Kerkük'te bu hafta (Eylül 2023'ün ilk haftası) önemli olaylar oldu. Türkmenler aleyhine provokasyon yapıldı. Dışişleri bakanı Fidan, Türk hükümetinin Kerkük Türkmenlerinin yanında olduğunu açıkladı.
Sorunun özü, Kerkük'ü Kürtleştirme faaliyetine devam edilmesiydi. Barzani'nin peşmergeleri Kerkük'te yerleştirilmeye çalışıldı. Türkmenler ve Araplar, bu duruma itiraz ettiler. Gruplar arasında çatışmalar yaşandı. Barzani, Kerkük'ün Kürt olduğuna dair beyanatta bulundu.
Şimdi bu olayların tarihsel boyutuna bakalım: Kerkük'ün Kürt şehri olduğuna dair elimizde ciddi bir tarihi kanıt yoktur. Kerkük ile ilgili en eski nüfus sayımı Kanuni Sultan Süleyman devrinde yapılmıştır. Bu sayımda Kürt veya Ekrad sözcüğü geçmez. Kürtler, Kerkük'ün kırsal kesimlerinde aşiret olarak yaşıyorlardı. Bunların bir kısmı Osmanlı'ya itaat ederken bir kısmı da İran'a bağlıydı. 1824 tarihli bir belgede: 'Kerkük ahalisinin fitne ve fesada meyilli şirret bir taife olduklarından bahisle, ekserisinin Ekrad taifesinden olduğundan' bahsedilir (HAT 802/37112). Kürt aşiretlerinin çoğu İran'dan yardım almaktadır. 1913-1914'te Ruslar da Kürt aşiretlerine silah ve cephane vermişlerdir. Demek ki 19. Yüzyıl başlarında Kürtler, Kerkük'te nüfusunun çoğunluğunu ele geçirmiş görünmektedir. Bunun nedeni, kırsal kesimden birçok Kürt aşiretinin Kerkük'e yönlendirilmiş olmasıdır.
Osmanlı arşiv belgelerinden biliyoruz ki, Kerkük kalesinin etrafı, zamanda aşiretlerin koyun otlağıdır ve kışlak vazifesini görmüştür. 16. Yüzyılda özellikle Karaulus aşiretinin bölgesidir. On yüzyılın ikinci yarısında, Urfa (Ruha), Derne, Diyarbakır, Mardin, Dertenk, Şehrizor, Çengule sancaklarında oturan aşiretlerin büyük kısmı Karaulus'a tabiydi. Bir belgede, Karaulus'un 'Türkmen aşireti' olduğundan söz edilir. Osmanlı idaresi süresince, Arap, Kürt, Acem ve Türkmen aşiretleri, Kerkük civarına geldiler.
Kerkük'te en önemli sorun, bu aşiret yapısıdır. İdareleri meşgul eden en önemli sorun aşiretler arasındaki çatışmalardır. Osmanlı idaresi, suça bulaşmış aşiret mensuplarını cezalandırmak istiyor ama çoğunlukla yetersiz kalıyordu. Osmanlı belgelerine yansıyan Kerkük bölgesindeki bazı aşiretlerin isimleri şunlardır: Zengene aşireti; 1889 Hemvend aşireti; 1912 Davudi aşireti; 1914 İranilik iddiasında bulunan Fili aşireti; 1893 Ebu Asaf aşireti; 1893 Berzenci ve Talabani aşiretleri; 1898 Salihi aşireti; 1851 Zengene ve Ebu Ubeyd aşiretleri; 1856 Şevar aşireti; 1894 Balbas ve Eko aşiretleri; 1713 Çatakçı aşireti; 1894 Dizeyi aşireti; 1728 Zint aşireti; 1895 Zindobalani aşireti; 1858 İranlı Hasanfilo aşireti; 1911 Şemmer aşireti: 1854 el-Abid aşireti; 1901 Dade aşireti; 1859 Caf aşireti; 1898 Şivan aşireti; 1904 Baradost aşireti; 1905 Kaylı aşireti; 1895 İsmail Uzeyri; 1852 Zend aşireti; 1894 Dizeyi aşireti; 1897 Şeyh Bizin ve diğerleri. Talabaniler ile Sadat-ı Berzenciler arasındaki ihtilaf Kerkük'e çok zarar verdi. Özellikle Talabaniler, Kerkük'te asayişi bozdular. Talabanilerin aynı zamanda başka aşiretlerle de ihtilafı vardı. Davda aşireti bunlardan biriydi. Hemvendliler Süleymaniye'de karışıklık çıkarırken, Talabaniler de Kerkük'te karışıklık çıkardılar. Osmanlılar açısından Kerkük, askeri bakımdan önem kazandı. Ormanlı-İran harplerinden dolayı, Bağdat, Musul ve Basra bölgelerini elde tutmaya çalışan Osmanlı idaresi, büyükçe bir kaleye sahip olan Kerkük'ü, bir ikmal ve iaşe merkezi olarak kullanmıştır. Kalede, topçu, mustahfız, gönüllü, yeniçeri, azap, urban ve serdengeçti birlikleri konuşlandırmıştır. Özellikle Bağdat'ın İranlılara karşı korunmasında Kerkük kalesinin önemi büyük olmuştur. Osmanlı Arşivinde Kerkük kalesiyle ilgili belgeler, genellikle 18. Yüzyıla aittir ve bunların çoğu da Kerkük kalesindeki Osmanlı askerlerinin maaşlarının ödenmesiyle ilgilidir. Osmanlı idaresinin özellikle Nadir Şah'ın saldırısından dolayı Kerkük, Musul ve Bağdat'ı elde tutma çabalarının epeyce pahalıya mal olduğu belgelenebilmektedir. Zira Kerkük'teki Osmanlı askerlerinin maaşları Musul, Kıbrıs, Diyarbakır, Erzurum, Harput, Bağdat, Eflak, Sayda gibi yerlerin bütçesinden zorlukla ödendiği anlaşılmaktadır. Özellikle Kerkük kalesindeki yeniçerilerin ulufeleri genellikle Harput ve Diyarbakır gayrimüslimlerinin ödediği cizye vergisiyle ödenmiştir. 1810 tarihli bir belgeye göre Kerkük yeniçeri ağasının maaşının bir kısmının Kerkük'teki vakıf boyahaneden karşılandığı belirtilmiştir ki, bu durum Kerkük kelesinin 19. Yüzyıl başlarında bile askeri önemini koruduğuna işaret eder. 1798 tarihli bir başka belgeye göre, Kerkük kalesini muhafazaya memur muhafızların maaşlarının Musul'dan karşılandığı ifade edilir. Aralık 1733 tarihli bir belgede ise II. Tahmaspkulu Han'ın (Nadir Şah), Bağdat ve Kerkük'ü istilasından dolayı Bağdat'a on adet, Kerkük kelesi için de yirmi iki adet serdengeçti bayraklarının açıldığı yazılıdır. Toplam 3345 serdengeçti görevlendirilmiştir.
Osmanlı idaresi, Kerkük'te idareyi elde tutabilmek için çeşitli cemaatler ile Sünni din adamlarına destek verdi. İran ile mücadelede bunların desteğini alacağını umdu. Sadat-ı Berzenciyeden Mahmud Efendi, Şeyh Hacı Salih Efendi, Kara Baba, Şeyh Abdurrahman Efendi, Seyyid Necib Efendi (Sülale-i Tahire-i Nebeviye'den), Abdülcevad Efendi bunlardan bazılarıdır. Kerkük'teki Kadiri (Şeyh Hacı Ali Baba), Mevlevi, Rıfai, Halidi ve Nakşi tarikatlarına maddi destek sağladı. Hz. Muhammed'in bayraktarı Şeyh Mekki, İmam Kasım, Han Ahmed, Şeyh Hasan, Han Yunus, Hz. Danyal gibi İslam din büyüklerine ait hatıraların Kerkük'te var olması Kerkük'ü İslami siyaset açısından önemli bir yer haline getirdi. Hz. Muhammed'in namaz kıldığı iddia edilen bir seccadenin Kerkük'ten İzmir'e getirilmesi Osmanlı hükümeti nezdinde bir heyecan yarattı. Osmanlı idaresi Talabani aşiretini değil, büyük ölçüde Berzenci aşiretini destekledi. Bunu nedeni etnik değil, daha çok ümmetçilik siyasetinden yani Berzencilerin sadat olmasından kaynaklanıyordu.
Osmanlı idaresi, Kerkük kalesi ve çevresinde tamirat yaptı. Mesela, 1701-1702 yıllarında Kerkük kelesinin dışındaki Kızılkilise tamir edildi. 1712 yılında Kerkük kelesi bedenindeki evlere tamirat izni verildi. 1855-1856 yıllarında kale dışındaki cami, medrese ve dergâh tamir edildi. 1908 yılında kale içindeki Rıfai dergâhının masrafları Osmanlı idaresi tarafından karşılandı.
Kerkük kalesinin ismi, 16. Yüzyılın ikinci yarısına ait Osmanlı belgelerinde kal'a-yı Kerkük olarak geçer. 1568-1569 tarihli bir belgede Şehrizol beyinin Kerkük kalesinde ikamet ettiği ve İran'ı (Safeviler) gözetlemekle görevlendirildiği açıkça beyan olunmuştur. Bu yıllarda kalede, günüllü ve yeniçeriler yerleştirilmişti. Şehrizol beyi, bir ara, Şehrizol'a geri döndüyse de, 1572 yılında tekrar Kerkük'te ikamet etmeye başlamıştır. Bu durum kerkük2ün askeri açıdan bölgede en uygun yer olduğunu gösterir. İdari bakımdan Bağdat beylerbeyliğine bağlı Kerkük sancağının ilk Osmanlı beyleri de Zeynel Bey ile Davud Bey'dir.
Sonuç olarak, Türk hükümeti, Osmanlı idaresinin yaptığı gibi, Kerkük'te Araplar ve Türkmenleri, ayrılıkçı Kürtlere karşı desteklemeye devam ediyor. Misak-ı milli sınırları içinde olan Musul ile Kerkük'ün, İngiliz oyunuyla elden çıkarak 1924'te Irak'a dâhil edilmesi, aradan yüz yıl geçmesine rağmen, Türk milliyetçilerinin hafızlarında hala duruyor. Muhtemelen Kerkük'e yönelik bu hassasiyet uzun süre daha devam edecek gibi görünüyor.