İnsanın bazen oturup şapkasını önüne koyarak düşündükten sonra kendine gelmesi lazımdır. Bunu yapan karlı çıkar, yapmayan ise aynı yanlışlarla, aynı hatalarla dünyayı boş yaşamaya devam eder.
Bu günlerde memlekette hissedilir derecede ekonomik sıkıntılarla boğuşuyoruz. İktidar tarafına baktığımızda “dünyanın her yerinde kriz var” deniliyor. Ancak her nedense bizde enflasyon, (tabii ki TÜİK’e göre) yüzde 70'lerden 69'a düştü diye bayram ederken özellikle Avrupa ülkelerinde uzun yıllardır % 1-2 ve en yüksek % 5'lerde seyretmeye devam ediyor. Kim kimi kandırıyorsa kanan derdine yansın.
Neyse, bizler uzun zamandır rahata, lükse, çalışmadan kazanmaya alıştık. Daha doğrusu alıştırıldık. Bir arabamız varken ikincisini aldık, evimiz varken kira getirsin dedik ikincisini, bazen üçüncüsünü aldık. Kullandığımız sağlam ve sorunsuz telefonu işimizi görmesine rağmen yeni modeli çıktı diye kenara atıp yenisini aldık. Evimizdeki eşyaları görmekten usandığımız için sağlam olmasına rağmen değiştirdik. Onları verecek yer bulamayınca çöplerin kenarlarına yığdık.
Bu arada hep ilgimi çeken bir konuyu da sizlere aktarayım. 10-15 yıl önceleri gurbetçi dostlarımız, “eski eşyalarımızı çöpe bırakamıyoruz, onları çöpe atmak ve ana çöp alanlarına göndermek için para ödüyoruz” dediklerinde inanılmaz ve saçma geliyordu. Zira bizlerde olsa çöp kenarına konulan kullanılmış eşyaları anında kapar götürürler diyordum. Bir süre önce çöp kenarına konulan koltuk, yatak gibi eşyaların çöpleri toplayan personel tarafından götürülmek istemediğini, “bunları siz kendiniz ana çöp alanına götüreceksiniz” dediğini duymuştum. Gurbetçilerin o zamanlarda anlattıkları aklıma gelince, “Hımmm, demek ki böyle oluyormuş” diye durumu kabullendim.
Meselemize dönecek olursak!..
Rahata, lükse alıştığımız gibi bu alışkanlığımızı dizginlemeyi de öğrenmeliyiz. Çünkü şartlar ağır, gerçekten ağır. Bir eşyayı kullanabildiğimiz son demine kadar kullanmayı, aracımıza, evimize hatta yaşadığımız yerdeki kamu mallarına çok iyi bakmayı hayatımıza geçirmemiz gerekir. İhtiyacımızdan fazla eşya almamayı, pazardan marketten bozulacak, kokacak ürünleri tüketeceğimiz kadar almayı, hatta ihtiyacımız kadar yemeyi yaşamımıza uygulamamız gerekiyor.
Her zaman söylediğim gibi üretemediğimiz bir cep telefonunu, bilgisayarı, teknolojik ürünleri hoyratça kullan-mamamız hem kendi bütçemizin hem de devletimizin yararına olacaktır. Daha önce de defalarca değindiğimiz gibi bir cep telefonunu üreten Japonya’da, Almanya’da oraların vatandaşları o ürünlerin kullanım ömrü olan 4 yılları, 5 yılları doldururken bizlerde bu süre 2 yıla kadar düştüğü bilimsel olarak açıklanmış bir gerçektir. Bu konuda başka bir gerçek ise bizim ülkemizde yaşlı insanların mecburiyetten kullandığı eski model tuşlu telefonları o ülkelerde gençler de yaşlılar da hala kullanıyor olmasıdır.
Bu durumun, bu işlerin genel adı İSRAF’tır. Oysa başta israfın olmaması gereken ülkelerden birisi de biziz. Ne dersek, ne düşünürsek düşünelim. Bizleri yönetenler 20 yıldır bizi rahata, bolluğa alıştırdı. Bugün için ise birden bire bu duruma “dur” dedi. Bizler önce yaptığı sistemi yanlış olarak görsek de, işimize gelmese de bugünlerde yürütülen sıkı ekonomik politikalar o derece doğrudur. Bizler de istesek de istemesek de buna uymak ve o şapkayı önümüze koyarak gerektiği gibi davranıp gerektiği gibi yaşamak zorundayız.