Hatay escort Sex hikayeleri Sikiş hikayeleri porno ize

A. Erkin Sarıoğlu
Köşe Yazarı
A. Erkin Sarıoğlu
 

MART SANCISI

“Mart kapıdan baktırır, kazma kürek sapı yaktırır” sözünü hemen herkes bilir ve mart her zaman yapacağını yapar. Ve “mart içeri göçmen dışarı” sözü de dillerde zaman içinde dolaşır. Mart ayını da en çok kediler sever. Onların da en mutlu olduğu ay marttır. Bizim için Mart ayı daha değişik duygularla dolduğumuz aylardan biridir. İlk aklıma geliveren 16 Mart, Öğretmen Okulları”nın kuruluş günü olduğudur. Gururla yaptığım bu kutsal mesleğin önemini vurgulamak isterim. Öncesinde var olan KÖY ENSTİTÜLERİ’nin kapatılmasından sonra daha gündemde olan öğretmen okulları ülkemizde onlar kadar olmasa da görevini yapmaya çalışmış kuruluşlardan biridir. Ben de hasbel kader bu okulların birinde yani GÖKÇEADA ATATÜRK ÖĞRETMEN OKULU’nda okuyup ülkeme eğitim alanında bir nebze hizmet etme şansını yakalamışlardan biriyim. Her zaman üstüne basa basa söylüyorum. Ülkemize en önce Köy Enstitüsü özünde gerçek öğretmen okullarının olması gerektiğidir. Kurulduğu dönemde yurt kalkınmasına en büyük katkıyı yapan bu kuruluşlar ne yazık ki bazı siyasilerin EGO’larına yenik düşerek kapatıldı. Sonraki yıllarda da Öğretmen Okulları’nın kapılarına kilit vuruldu. Bir ülke EĞİTİM’e ne kadar önem verirse o derecede bir kalkınma içinde olacaktır. Ne kadar eğitim o kadar kalkınma... O nedenle hükümet kim olursa olsun, iktidar kim olursa olsun mutlaka ve mutlaka EĞİTİM daha çok bütçe ayırırsa kalkınma ona paralel olarak daha hızlı olur. Hele yaşadığımı bu günlerde, pandemi var; okulları kapat, salgın var; okulları kapat, deprem oldu; okulları kapat sonra sel geldi; okulları kapat. Olamaz. Olmamalı. Son yıllarda gerek orta öğretimde ve gerekse yüksek öğretimde uygulanan “uzaktan eğitim” pramatüre doğmuştur. Öğrencilerimiz gereken eğitimi almakta zorlanmıştır. Ne yapılması gerektiği bellidir. Her koşulda eğitimi yüz yüze yapmak ve bunun yolunu bir şekilde bulmaktan geçer. Kuruluş günümüzü kutlamak isterim ama ne yazık ki okullarımız kapatıldığından dolayı içim buruk, gönlüm kırık ve 1968'de GÖKÇEADA’da yanan ateşin “Bu sevda bitmez, bu ateş sönmeyecek” diye haykırdığımız güzel sözlerini söyleyerek noktalayayım. Ve 18 Mart Çanakkale Zaferi. Kurtuluşumuza yön veren ve aradan geçen 108 yıla rağmen hala içimizde olan bu kutsal savaşın izlerinin ne kadar taze ve kalıcı olduğunu belirtmek isterim. Ne Seyit Onbaşı’yı unuturuz ne de “Ben size ölmeyi emrediyorum” sözünü söyleyen ATA’mızı. Onlar dönmeyi düşünmediler ki biz onları unutalım.. 57. Alayın toptan yok olmasına karşılık 15-16 yaşlarındaki gençlerimizin gözlerini kırpmadan katıldıkları bu savaşı unutmak mümkün mü?.. Her zaman dile getirdiğim gibi Japonların okula başlayan çocuklarını ilk olarak Hiroşima’ya götürdükleri gibi, bizler de çocuklarımızı ÇANAKKALE’ye götürüp şehitliğimizi göstermeliyiz. Kanla sulanmış o güzel toprakları adım adım gezdirmeliyiz diye düşünmekteyim. Deprem içimize onulmaz acılar bıraktı. Ulusça yaralıyız ve şimdi de bu acıları en aza indirebilmek için mücadeleye devam ediyoruz. Biliyorum ki ateş düştüğü yeri yakıyor. Bizler de bu yangını söndürmek için elimizde hangi olanaklar var ise katkı yapmalıyız. Küçük bir pet şişe, bir kova, bir bidon ya da bir tanker.. Elden ne geliyorsa.. Deprem bir doğal afet. Onunla boğuşurken yine deprem bölgemizde bu kez de sel felaketi yaşandı. Yine canlarımız gitti. Depremi oldurmamak, seli geldirmemek, fırtınayı durdurmak hiç mümkün değil. Ama sağlam yapılar yapmak, sele önlem almak, fırtınadan korunmak mümkün. İşte biz bunları yapmakta geç kalıyoruz. Ya da başımıza gelebilecek felaketleri önceden kaale almıyoruz sanırım. Şimdi bütün bunları önümüze koyup doğru, gerçekçi ve kalıcı çözümlere odaklanmalıyız. Bu işi siyasi boyutlara taşımanın bir anlamı yok. Bu durum siyaset üstü çözümlenmeli.. Siyaset dedik de.. Aklımız seçimlere takıldı. Ve evet 14 Mayıs hem cumhurbaşkanlığı hem de milletvekilliği seçimlerinin yapılacağı tarih. Ortalık yine hareketlendi. Önce cumhurbaşkanlığı adaylığı için çalışmalar yapıldı. Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı adaylarını belirledi. Belki daha farklı ittifaklar yine farklı adaylarını açıklayacaklar. Bazıları da 100 bin imza toplayıp aday olacağım diyor. Geçen dönem birisi imzayı tamamlayamamıştı da sağdan soldan yardım istemişti!.. Hadi adaylar tamam, bu kez de milletvekilliği için süreç başladı. Görüyorum da bazı bürokratların denetimden kurtulmak için milletvekilliği sayesinde dokunulmazlık zırhına bürünmeyi amaçladıkları dikkatlerden kaçmıyor. Ne diyelim mevlam herkesin gönlüne göre versin. Demokrasiye inancımız sonsuz. Her yurttaşın da oy kullanması esastır. Neredeyse 4-5 yılda bir gelen bu imkanı kullanmak, yönetenlerimizi seçmek en doğru olanıdır. Ama bizler istediğimizi seçemiyoruz. Onların istediklerine kerhen oy vermek durumunda kalıyoruz. Seçim kararı alınmasına rağmen süre sınırlı ve vakit dar. Bir çok parti bu nedenle ÖN SEÇİM yapamayacak. Peki ne yapacaklar. Liderlerin uygun göreceği adaylar vekil adayı olacaklar ve bizler de ne çare ki o adaylara oy vereceğiz. Ben, beni yönetecek insanları kendim tercih edemiyorum ki. Demokrasi bunun neresinde oluyor. Yıllarca memuriyet konumumuzdan dolayı bir partiye üye olamadık. Tıpkı biz gibi insanların önemli bölümü de partilere üye olamadılar. Kimler aktif.. Serbest meslek mensupları. Yani siyaset, delege onların tekelinde. Biz onay makamı gibiyiz birilerinin dediği gibi. Sağlık olsun diyerek gelecek haftalarda bu konuları enine boyuna daha derinden irdelemeye devam edeceğiz. Sağlıklı ve güzel günler..
Ekleme Tarihi: 21 Mart 2023 - Salı

MART SANCISI

“Mart kapıdan baktırır, kazma kürek sapı yaktırır” sözünü hemen herkes bilir ve mart her zaman yapacağını yapar. Ve “mart içeri göçmen dışarı” sözü de dillerde zaman içinde dolaşır. Mart ayını da en çok kediler sever. Onların da en mutlu olduğu ay marttır.
Bizim için Mart ayı daha değişik duygularla dolduğumuz aylardan biridir. İlk aklıma geliveren 16 Mart, Öğretmen Okulları”nın kuruluş günü olduğudur. Gururla yaptığım bu kutsal mesleğin önemini vurgulamak isterim. Öncesinde var olan KÖY ENSTİTÜLERİ’nin kapatılmasından sonra daha gündemde olan öğretmen okulları ülkemizde onlar kadar olmasa da görevini yapmaya çalışmış kuruluşlardan biridir. Ben de hasbel kader bu okulların birinde yani GÖKÇEADA ATATÜRK ÖĞRETMEN OKULU’nda okuyup ülkeme eğitim alanında bir nebze hizmet etme şansını yakalamışlardan biriyim.
Her zaman üstüne basa basa söylüyorum.
Ülkemize en önce Köy Enstitüsü özünde gerçek öğretmen okullarının olması gerektiğidir. Kurulduğu dönemde yurt kalkınmasına en büyük katkıyı yapan bu kuruluşlar ne yazık ki bazı siyasilerin EGO’larına yenik düşerek kapatıldı. Sonraki yıllarda da Öğretmen Okulları’nın kapılarına kilit vuruldu. Bir ülke EĞİTİM’e ne kadar önem verirse o derecede bir kalkınma içinde olacaktır. Ne kadar eğitim o kadar kalkınma... O nedenle hükümet kim olursa olsun, iktidar kim olursa olsun mutlaka ve mutlaka EĞİTİM daha çok bütçe ayırırsa kalkınma ona paralel olarak daha hızlı olur. Hele yaşadığımı bu günlerde, pandemi var; okulları kapat, salgın var; okulları kapat, deprem oldu; okulları kapat sonra sel geldi; okulları kapat. Olamaz. Olmamalı. Son yıllarda gerek orta öğretimde ve gerekse yüksek öğretimde uygulanan “uzaktan eğitim” pramatüre doğmuştur. Öğrencilerimiz gereken eğitimi almakta zorlanmıştır. Ne yapılması gerektiği bellidir. Her koşulda eğitimi yüz yüze yapmak ve bunun yolunu bir şekilde bulmaktan geçer. Kuruluş günümüzü kutlamak isterim ama ne yazık ki okullarımız kapatıldığından dolayı içim buruk, gönlüm kırık ve 1968'de GÖKÇEADA’da yanan ateşin “Bu sevda bitmez, bu ateş sönmeyecek” diye haykırdığımız güzel sözlerini söyleyerek noktalayayım.
Ve 18 Mart Çanakkale Zaferi. Kurtuluşumuza yön veren ve aradan geçen 108 yıla rağmen hala içimizde olan bu kutsal savaşın izlerinin ne kadar taze ve kalıcı olduğunu belirtmek isterim. Ne Seyit Onbaşı’yı unuturuz ne de “Ben size ölmeyi emrediyorum” sözünü söyleyen ATA’mızı. Onlar dönmeyi düşünmediler ki biz onları unutalım.. 57. Alayın toptan yok olmasına karşılık 15-16 yaşlarındaki gençlerimizin gözlerini kırpmadan katıldıkları bu savaşı unutmak mümkün mü?.. Her zaman dile getirdiğim gibi Japonların okula başlayan çocuklarını ilk olarak Hiroşima’ya götürdükleri gibi, bizler de çocuklarımızı ÇANAKKALE’ye götürüp şehitliğimizi göstermeliyiz. Kanla sulanmış o güzel toprakları adım adım gezdirmeliyiz diye düşünmekteyim.
Deprem içimize onulmaz acılar bıraktı. Ulusça yaralıyız ve şimdi de bu acıları en aza indirebilmek için mücadeleye devam ediyoruz. Biliyorum ki ateş düştüğü yeri yakıyor. Bizler de bu yangını söndürmek için elimizde hangi olanaklar var ise katkı yapmalıyız. Küçük bir pet şişe, bir kova, bir bidon ya da bir tanker.. Elden ne geliyorsa..
Deprem bir doğal afet. Onunla boğuşurken yine deprem bölgemizde bu kez de sel felaketi yaşandı. Yine canlarımız gitti. Depremi oldurmamak, seli geldirmemek, fırtınayı durdurmak hiç mümkün değil. Ama sağlam yapılar yapmak, sele önlem almak, fırtınadan korunmak mümkün. İşte biz bunları yapmakta geç kalıyoruz. Ya da başımıza gelebilecek felaketleri önceden kaale almıyoruz sanırım. Şimdi bütün bunları önümüze koyup doğru, gerçekçi ve kalıcı çözümlere odaklanmalıyız. Bu işi siyasi boyutlara taşımanın bir anlamı yok. Bu durum siyaset üstü çözümlenmeli..
Siyaset dedik de.. Aklımız seçimlere takıldı. Ve evet 14 Mayıs hem cumhurbaşkanlığı hem de milletvekilliği seçimlerinin yapılacağı tarih. Ortalık yine hareketlendi. Önce cumhurbaşkanlığı adaylığı için çalışmalar yapıldı. Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı adaylarını belirledi. Belki daha farklı ittifaklar yine farklı adaylarını açıklayacaklar. Bazıları da 100 bin imza toplayıp aday olacağım diyor. Geçen dönem birisi imzayı tamamlayamamıştı da sağdan soldan yardım istemişti!..
Hadi adaylar tamam, bu kez de milletvekilliği için süreç başladı. Görüyorum da bazı bürokratların denetimden kurtulmak için milletvekilliği sayesinde dokunulmazlık zırhına bürünmeyi amaçladıkları dikkatlerden kaçmıyor. Ne diyelim mevlam herkesin gönlüne göre versin. Demokrasiye inancımız sonsuz. Her yurttaşın da oy kullanması esastır. Neredeyse 4-5 yılda bir gelen bu imkanı kullanmak, yönetenlerimizi seçmek en doğru olanıdır. Ama bizler istediğimizi seçemiyoruz. Onların istediklerine kerhen oy vermek durumunda kalıyoruz. Seçim kararı alınmasına rağmen süre sınırlı ve vakit dar. Bir çok parti bu nedenle ÖN SEÇİM yapamayacak. Peki ne yapacaklar. Liderlerin uygun göreceği adaylar vekil adayı olacaklar ve bizler de ne çare ki o adaylara oy vereceğiz. Ben, beni yönetecek insanları kendim tercih edemiyorum ki. Demokrasi bunun neresinde oluyor. Yıllarca memuriyet konumumuzdan dolayı bir partiye üye olamadık. Tıpkı biz gibi insanların önemli bölümü de partilere üye olamadılar. Kimler aktif.. Serbest meslek mensupları. Yani siyaset, delege onların tekelinde. Biz onay makamı gibiyiz birilerinin dediği gibi.
Sağlık olsun diyerek gelecek haftalarda bu konuları enine boyuna daha derinden irdelemeye devam edeceğiz. Sağlıklı ve güzel günler..
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yesilbanazgazetesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.