dram. Bunlar, Dostoyevski’nin romanlarında kullandığı tiplerle neredeyse aynı. Aslında lokantacı o kadar cömert bir adam ki, bu tür tipleri gayet iyi biliyor, onlardan bazen para almıyor. Bu babasından miras aldığı bir davranışmış. Özellikle çorbalarda cömert davranıyor. Evde yemek yapamayan yaşlı çiftler, devlet dairelerinde çalışan memurlar, işçiler, emekliler, hasıl-ı kelam toplumun düşük gelirli kesimleri, buna üniversite hocaları dahil, burada bir öğlen yemeği yiyebilmek için can atıyorlar. Üç kap bir yemeğim fiyatı da 150-200 lira civarında. Zincir marketlerin hemen her gün fiyat artırdıkları, ayrıca yetmiyormuş gibi etiketteki fiyatla kasadaki fiyatın farklı olduğu bir ortamda, emeklilerin insanca bir hayat sürmeleri neredeyse imkânsız. Etrafımdaki emekliler, hangi gün hangi markette bir indirim varsa, satın almak için üşenmeden o markete kadar gidiyorlar. Bereket versin İzmir Belediyesi 65 yaş üstü insanlara toplu taşıma araçlarına bedava biniş kartı veriyor. Bu kart sayesinde belediye otobüslerine bedava binebiliyorlar. Yoksa bu marketlere gitme şanları da olmayacak. Çoğu sosyal yardıma muhtaç ama gururlarından kaymakamlığa ya da hayır kurumlarına başvurmuyorlar. Açık pazarlarda fiyat ve ölçü denetimi neredeyse kalmadı. Bu yönden, üniversite öğrencilerinin durumu ise tam bir felaket. Kampüste zaten yemek yiyebilecek medeni bir lokanta/restoran veya büfe kalmadı. Öğrenci yemekhanesi yetersiz. Final zamanlarında üniversite idaresi kütüphanede bedava çorba ve su dağıtıyor ve bununla da öğünüyor. Gün boyunca sadece çorba içerek sınava giren öğrenciler hiç de az değil. Yetersiz

beslenmeyle final sınavlarına giren üniversite talebelerinin halini düşünün!... Sözün kısası gelir dağılımındaki aşırı dengesizlik, fiyat istikrarsızlığı, sabit gelirli toplumun alt kesimlerini yoksulluğa daha da çok itiyor.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Abdullah
(09.06.2024 14:07 - #516)
65 yaş üstü ücretsiz şehir içi seyahat İzmir Büyükşehirin değil, merkezi yönetimin (Erdoğan ın) yıllar önce kanunla belirlediği bir durum.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.