Yâ Rab, şu muazzam Ramazan hürmetine,
Kaldır aradan vahdete hâil ne ise;
Yâ Râb, şu asırlarca süren tefrikadan
Artık ezilip düşmesin ümmet ye'se.
Mâdâm ki verdin bize bir rûh-i nevin...
Yâ Râb, daha bir nefha-i te'yîd insin!
4 Ramazan 1328 / 26 Ağustos 1326
(8 Eylül 1910) Mehmet Akif Ersoy
İslam dünyası açısından Ramazan, sadece oruç ibadetiyle sınırlı olmayan, derin bir manevi, ahlaki ve toplumsal değer taşıyan özel bir zaman dilimi olarak ifade etmek mümkündür. İnanlar için nefsin terbiye edilmesi, sabrı öğrenme, toplumsal dayanışmayı güçlendirme ve manevi bir arınma sürecidir. Buradan hareketle iddia ettiğimiz Ramazan Felsefesi ise bireysel ve toplumsal hayatın dengelenmesi, maddi ve manevi olarak dünyanın uyum içinde devam edebilmesini temel almaktadır. Takip edenler bilirler daha önceden bir ramazan felsefesinin var olup olmayacağı hakkında bir tartışma açmıştık. Esasında Ramazan Felsefesi Adem Seleş hocamın üniversite zamanlarımda gelenek haline getirdiği kitap kritiklerinden hareketle ortaya çıkmıştır. Adem hocanın büyük bir ilgisi ve özveriyle okumaya ve kitaba olan sevgisini gören kişi, hocayla birlikte kitap okuma sevgisine ulaşması mümkündür. Her ay düzenli olarak gerçekleştirilen kitap kritikleri ilk defa ramazan ayına denk gelmesiyle birlikte manevi atmosferin yoğunluğu içerisinde kitap kritiklerimiz daha özel ve anlamlı bir zamana dönüşmüştür. Oluşan bu farkındalık hayatımda unutulmayacak Ramazan Felsefesinin başlangıcı olmuştur. Her yıl farklı gruplarla, hocalarla devam eden ve Konya'mızın güzide mekânlarından olan Çizgi Kitap Evi hala Ramazan Felsefesi okumalarına ev sahipliği yapmaktadır. Adem hocanın hissettirmiş olduğu manevi iklim, hakikati anlama ve yaşamımızı anlamlandırma yolunda bizlere ışık tutmaktadır. Bazılarına felsefe ile dini bir araya getirdiğimiz için farklı gelebilir fakat Allah'ın iman edenlerden istediği en önemli şeylerden birisi taklidi imanı bırakıp tahkiki bir imanla iman etmeleridir. Ayrıca buna birçok temellendirme yapmak mümkündür. Nitekim Kur'an-ı Kerim incelendiğinde insanlar için akıl yürütmeyi öğütleyen ayetlerle karşılaşacaklardır.(Bakara: 44-3-75-76-164-170-171-242, Maide: 58-100, En'am: 32-126, A'raf: 169, Enfal:22, Yunus: 16-42-10, Hud:51, Yusuf: 2-109, Ra'd:4, Nahl:12-67, Enbiya:10-67, Hac:46, Mü'minun: 80, Nur:61, Furkan:44, Şuara:28, Kasas:60, Ankebut:35-43-63, Rum:24-28, Yasin:62-68, Saffat:138, Zümer:43, Mü'min:67, Zuhruf:3, Casiye:5, Hucurat:4, Hadid:17, Haşr:14, Mülk:10 ve anımsayamadığım birçok ayet...) Felsefe aslında insanın en önemli yetisi olan düşünmek eylemini sistemli bir şekilde kullanılmasına katkı sağlayan bir araçtır. Zaten felsefenin temel özelliklerine bakıldığında sorgulama yöntemlerini farklı disiplinlerde kullanmak mümkündür. Hem İslam'ın hem de Felsefenin birlikte olabilmesine engel bir durum görünmemektedir.
Buradan hareketle Ramazan Felsefesi kendi içinde farklı dinamikleri barındıran özel bir felsefi bağlam olarak karşımıza çıkmaktadır. Ramazan ayı ile birlikte sadece oruç ayı değil aynı zamanda derin bir felsefi ve manevi anlam taşıyan döneme karşılık gelmektedir.
Ramazan felsefesinin dinamiklerini beş temel başlık altında toplayacak olursak Ramazan felsefesiyle ibadet, sabır ve toplumsal dayanışma anlayışı üzerine kurulu bir yaklaşım görmek mümkündür: Birincisi Öfke kontrolü, bencillikten arınmak, kötülükten uzak kalmak gibi nefsin ve irade gücünün güçlendirilmesi için bir fırsat dinamiğidir. Böylece kendi iç dünyamızla yüzleşerek eksiklerimizi aşmayı sağlamaktadır. Nefsin terbiyesiyle insanın gerçek manada özgürleşmesi ve felsefenin temel problemlerinden olan özgürlük meselesini aydınlatmaktadır. İkincisi Oruç, insanın bedensel arzularını kontrol altına almasını sağlayarak ruhsal bir düzen kazandırmaktadır. Dinin yasak olarak belirlediği zaman dilimlerinde ortaya çıkan açlık ve susuzluk deneyimi insanların içselleştirme duygusunu artırır ve toplumsal dayanışmaya yüreklendirmektedir. Zaten insana orucun sadece aç kalmaktan ibaret olmadığını aynı zamanda insanın zihnini, kalbini kötü düşüncelerden arındırarak sabır erdemini ve iradesini güçlendirdiğini düşündürmesi bile büyük kazanç olacaktır. Sabır fiziksel zorlukların yanı sıra hayatın her alanında karşılaşılan zorluklara da direnç geliştirmeyi öğretmektedir. Çünkü oruç, güneşi gecenin içinde aramaktır. Aşmaktan kendimizi alamadığımız bütün sınırların öncesinde güçlü durmak, kulluğunu bilmek acz ile boyun eğmektir. Oruç sabır testinin içini insanlıkla doldurmaktadır. Oruç hız kesmek, yavaşlatmaktır. Bütün kör koşulardan geri durmak, nefsin dizginlerini çekerek dünya heveslerinden uzaklaşmaktır. Oruç yeniden bakabilmek, yeniden görebilmek, yeniden fark edebilmektir. Üçüncüsü İnsan aynı zamanda toplumsal bir varlıktır. Bu nedenle insanı içinde bulunduğu toplumsal bağlamdan uzak düşünmek yanlış olacaktır. Buradan hareketle ramazanda ortaya çıkan toplumsal dayanışma ve paylaşmanın somut örneklerini görmek mümkündür. İftar sofraları, zekât, fitre, sadaka gibi ibadetler maddi ve manevi yardımlaşmaya öncülük etmektedir. Ramazan felsefesiyle birlikte insan bencillikten ve başkalarına yardımda bulunmadaki güzellikler üzerine düşünme fırsatı yakalayacaktır. Aslında bir nevi insan o yoğun hayatlarından uzaklaşarak hakikate doğru yönünü çevirecektir. Dördüncüsü ise zamanın ve nimetlerin değerini fark etmemizi sağlayan bir hatırlatıcı konumundadır. Çünkü yaşamın içinde var olan temel gereksinimlerimiz insanlık için ne kadar değerli olduğunu fark ettirmektedir. Oluşan bu farkındalık ile ramazan felsefesi insanın yaşamını anlamlı ve bilinçli bir şekilde devam etmesine yönlendirmektedir. Beşincisi ve ramazan felsefesinin en önemli dinamiği olarak karşımıza çıkmaktadır. Ramazan, manevi bir arınma ve içsel yolculuk açısından bir fırsat olarak görmek mümkündür. Bu nedenle ramazan felsefesi Kur'an-ı Kerim'in hem kendi dilinde hem de anlamsal açıdan okunup üzerine düşünülmesi, İslam düşüncesinde tefekkür ve dua insanın ruhunu besleyerek iç huzurunu sağlayacaktır. Çünkü ramazan felsefesi, ramazanın sadece bedensel bir ibadet değil aynı zamanda ruhsal bir yükselişe karşılık gelmektedir. Dünyevi telaşların yerine hakikate doğru yol almaya yönlendirir. Hakikati arayışın ve aynı zamanda ilahi mesajla hemhal olmasının vücut bulmuş halidir.
Ramazan felsefesi hem bireysel hem de toplumsal açıdan derin anlamlar barındıran felsefi bir anlayışa karşılık gelmektedir. Oruç ibadeti biyolojik bir deneyimin yansıra ramazan felsefesinde iddia ettiğimiz ahlaki ve manevi bir yükselişin başlangıcı konumundadır. Somut bir ifadeyle hafıza düşüncelerimizi bağladığımız bir araçtır. Bu nedenle Ramazan Felsefesi de bir hafızadır. Esasında insanlık için gerçek gereklilik olanların farkına varmaktır. Yani unuttuklarımızı, unutmaya yüz tuttuklarımızı yeniden hatırlamaktır. Unutmayalım ki insan ve insanlık için gerçek felaketlerden birisi bireysel ve toplumsal açıdan hafızamızın kaybıdır. Ramazan kendini bilme ve tanıma, toplumsal sorumlulukların hatırlanması, manevi anlamda yeniden dirilişin başlangıcıdır. Ramazan'ın özünde var olan sabır, şükür, paylaşma ve temizlenme gibi değerlerini insanın bireysel ve toplumsal hayatını anlamlı ve dengeli hale dönüştürmektedir. İslam ve felsefe birlikteliği akıl yürütme ile yarınların yeniden inşacısı konumundadır. Ramazandan söz ediyorsak onun kurumsallaşması yani gelenekselleşmesi zorunludur. Nitekim geçmişten günümüze toplumumuz için bir ramazan geleneğinden bahsetmek mümkünüdür. Çünkü insan izlerden ibarettir. Hafızada olan her hatıra her mekân ve durum insanda bir iz bırakır. Ramazanın insanlığımızda bıraktığı izler yadsınamayacak kadar değerli ve anlamlıdır. Ramazan bir ay gibi kısa bir süre karşılık gelmektedir. Ancak içinde taşıdığı dinamikler oldukça güçlü ve çeşitlidir. Ramazan felsefesi de bu değerli ve anlamlı olan dinamiklerin izini sürmektedir. Çünkü Ramazan yalnızca bir ay ile sınırlandırılamayacak, yaşamın her zaman dilimine yayılan bir hafıza öğretisidir. Ramazanın felsefesini kavramak, onu sadece Allah'ın farz kıldığı bir ibadet dönemi olarak değil anlamsız hayatlarımızı anlamlandıran bir bilinç hali olarak görmeyi gerektirmektedir. Aynı zamanda ramazan felsefesi sadece Müslümanlar için değil aynı zamanda tüm insanlık için evrensel bir mesaj taşımaktadır. Çünkü merhamet, iyilik, yardımlaşma ve dayanışma gibi insanlığın ortak değerlerini ön plana çıkarmaktadır. Bu değerleri hatırlatarak insanlığın en çok ihtiyaç duyduğu barış, huzur ve adalet dolu yaşanılabilir ideal bir dünyanın mümkün olduğunu göstermektedir.
Mehmet Fatih Tekin
Uzman, Felsefe Grubu Öğretmeni, Sosyolog,
Öğrenci Koçu, Aile Danışmanı