Koskoca bir yılı devirdik. Çin’in Vuhan şehrinden yola çıkan kahrolası COVİD 19 hala bizi tehdite devam ediyor. Yakamızı bırakmıyor. O günden bu güne ne yazdıysak ne önlemler aldıysak bitiremedik. Görünüyor ki uzunca bir süre daha yakamızdan düşmeyecek. Bunda virüsün ne kadar ısrarcı olduğu bir yana biz insanoğlu da buna imkan tanıyan yaşam biçimimizle işini kolaylaştırmaya devam ediyoruz. Doğrusu biz bu virüsü ilk günlerde pek ciddiye almamıştık. Dalga geçtik adeta. Yetkililerimizin uzmanlarımızın önerdiği tedbirleri kulak ardı edip gülüp geçtik. Maske takın dediler, maskeyi kolumuza taktık, mesafe dediler uymadık, hijyen dediler, biz zaten doğuştan temiziz dedik. Az gittik uz gittik bir de baktık ki ardımıza bir arpa boyu yol gitmişiz. Üzgünüm...
O kadar çok kayıp verdik. O kadar çok acı çektik ama bir türlü doğruda birleşemedik. En başta şunu söyledim. Bu işin şakası yok, gevşemek yok dedik. Dediklerimizi kendimiz yazdık kendimiz okuduk. Oysa ki biz yazdıklarımızı hep sizlerin yararına olsun diye yazdık. Amcamız, dayımız, yengemiz, teyzemiz, eşimiz, dostumuz zarar görmesin diye yazdık söyledik. Kimin umurunda...
Ateş düştüğü yeri yaktı. Bir de toprağa verilen canların cenaze törenlerine katılamamaktan, olaylarla sıcak ilişki kuramadan uzaktan uzağa üzüldük. Eriyip gidiverdik.
Hayat FELÇ oldu. Alınan önlemler yetersiz kaldı. Hiç unutmuyorum ilk aylarda ani alınan bir
çıkış yasağı kararı verilmişti. Yetkililer bir kaç günlük kısıtlama yapılmasına karar vermişlerdi. Marketlerin önlerine baktım ki uzunca kuyruklar oluşmuştu. İnsanlar kapalı kalacağı dönemler için hayati önem taşıyan gıda maddelerini temin edeceklerdi. Kuyruklar sonlandı. Markete gittim sordum: “Hayırlı olsun, epeyce satış yapabildin. Genellikle neler aldılar”. Cevap ilginçti: “En çok içki ve sigara aldılar.. Başka ne olacaktı zaten”...
Ey güzel insanlar. Günlerdir gözümüz tv’de. Her ne kadar ilk zamanlardaki gibi belli saatlerde rakamlar önümüze gelmiyor ama bizler takip etmekteyiz ki; gerek vaka artışları ve gerekse kayıplar geçtiğimiz günlerde aşırı yükselişe geçiverdi. Bunların nedenlerini tekraren yazmaya söylemeye gerek yok. Artık hepiniz biliyorsunuz.. Bir yıllık sıkıntıları bir anda çözmek için sokaklara hücum etti insanlarımız. Doğru; bir tanedir. Uymak gerektiğine sonuna kadara inanmalıyız.
Yönetenlerimiz uzun araştırmalar ve Bilim Kurulu önerileri sonrasında bizlere alınması gereken önlemleri anlatıyorlar ama çoğunluk bu önerilere uymayınca olanlar oluyor ve bir çuval incir berbat oluyor. Yurt dışı seyahatler kısıtlanıyor. Ya da geliş gidişlerde en az 10 günlük karantina zorunluğu olmasına rağmen bizim uyanık insanlarımız seyahati kısıtlanan ülkeden başka bir ülkeye geçip oradan ülkemize uçuş yapıyor. Kendilerini akıllı alemi aptal yerine koyuyorlar. Yaptıkları işi büyük bir başarı imiş gibi lanse ederek koltuklarını kabartıyor, sırıtarak demeçler veriyorlar ve sonrasında olanlar oluyor. Alınan önlemler heba olup gidiveriyor.
AŞI geldi. Üzerinde bir çok spekülasyonlar yapıldı, yazıldı, söylendi. Yok şu aşı iyi yok bu aşı daha iyi. Genel kanı ise tüm aşılar yararlıdır ve insanlığın sarıldığı en büyük önlemlerden en önemlisidir. Uzmanlar aşı her zaman yarar getirir. 51'i geçen faydası bizleri korumak için önemlidir dediler. Biz de onlara inanıp AŞI’mızı olduk. Olmasına olduk ama bizim olmamız çok önemli değil. Asıl önemli olan çoğunluğumuzun bu aşıyı olması ve bulaşma riskini en aza indirgememiz önemlidir. Şimdi umutla her nereden gelirse gelsin 83 milyonun en az 60 milyonuna aşı yapılabilsin. Umarım ki bu aşılar kısa süre içinde yerli aşının üretiminin yeteri kadar üretilip insanlarımıza ulaştırılır.
Aklım MAVİ’de kaldı. Bu körolası virüsü alt etmek adına yapılan çalışmalar arasında vaka sayılarına göre yapılan oranlamalar sonrasında illerimizi renklerle ifade etmişlerdi. Ve o kadar sevindirici bir haberle karşılaşmış ilimizin MAVİ rengi ile övünç duymuştuk. Üzerine yazılar yazıp böbürlenmiştik. Çok uzun zaman geçmemesine rağmen sarıya dönüşümüz, yaşadıklarımızı bir anda silip atıvermişti. Samimiyetle söylüyorum mavi bize çok yakışmıştı. Zira Orta Anadolu’da ve Ege’de gıpta ile gösterilen il olmuştuk. Yerimizi yurdumuzu bilmeyenler adımızı teleffuz etmeyenler bile “Aaa UŞAK!” demişlerdi. Şimdi bize düşen en kısa sürede yeniden maviye boyanıp hak ettiğimiz ünvanı geri almalıyız. Elbette bunun için birey olarak bize düşen görevleri tereddüte meydan bırakmayacak şekliyle yerine getirmemiz gerekiyor.
Gerçekten istiyor muyuz. Oturup düşünelim doğru karara bir an önce varalım ki, zamansız yaşadığımız kayıpları bir daha ve daha acılarını yaşamayalım.
Mübarek Ramazan ayına girdiğimiz şu günler aslında bizler için büyük bir fırsat. Oruç tutan insanlarımız için bana göre büyük bir nimet. Haydi, alalım ihtiyaçlarımızı şöyle Ramazan ayı boyunca inzivaya çekilelim. İnsanlarla pek fazla temasta bulunmadan bir yaşam şekline dönüştürerek bir yandan ibadetimizi yapıp öte yandan virüs belasını def etmenin yollarına bakalım. Başarabileceğimizi düşünüyorum. Bayrama ulaştığımızda daha huzurlu daha mutlu bir mayıs ayı sevinci yaşayabiliriz. Gündemimizde virüs olmadan eşimiz dostumuz akrabalarımla, çoluk çocuk torunlarımızla daha mutlu günlere ulaşabiliriz.
Zaten okullar tatil, işler perişan, hayat felç oldu. Kurtuluşumuz birlikte ve doğru hareketlerimize alacağımız doğru önlemlere bağlı.
Haydi hep birlikte maske-mesafe ve hijyen kurallarına uyalım uymayanları uyaralım. İnadına...