Aklımızı kullanarak düşündüğümüzde, meydana gelen, istenmeyen tüm olayların kaynağı biziz. Ne ilginçtir ki çözümü de bizde. Bütün kargaşalar da buradan kaynaklanmaktadır. Biz istediğimiz için istenmeyen olaylar, sorunlar ortaya çıkıyor. Çözümü de gerçekleşmiyor, dumura uğruyor.
Bu konudaki düşüncelerimi gerçek bir hikaye ile sürdürmek istiyorum. Zamanın birinde padişahın biri ülkesinde yeni vergiler, zamlar uygular. Sonra, sadrazamını huzuruna çağırarak “Git, çarşı pazarı dolaş. Vatandaşlar; vergi ve zamlara alışmışlar mı, ne düşünüyorlar? Sokağın nabzını tut, gel” der. Sadrazam, denileni yaptıktan sonra padişaha “Halkın suratı biraz asık, ama; işlerine devam ediyorlar” der. Padişah da “Tamam”, demek ki bir sorun yok. Alışırlar, alışırlar” der.
Bir zaman sonra, yine vergileri artırır, zamları yürürlüğe koyar. Sadrazamını yine halkın içine gönderir. Sadrazam, izlenimlerini padişaha şöyle açıklar” Padişahım, bu defa halkın suratı çok asık. Her an isyan çıkaracak gibi duruyorlar. Durmadan homurdanıyorlar. Galiba, bu sefer çok fazla yüklendik” der. Padişah ise “Yok yok, telaşlanma, alışırlar, alışırlar” der.
Yine, vergiler, zamlar artırıldıktan sonra padişah, vezirini çarşıya gönderir. Bu sefer vezir şaşkındır. Gider padişaha der ki; “Durum çok vahim. Herkes gülüp oynuyor. Hatta dans bile ediyorlar” diye rapor verir. Padişah ise “Aman” diye panikler ve şöyle devam eder “Eğer, oynamaya başladılarsa durum hiç iyi değildir. Hiçbir şeyi umursamıyorlar demektir. Vergiler derhal indirilsin, zamlar ise kaldırılsın. Yoksa perişan oluruz” der.
Sözü, ülkemizin bugünkü durumuna getirecek olursak, vergiler artırılıyor, iğneden ipliğe sürekli zamlar geliyor. Her zaman olduğu gibi halkımız bunları sineye çekiyor. Üstünde eski bir tek gömleği olan Anadolu insanının poyrazdan esen buz gibi soğuk rüzgara doğru dönüp “Es yiğidin bağrına doğru es” demeyi ne zamana kadar sürdürebilecek biliyor muyuz?
Sorunların kaynağı biz isek; çözümü de bizde demektir. Örnekler çok da bir tanesini vereceğim. Ben, İstanbul Üniversitesinde okumuş, edebiyat ve felsefe bölümlerinden iki diploma almış bir kişi olarak bugünkü koşullarda 3500 TL. emekli maaşıyla ailemi geçindirmeye çalışıyorum. 600 milletvekilimiz var. Ben bile bunlardan, iktidardan 40, muhalefetten 20 tanesinin adını biliyorum. Geriye kalan 540 kişi ne yapar? Zaten, bütün emirler bir ağızdan çıkmıyor mu? Hadi diyelim 160, dahası 260, dahası 360, dahası 460, dahası dahası 560. Dahasını kalemim de yazmıyor artık. Ben, 3500 TL. maaş alırken milletvekillerinin yan gelirleri hariç 35-40 bin lira maaş almaları reva mı? Kul hakkına riayet etmek sadece ben ve benim gibilere mi farz?
Sonuç olarak; Afganistan’ın, Suriye’nin ve dünyadaki bazı ülkelerin durumunu görüyoruz. Bu durumlara düşmemek için iktidarıyla muhalefetiyle ve 80 milyon halkıyla ülkemizin sorunlarına odaklanalım. Ülkemizi, insanlarımızı her şeyden çok seviyoruz. Ülkemizi, mutlu insanların yaşadığı yer durumuna getirelim. Gideceğimiz, yaşayacağımız başka memleket yok. Her şeyimiz burada. Zamanımızı, enerjimizi boşa harcamayalım. Ülkemizin onca sorunları varken, iktidara ve muhalefetin yapacağı çok iş var. Birisi bir şey söylese de oradan politika üreteyim anlayışı hiç ama hiç yakışık almıyor. (Not: Haktan, hukuktan, adaletten yakınanların Ersan ŞEN hocayı Cumhurbaşkanı adayı olarak görmeleri nacizane tavsiye olunur).
Necati ERTUĞRUL