Halk arasında sık kullanılan bir sözdür dereden, tepeden. “Uzun zamandır görüşmediğim arkadaşımla karşılaştım bugün sokakta, dereden tepeden konuştuk, hasret giderdik” diye başlanır söze. Önceden belirlenmiş bir konu yoktur bu konuşmada. O anda akla gelen veya merak edilenler anlatılır. Merak denince bir hikaye geldi aklıma. Merak; sizce iyi bir şey midir yoksa kötü mü? Durun bakalım, hemen cevap vermeyin öyle. Önce hikayeyi dinleyin sonra karar verin.
Dört kelebek, ateşin çevresine geçmişler muhabbet ediyorlarmış. Pek de meraklılarmış. Bir tanesi ateşe doğru yaklaşmış ve aydınlandığını fark etmiş. Arkadaşlarına dönerek, “Bu ateş aydınlatıcı bir şey” diyerek düşüncesini belirtir. İkinci kelebek, ateşle ilgili merakını giderebilmek için o da ateşe doğru yaklaşır. Isındığını anlayınca arkadaşlarına dönerek, “Bakın bu ateş, ısıtıcı bir şey” der. Üçüncü kelebek daha da meraklanmış ve ateşe daha da yaklaşır. Ateşin kanatlarını yaladığını görür ve şu sonuca ulaşır, “Bu ateş; yakıcı bir madde”. Dördüncü kelebek daha da meraklanır. Ateşe iyice yaklaşınca alev alır ve kömüre dönüşür, yanar kül olur. Arkadaşlarına dönüp bilgi verme şansını bulamaz. Kelebekler; ateş gerçeğini meraklarıyla öğrenmeye çalışmışlar ama olan dördüncüye olmuş. Çocuklarımıza öğrenmenin yolunun meraktan geçtiğini söyleriz ama bu hikaye bunun pek de öyle olmadığını anlatıyor. Fazla merak iyi bir şey olmasa gerek. Eğer çok meraklıysanız size ait olmayan bir cep telefonunu veya çantayı karıştırın bakalım başınıza neler gelecek.
Nasihat edenleri kimse sevmiyor. Hatta “aklın çoksa kendine sakla” diye de kızılıyor. Halbuki nasihatler, onca hayat görüşlerinden, deneyimlerden süzülmüş gelmiş özlü sözlerdir. İşte onlardan bazıları: “Az ye, az konuş, az uyu”, “Herkese sevgi gözüyle bak, kimseyi hor görme”, “Toplumun içine sık girme, işini bitirince hemen bir kenara çekil. Yalnızlığa alış, kalp huzurunu çok şeye tercih et”, “Cahillerle tartışma, çıkarın için başkasına el açma, kimseyi de kendine hizmet için çağırma”, “Dünya malına gönül bağlama. Gönlün, daima mahsun, gözün yaşlı olsun”…
Bana sorarsanız; bize armağan edilmiş ama değerini bilemediğimiz “paha biçilemez sermaye” nedir derseniz “ÖMÜR” derim. Ne yazık ki insanoğlu bu hazinenin değerini bilmiyor. Ömür sermayesi bizlere güzellikler için, iyilikler için, sevgi, saygı, mutluluk için cennete girmek için verilmiştir. Ama insanlar bunu yanlış anlamışlar olacaklar ki cehenneme girmek için verilmiş sanıyorlar. Olacak iş değil her gün sokaklarda rastgele kadın, erkek, çocuk öldürülüyor. Katliamlar yapılıyor, seyretmekten zevk alınıyor. Eyvah ki eyvah, günümüzde zevkler ve eğlence anlayışları da hızla değişiyor.
Moral olsun diye bir şiir:
Bir mektup ol sabahlar gibi gel
Bir kuş ol, kon beşiklerin üstüne
Bir göz ol, içine bizi al
Bir deniz ol, yayıl dalga dalga.
Bir gemi ol, getir bize insanları
Bir rüzgar ol, götür bizi insanlara
Bir şarkı ol, dağ taş deme git
Bir kavak ol, ver elini güneşe
Bir çınar ol, bağrımıza daya kökünü.
Bir orman ol dorukta
Bir meydan ol, uğulda
Bir kundak ol, sıcak sıcak sar bizi.