Hatay escort Sex hikayeleri Sikiş hikayeleri porno ize

Orhan ERDOĞAN
Köşe Yazarı
Orhan ERDOĞAN
 

VAY BENİM MEMLEKETİMİN İNSANININ HALİNE

Memleketimizde insanlık ölmüş, selasının verilmesini bekliyor. Maddi imkanlar artıkça bazı insanlar “insanlığını” yitiriyor. Daha fazla hırs ve “ben!” odaklı arayışlarda bulunuyor. Hakkına razı gelmeyip hep bana, hep bana olsun istiyorlar. Hep karşı tarafa hakkından feragat etmesini istiyorlar, "Dünya malı değil mi vazgeçiver" diyorlar,  işin ucu kendilerine dokunduğunda da feryadı figan ediyorlar. Bu da, toplum ahlakının çürümüşlüğünün bir işareti değil midir?.. Bu toplumda daha ana okullarında etik, ahlak kurallarının öğretilmesi lazım. Ata sözlerimiz ne kadar yerinde sözler; "dedikodu, adam başı yedi" derler. İnsanlar öyle bir duruma geldi ki, önce hayal kuruyor, sonra o kurduğu hayali gerçekmiş gibi anlatıyor. Eski zamanlarda dedikodu yapmak için sokağa çıkmak, birilerini ziyaret etmek gerekiyordu. Şimdilerde buna gerek kalmıyor. Dedikodu makinesi cep telefonları ile oturduğu yerden, yattığı yerden, yüzü kızarmadan rahat rahat konuşup dedikodunun tadını çıkarıyorlar!. Dedikodunun, gıybetin, birilerinin ardından konuşmanın ne kadar günah olduğunu, ne kadar kötü amel olduğunu, nelere malolabileceğini Yüce Mevlam Kur'an-ı Kerim’de aşağıdaki ayetle açık açık belirtmiştir. “Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının; çünkü bazı zanlar günahtır. Gizlilikleri araştırmayın, birbirinizin gıybetini yapmayın; herhangi biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Tabii ki bundan tiksindiniz! Allah’a itaatsizlikten de sakının. Allah tövbeleri çokça kabul etmektedir, rahmeti sonsuzdur”. (Hucurat süresi 12)  Birde, “ben yalan söylemiyorum, duyduğumu gördüğümü söylüyorum” diyerek yaptığı dedikoduyu meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Daha sonra da herkes birbirinin kuyusunu kazmaya başlıyor. Bu hareketlerde toplumun çürümüşlüğünün başka bir amaresi. Fırsatçılık olmadığı kadar revaçta. Eğer karşısındakinin yabancı olduğunu anladığında veya bir malın değerini ne olduğunu anlamadığını hissettiğinde veya birinin darda kaldığını fark ettiğinde, karşıdakinin biçare olduğunu anladığında hiç acımadan, ederinin iki katı, üç katı, beş katı söyleyip fırsatçılık yaparak güya çok kazanç elde ettiğini düşünüyorlar. Yine memlekette ticaret ve iş ahlakı çöküşü tsunami etkisinde hızla devam ediyor. Verilen sözler tutulmuyor, alınan işler istenildiği gibi yapılmıyor. “Ne olacak bir şey olmaz” mantığı hakim durumda. Adama iş yapması için anlaşıyorsun, pazarlık ediyorsun, yapılacak işin kurallarını şartlarını söylüyorsun, hatta yazılı anlaşma yapıyorsun. Çalışmaya başlandığında olması gerektiği gibi olmadığını fark ediyorsun. “Neden böyle yapıyorsun, bizim anlaşmamız böyle değildi” dediğin de, "Ne olacak, bir şey olmaz, böyle oluversin" diyerek verilen sözler yerine getirilmiyor. İş ahlakının erozyona uğradığı bir toplum durumuna gelmişiz. Eğer kanunlar istisnasız tam uygulansa, insanlar biraz kanunlardan korksa, bu laçkalık bu kadar revaçta olmaz. Dinini değerler ve kültürel bağlar yozlaşmada tavan yapmış. Modernlik adına neredeyse tüm değerlerimiz terk edilmiş. Bilhassa şu yaz aylarında gittiğimiz bazı düğünlerde işin çığrından çıktığını görüyoruz. Nereden nereye gelmişiz, daha nereye gideceğiz? Temiz giyinmek, şık giyinmek çok güzel, temiz olmak, temizlik imanın yarısıdır. Giyim kuşam tarzında değişiklikler olabilir ama bu toplumunda bir etik kuralları ve geleneklerin var. Bunlar gözardı edilip tamamen ters ve yeni arayışlara girip, binlerce yıllık örf, adet ve  ananeleri elinin tersiyle itip duyarsız davranarak binlerce yıllık kültür yok edilmektedir. Burada da "bir kereden bir şey olmaz" mantığıyla hareket ediliyor ama "üzüm üzüme baka baka kararır" atasözümüz de olduğu gibi, “A öyle giyinmiş ben de daha fazlasını yaparım” diyerek hiç bir etik kuralını dinlemeden çürümüşlüğe her defasında bir tuğla daha  koyuyorlar. Modernlik, özgürlük adına değerlerimizi, örf ve adetlerimizi terk edip başka arayışlara girmek kimliğini ve benliğini kaybetmek anlamına gelir. Ekonomik krizler bir şekilde atlatılır, bir zaman sonra eski durumdan daha da iyi olabilir ama ahlaki ve kültürel çöküşün tamiri çok zor olur. Bazen dönüşü olmayan yola girilir, o zaman her şey için çok geç olur. Her millet kendi örf, adet ve gelenekleriyle övünüyor, bizler ise başkalarına özeniyoruz. Bu özentinin sonu hiç de hayra alamet değil. Toplum nereye gidiyor? Bu soruyu son zamanlarda herkes birbirine soruyor. Toplumun nereye gittiğini, yarın bu toplumu nelerin beklediğini kimse bilmiyor. Bilinen tek şeyin bu gidişatın pek iyi olmadığında çoğunluk hem fikir.
Ekleme Tarihi: 10 Eylül 2024 - Salı

VAY BENİM MEMLEKETİMİN İNSANININ HALİNE

Memleketimizde insanlık ölmüş, selasının verilmesini bekliyor. Maddi imkanlar artıkça bazı insanlar “insanlığını” yitiriyor. Daha fazla hırs ve “ben!” odaklı arayışlarda bulunuyor. Hakkına razı gelmeyip hep bana, hep bana olsun istiyorlar. Hep karşı tarafa hakkından feragat etmesini istiyorlar, "Dünya malı değil mi vazgeçiver" diyorlar,  işin ucu kendilerine dokunduğunda da feryadı figan ediyorlar. Bu da, toplum ahlakının çürümüşlüğünün bir işareti değil midir?..
Bu toplumda daha ana okullarında etik, ahlak kurallarının öğretilmesi lazım. Ata sözlerimiz ne kadar yerinde sözler; "dedikodu, adam başı yedi" derler. İnsanlar öyle bir duruma geldi ki, önce hayal kuruyor, sonra o kurduğu hayali gerçekmiş gibi anlatıyor. Eski zamanlarda dedikodu yapmak için sokağa çıkmak, birilerini ziyaret etmek gerekiyordu. Şimdilerde buna gerek kalmıyor. Dedikodu makinesi cep telefonları ile oturduğu yerden, yattığı yerden, yüzü kızarmadan rahat rahat konuşup dedikodunun tadını çıkarıyorlar!.
Dedikodunun, gıybetin, birilerinin ardından konuşmanın ne kadar günah olduğunu, ne kadar kötü amel olduğunu, nelere malolabileceğini Yüce Mevlam Kur'an-ı Kerim’de aşağıdaki ayetle açık açık belirtmiştir.
“Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının; çünkü bazı zanlar günahtır. Gizlilikleri araştırmayın, birbirinizin gıybetini yapmayın; herhangi biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Tabii ki bundan tiksindiniz! Allah’a itaatsizlikten de sakının. Allah tövbeleri çokça kabul etmektedir, rahmeti sonsuzdur”.
(Hucurat süresi 12) 
Birde, “ben yalan söylemiyorum, duyduğumu gördüğümü söylüyorum” diyerek yaptığı dedikoduyu meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Daha sonra da herkes birbirinin kuyusunu kazmaya başlıyor. Bu hareketlerde toplumun çürümüşlüğünün başka bir amaresi. Fırsatçılık olmadığı kadar revaçta.
Eğer karşısındakinin yabancı olduğunu anladığında veya bir malın değerini ne olduğunu anlamadığını hissettiğinde veya birinin darda kaldığını fark ettiğinde, karşıdakinin biçare olduğunu anladığında hiç acımadan, ederinin iki katı, üç katı, beş katı söyleyip fırsatçılık yaparak güya çok kazanç elde ettiğini düşünüyorlar.
Yine memlekette ticaret ve iş ahlakı çöküşü tsunami etkisinde hızla devam ediyor. Verilen sözler tutulmuyor, alınan işler istenildiği gibi yapılmıyor. “Ne olacak bir şey olmaz” mantığı hakim durumda. Adama iş yapması için anlaşıyorsun, pazarlık ediyorsun, yapılacak işin kurallarını şartlarını söylüyorsun, hatta yazılı anlaşma yapıyorsun. Çalışmaya başlandığında olması gerektiği gibi olmadığını fark ediyorsun. “Neden böyle yapıyorsun, bizim anlaşmamız böyle değildi” dediğin de, "Ne olacak, bir şey olmaz, böyle oluversin" diyerek verilen sözler yerine getirilmiyor. İş ahlakının erozyona uğradığı bir toplum durumuna gelmişiz. Eğer kanunlar istisnasız tam uygulansa, insanlar biraz kanunlardan korksa, bu laçkalık bu kadar revaçta olmaz. Dinini değerler ve kültürel bağlar yozlaşmada tavan yapmış. Modernlik adına neredeyse tüm değerlerimiz terk edilmiş. Bilhassa şu yaz aylarında gittiğimiz bazı düğünlerde işin çığrından çıktığını görüyoruz. Nereden nereye gelmişiz, daha nereye gideceğiz?
Temiz giyinmek, şık giyinmek çok güzel, temiz olmak, temizlik imanın yarısıdır. Giyim kuşam tarzında değişiklikler olabilir ama bu toplumunda bir etik kuralları ve geleneklerin var. Bunlar gözardı edilip tamamen ters ve yeni arayışlara girip, binlerce yıllık örf, adet ve  ananeleri elinin tersiyle itip duyarsız davranarak binlerce yıllık kültür yok edilmektedir.
Burada da "bir kereden bir şey olmaz" mantığıyla hareket ediliyor ama "üzüm üzüme baka baka kararır" atasözümüz de olduğu gibi, “A öyle giyinmiş ben de daha fazlasını yaparım” diyerek hiç bir etik kuralını dinlemeden çürümüşlüğe her defasında bir tuğla daha  koyuyorlar. Modernlik, özgürlük adına değerlerimizi, örf ve adetlerimizi terk edip başka arayışlara girmek kimliğini ve benliğini kaybetmek anlamına gelir. Ekonomik krizler bir şekilde atlatılır, bir zaman sonra eski durumdan daha da iyi olabilir ama ahlaki ve kültürel çöküşün tamiri çok zor olur. Bazen dönüşü olmayan yola girilir, o zaman her şey için çok geç olur.
Her millet kendi örf, adet ve gelenekleriyle övünüyor, bizler ise başkalarına özeniyoruz. Bu özentinin sonu hiç de hayra alamet değil. Toplum nereye gidiyor? Bu soruyu son zamanlarda herkes birbirine soruyor. Toplumun nereye gittiğini, yarın bu toplumu nelerin beklediğini kimse bilmiyor. Bilinen tek şeyin bu gidişatın pek iyi olmadığında çoğunluk hem fikir.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (3)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Fatih Gençay
(10.09.2024 15:21 - #570)
Çok beğendiğimi ve ilgi alanıma dair bir konuyu ele aldığı için yazarımıza tebriklerimi sunuyorum. Kaleminin geniş çaplı niteliğinden etkilenmemek oldukça güç...
Orhan Fatih Gencay Teşekkür ederim
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Fatih Gençay
(10.09.2024 15:21 - #571)
Çok beğendiğimi ve ilgi alanıma dair bir konuyu ele aldığı için yazarımıza tebriklerimi sunuyorum. Kaleminin geniş çaplı niteliğinden etkilenmemek oldukça güç...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Fatma
(11.09.2024 07:52 - #572)
Muhteşem bir yazı kaleme almışsın, kalemine yüreğine sağlık
Orhan Teşekkürler
Orhan Teşekkürler
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.