“Ayrı görüşteki çeşitli güçlerin belli bir amaçla oluşturdukları birlik, değişik güçlerin işbirliği”.. Anlam böyle ve Türkiye’de ilk koalisyon 1961 yılında Adalet Partisi ile Cumhuriyet Halk Partisi arasında kurulmuştur.. Ve aralıklarla günümüze kadar ulaşmıştır. Her ne kadar zamanla “tek parti” hükümetleri kurulsa da onlarda aralarına değişik fikirli insanları almışlardır. Şu yaşadığımız Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi de bazı istisnalar olsa bile adı belirlenmemiş bir koalisyondur. Koalisyonlar kötü müdür, iyi midir, tartışılabilir. Ancak Avrupa bir çok ülkenin koalisyonlarla yürütüldüğü ve başarılı oldukları da bilinenler arasındadır.
Şimdi bir yandan Cumhurbaşkanımızı seçmek, öte yandan TBMM’ni oluşturacak 600 milletvekilini belirlemek üzere 14 Mayıs’ta seçimlere gideceğiz. Adaylar kısa süre sonra netleşecek ve gerek adaylar gerekse siyasi partiler alanlara inip çalışmalarını sürdürecekler.
Şimdiden herkesin gönlüne göre sonuçlar çıkması dileğiyle önce Cumhurbaşkanlığı adaylarından söz etmek isterim. Müracaatlar başlar başlamaz adaylar belirdi. 11 adayın müracaatı oldu. Ama bazılarının şartlar açık seçik belli olsa bile istenen belgeleri tamamlamadan teslim etmiş oldukları görüldü. Kimi diplomasını göndermemiş, kimi adaylık parasını yatırmamış, kimi bizzat gelip müracaat yapmamış. Yahu inanın aklım ermiyor. Bu mertebeye ADAY olmayı amaçlayan birileri bunları nasıl yapar, anlamakta güçlük çekiyorum. Neyse müracaatlar yapıldı. Şimdi mecliste gurubu olmayan adayların 100 bin imza toplaması esastı. Başlandı imza toplanmaya. Adaylığını istedikleri kişi için seçmenler seçim kurulları önünde biriktiler. Uzun kuyruklar vardı ilk gün ama hiç kimse o rakama ulaşamadı. İkinci gün devam, üçüncü gün devam. Derken ortaya çıkan rakamlar hiç iç açıcı değildi. Demeçlerinde bir hayli yüksek oy alacağını, hatta ikinci tura kalacağını deklare edenler değil yüz binleri bulmak on binlere bile ulaşamadılar. Yalan söylemeyeyim hani 1000 bile iyimser düşünülürdü. Ve bu arada YRP lideri Cumhur ittifakına katılacağını söyleyerek adaylıktan geri durdu. Şimdilik arzu edilen sunuca M. İNCE ulaşmış ve bel ki de Sinan Oğan da yaklaşmış görünüyor. Yılların eskitemediği doğal aday Perinçek ise 200 binleri zorluyor. Daha önceki seçimlerde bir partinin desteği ile 105 binleri bulmuş ancak seçim de 90 binlerde kalmıştı. Bir de yine ünlü bir isim Eski Cumhurbaşkanlarımızdan Rahmetli Özal’ın oğlu Ahmet Özal ise 4. cü günde 1000'i az bir farkla geçebildi. Tabii diğer adaylar yani adını daha önce duymadıklarımız da 300-500 gibi telaffuz edilmeyecek rakamları gördüler. Vallahi ben de aday olsam onları geçerdim diye düşünmeden edemiyorum.
Bu arada yaşanılan bu durumlar Uşak belediye başkanlığı için bir dönem aday olan Motor Ahmet lakaplı amcamız da sandıkta bir oy alınca eşine sitem etmişti. “Hadi onlar el, ama sen niye vermedin” diye.. Yine bu müracaatlar yapıldıkça, ilçemizin zaman içinde ünlü simalarından rahmetli Halil KARABIYIK’ı aklıma getiriverdi. (Banazlılar bu ismi mutlaka anımsayacaklardır. Orman dairesinin hemen az ilerisinde çatısında uzunca bir TÜRK bayrağı asılı dükkanı vardı). Yılını tam anımsayamadım ama o da ilçemizden çıkarak CUMHURBAŞKANI adayı olmuştu. Diğer lakabı da SENATÖR olan bu amcamızın adını radyodan yapılan anonslarda aday isimleri arasında duymuştuk..
Görülüyor ki koalisyonlar, ittifaklar, iltihaklar ya da seçimlerde işbirliği bir şekilde sürdürülüyor. Bunlar günümüzde gayet doğal ve gerçekten yapılması işbirlikleri. İnsanlar ayrıştırıp, kutuplaştırmak yerine belli amaçlarda birleştirmek ne kadar güzel. Öte yandan koalisyonlarda hükümetin idaresi konusunda OTOKONTROL sitemi daha etkin olacağında yanlış yapma olasılıkları bir nebze olsun azalabilir diye düşünüyorum.
Üç ya da dört aday ile seçime gidileceği görülmekte, bakalım kim % 51'i bularak ilk turda işi bitirecek ya da seçimler ikinci tura mı kalacak. Yaşayıp göreceğiz.
Bilindiği gibi seçimler sadece bununla kalmayacak vekillerimizi de seçeceğiz. İlimizde de bu konuda hummalı bir çalışma var .
Siyasi partiler hangi kıstasları öne koyarak aday belirleyecekler. Masalar ortak aday mı belirleyecekler, yoksa gücüne güvenen tek başına mı çıkacak. Geçmiş seçimlerde gücüne güvenenlerin nasıl hüsrana uğradıkları rakamlarla bellidir. Şimdi daha akılcı ve daha uygun davranışlara imza atmalıdırlar. Vitrinleri yenilemek, yeni yüzlere ve aydın fikirlere kucak açmak gerek. Daha doğrusu yerli halkın tercihlerine kulak asılmalı. Her zaman halk ile yapılacak ön seçimleri savunduk geldik. Öyle olmayacağı seçim tarihinin kısa oluşundan dolayı belli. Hiç olmaya seçmenlere kulak vermeli, ANKARA tek seçici olmamalı. Yani bize vekil olacak insanları biz tercih etmeliyiz. Onların bize empoze ettiklerini değil..
Bu kadar acı felaketlerin yaşandığı bir dönemden birazcık yüzümüzü güldürecek manzaraların olacağını düşünerek bu seçimlerin de ülkemize sağlıklı bir ortam getirmesini dilemekteyim.