Arada bir spordan; daha doğrusu futboldan bahsetmesek olmuyor. İçimizde bulunan futbol aşkı nedeniyle öncelik BANAZSPOR’da olmak üzere UŞAKSPOR’u ve milli takımımızı konuşmak, pardon yazmak zorunda hissediyorum.
Milli takımımızın aldığı sonuçları içimize sindiremedik. Çekilen kuralar ile sanki garantili bir guruba düştüğümüz dillendirilse de takımın havasında olmadığı daha doğrusu olumlu bir hava yaratılamadığı ortadadır. Onun için olayları kısa kısa özetleyip neler yapabileceğimizi düşünme zamanıdır.
BANAZSPOR 1973 yılında federe oldu ve Uşak amatör liginde mücadelesini bir inip bir çıkarak ya da bir açılıp bir kapanarak sürdürmektedir. Spor yapmak gençlerimize zindelik, sağlık ve güven verir. Gençlerin dostluk, arkadaşlık bağlarını güçlendirir. Yani spor insanları güldürür ve kötü alışkanlıklardan bir nebze olsun koruyucudur.
Gerekli ortamı hazırlayıp gençlere sunmak çok ama çok önemlidir.
Zaman zaman aksilikler yaşanmış olsa da bugün Banazlı gençlerimizin en azından spor yapabilme şansı olduğu için mutluyum. Yanlış yapanları şiddetle kınıyorken onlara imkan sunanları, elini taşın altına koyanları takdir etmemek elde değil. Sağolsunlar.
Ve 1967 yılında ilk kez profesyonel liglere katılan UŞAKSPORUMUZU anlamak, anlatmak isterim. Geçen hafta içinde facebookta Rahmetli Bülent ESEL, Anadol Mustafa ve rahmetli Hakkı YAĞCI’nın fotolarını görünce içim bir hoş oldu. Onları anımsadıkça şu an içinde bulunduğumuz duruma nasıl geldik nerelerden geçtik, kaç kere düştük, kaç kere çıktık hemen hemen hepsi sanki bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Amatör düşünüşlerden profesyonelliğe birden atladığım için bağışlayın. İlimiz için önemli bir aktivite, ilimizin tanıtımı için güzel bir vitrin olan UŞAKSPOR’u anlatmak gerektiğine inanıyorum.
Bakın Fenerbahçe gibi ligimizin üst düzey bir takımını UŞAK’a getirtebilme başarısı kazanmış ve Türkiye’nin her ilinde ismini anımsatmış bir şehrin takımı olarak adından söz ettirmesi ne kadar önemlidir. Ne var ki; 67'den bu yana kar-kış demeden, zerre kadar bir menfaat ummadan takımının yanında olan AŞİGOLAR için bu yıl tarihlere KARA bir yıl olarak kazınacak gibi görünüyor. Beş yılda SÜPER lig diye işe başlayanlar ne yazık ki takımı öksüz bırakıp gittiler. “Biz yapacağız” diye gelenler bile ne yazıktır ki takımı SATMAYI seçtiler. Ülkemizde bu tür sıkıntılardan kurtulabilmek adına SPONSORLUK Yasası çıkarılmışken ve bu yasa ile takımlara büyük katkılar sağlanmışken takımın satılması hoş bir çıkış yolu olmamıştır. Ligin başından beri alınan sonuçlarda göstermektedir ki verilen karar doğru bir karar değildir. Dönülebilir mi derseniz... Yok!.. Zor bir durum, dönülmez bir yoldadır UŞAKSPOR. Ancak ve ancak alıcılar bırakır giderlerse tıpkı UMPAŞ’a devrinden sonraki durum gibi belki yeniden öze dönülebilir. Birisi yazmış sosyal medyada; “Getir on trilyonu, al Uşakspor’u” diye. Sanırım o da pek mümkün görünmeyen bir tavsiye niteliğindedir.
Ne yapılmalı diyerek sözü çözüm önerilerine doğru yöneltelim. Birinci olarak AŞİGOLAR tüm olumsuzluklara rağmen takımı desteklemeye devam etmelidirler. Çünkü asıl güç onlardır. Sonrasında takımın sahibi olan kişi ya da kuruluş bu işten nasıl bir menfaat sağlayacaksa işe daha bir sıkı sarılıp gerek teknik kadroda ve gerekse sporcu kadrosunda yapılması gereken adımları süratle atmalıdır.. 8 maçı geride bırakılan 2.lig kırmızı gurupta daha oynanması gereken 11 maç ve 33 puan vardır. Alınabildiği kadar puan alınıp ikinci yarıya daha güçlü girebilmenin yolları şimdiden araştırılıp önlemler bugünden alınmalıdır. Yıllarca bu işin içinde bulunmuş biri olarak toplama bir takımın anında başarıya ulaşması olası değildir. Ama çareler de tükenmiş değildir. Şu hale bakın daha üst ligleri hayal edip dururken şimdiden düşmemenin derdine düşmüş bir UŞAKSPOR’u konuşmuş olmaktan gerçekten üzüntü duyuyorum.
Umarım bu anlattıklarım gerçek olmaz ve ben herkesten özür dilemek zorunda kalırım. Bunu da yaparım, uğruna sevgi yumağı yarattığımız UŞAKSPOR için.
Ve göz bebeğimiz MİLLİ takımımız için. C liginden B ligine geçerken son iki maçta yaşadığımız olumsuzluklar sadece beni değil tüm ulusumuzu derinden üzmüştür. Milli takımın başında İstiklâl Marşımızı söylemeyen bir şahsın oluşundan pekte memnun değilim. Aynı şekilde içinde bulunan bazı sporcularımızın da marşımızı söylemediklerin görünce de içimde yaşadığım sızıyı anlatmaya gerek yok.. Ulusal takımlarımız içimizden yani tamı tamına bizlerden olmalı, oluşturulmalı. Lig takımlarındaki yabancıların varlığı yokluğu çokta önemli değil. Ama MİLLİ takımlarımızı 84 milyondan oluşturmalıyız.
Başka sözüm yok!..
Spor vazgeçemediğimiz sağlıklı günler.