Geçen haftaki sayımızda ne demek istediğimizi tam olarak anlatamadık. O sebeple bu sayımızda da konuyu ele almaya devam ediyorum.
Havasına suyuna, taşına toprağına sevdalıyız Banaz’ın. Bu karşılıksız bir sevda. Bilmiyorum ama belki de bu yüzden üzerimize düşenleri tam olarak yapamıyoruz, yapmıyoruz.
Bu konudaki yazımızın ilk bölümünde bazı idarecilerin görevini yapmaması sebebiyle eleştirmiştik. Bu görüşümüz aynen geçerli. Ancak bu konularda vatandaşın da üzerine düşeni yapmadığı gerçeğinin de gözardı edilmesi mümkün değil. Yaşanılan yerlerde çağdaşlık ve medeniyet elbirliği ile hayata geçirilir. Yani idareciler istedikleri kadar icraat yapsın, ya da vatandaşlar güzel işler için canını dişine taksın bir anlam ifade etmez. İllaki hep birlikte, illaki güçleri birleştirerek yapılmalıdır.
Bu sebepledir ki vatandaş idarecileri tetikleyecek, hep birlikte siyasiler de harekete geçirilecek. Bazı işler illaki o şekilde oluyor.
Her fırsatta yazıyoruz, anlatıyoruz. Banazlılar ilçeye yapılacak işlerle ilgili ilçesine sahip çıkmıyor diye. Halâ da değişen birşey yok!...
Kim ne derse desin Banaz Çayı akıyor, vatandaş öylece BAKIYOR!... Böyle olunca da bizi avutan iktidar milletvekilleri kendi ilçesine, köyüne her şeyi yapıyor, bizim ağzımızdaki lokmayı bile alıp götürüyorlar. Bizler ise yine bu duruma bile öylece bakıyoruz.
İşin enteresan tarafı ilçedeki yerel siyasetçileri de baskı ve yanlış bilgilendirmelerle ikna edip, onlar da sanki bu memleket başkasınınmış gibi yazdıklarımıza da tepki gösteriyorlar. Bunun obalını, hiç ayırım yapmadan vebalini kendilerine bırakıyorum.
Durum böyle iken bir de iller arası çekişme, hizmet-yatırım kapma yarışması yaşanıyor. Defalarca yazdığımız gibi bazı iller Allah versin her dönem iktidarın yanında yer alarak ya da yanındaymış gibi görünerek bütün yatırımları kapıveriyorlar.
Biz ne yapıyoruz?
Yine diğer şeylerde yaptığımız gibi sadece SEYREDİYORUZ.
Yıllardan beri kenarından geçerim. Şehir içini çok merak etmediğim için gezip görmedim. Ancak bazı okul işleri için geçen hafta iki kez gitmek zorunda kaldım SANDIKLI’ya. Dışarıdan bakınca bizim Banaz’ın birazcık büyük hali gibi geliyordu bana. Oysa içine girince, yakından görünce farkı çok net olarak anladım.
Sandıklı’ya devletin hemen hemen bütün yatırımları, hizmetleri mükemmel şekilde yapılmış. TOKİ üç-beş binadan oluşmamış adeta mahalleler oluşturmuş. Okullar, resmi daireler, kamu binaları özene özene yapılmış. İlçede hem Yarı Olimpik Yüzme Havuzu, hem ayrı spor kompleksi var. Hem mükemmel bir futbol sahası yapılmış, hem de halı sahaların da olduğu kapalı spor salonu yapılmış. Sandıklı’da bir KÜTÜPHANE var, akıllara sığmıyor. Adeta çok katlı süper bir plaza gibi.
Bizim mi?...
Bizim neyimiz var. Kütüphaneyi bilenler vardır sanırım. 70-80 metrekareden ibaret bir yer. Yüksekokul, halkın girişimleriyle yanlış yere yapılmış bir bina. Spor salonu, yine yanlış yere yapılmış, yıllarca Banaz Çayı’nın kenarında altına su alan ve yapımı kadar para ödenerek normal hale sokulabilen bir yer. Futbol sahası ona keza!... Hem merkeze çok uzak, hem türibünleri güneşe, yağmura açık, soyunma odaları derme çatma olan, hatta skorbordun rakam tabelaları olmadığı için kullanılamayan bir yer.
Ama öteyandan...
Öteyandan Banaz sahası için gelen iki sene öncesinin 3 milyon lirasını başka yerlere kaptıran yine Banaz, YİNE BANAZLI!...
Tabii ki iğneyi kendimize de batıralım. Banazlılar olarak eksilerimizi görmüyoruz. Gerisini geçiyorum, ilçemizde 80 liraya satılan yarım ekmek arası tavuk SANDIKLI’da 40 lira!...
Yeterli mi?...