İnsan doğar, büyür, ölür. Sadece üç kelimeye sığan bir yaşam tarifi. Doğum; sevinç, heyecan, mutluluk göstergesidir. Ölüm ise acı, üzüntü ve keder gerçeğidir. Her canlı nasıl doğup yaşadıysa, günü gelince de ölümden kaçamayacaktır.
Her cenaze namazında derler ya; “Her canlı mutlaka ölümü tadacaktır”. İşte bu gerçeğin doğrultusunda hareket etmeliyiz. Bir de “doğum girmedik ev olur da ölüm girmedik ev olmaz” diye... Çok doğru sözler bunlar. Yaşamın en açık gerçekleri.
Geçtiğimiz hafta kapıyı ani çalan bir ölüm haberiyle üzüldük. Henüz yaşı genç olan, sempatik, dost canlısı bir sevdiğimiz, mali müşavir Mehmet Mıdık, geçirdiği bir kalp krizi sonucu yaşama veda etti.
Evet, erken oldu ölümü... Ani oldu, üzücü oldu. Tüm sevenleri gibi bizler de üzüldük. son noktada ise; “her canlı ölümü mutlaka tadacaktır, ölümden kaçış yok!”. gerçeğiyle birazcık teselli arıyoruz.
Geçenlerde tesadüfen elime geçti. En az 30 yıllık kurs bitirme belgesiymiş. Baktım, Banaz Halk Eğitim Müdürlüğü, “Bilgisayar Kursu Katılım Belgesi” yazıyor. Nedense birden Mehmet Mıdık abi aklıma geldi. Sonra sonra düşündüğümde kursa katılanların içinde bulunan bu güzel insanın anıları onca yıldan sonra baki kalmış.
O yıllar genç yaşlardayız. Belki bize bir faydası olur, bilgisayar konusunda bir şeyler öğrenelim lazım olur diye bilgisayar kursuna katılmaya karar verdim. İlk gün çevre yabancı, ortalarda kısa boylu, şen şakrak biri dolanıyor aynı zamanda da bir şeyler konuşuyor, anlatıyor. Sonradan öğrendik ki bu insan Mehmet Mıdık adında birisi. Ufacık, tefecik, kısa boylu, güler yüzlü birisi. İlk orada tanıdım Mehmet abiyi.
İlerleyen günlerde engin bilgisiyle bizlerle birlikte kursa katılanlara çok konuda yardımcı oldu. Kursiyerler bilgisayardan çok, Mehmet abinin şakalarını, esprilerini dinlemek, rahatlamak ve güzel saatler geçirmek için kurs saatlerini iple çekerlerdi. Güzeldi, gerçekten güzelmiş ki, dediğim gibi otuz yıl öncesinde geçen anıların simgesi olarak hatıralarımızda yaşamış güzel bir insandı o!...
Maliye ile, vergi dairesiyle iç içe olmamızdan dolayı gidip geldikçe Banaz Vergi Dairesi’nde çalıştığını da öğrendik. Sonraki süreçte dostluğumuz pekişerek devam etti. Şen, şakrak, espri dolu, hayatla dalga geçen bir insandı.
Esnaflık ilişkilerimizde ayrı bir güzellikti. Matbaacılık ilişkilerimizden hariç sarı basın kartı sahibi olduğumu nereden öğrendiyse, her görüşünde “naber sarı basın, haberler nasıl” diye takılmadan geçmezdi hiç.
İnsanlar ölenlerin arkasından “daha dün beraberdik, konuştuk, dertleştik hiç bir şeyi yoktu, nasıl oldu inanamıyorum” diye hayıflansa da ölümün saati, yeri, zamanı asla olmuyor. Gerçekten ani gidişi bizleri derinden üzdü.
Cumartesi günü sevenlerinin duaları ve gözyaşlarıyla uğurlandı. Cenaze namazı kılınırken yağan yağmurun dinmesi, defnedilene kadar duran yağmurun toprağı atıldıktan sonra kuvvetli olarak devam etmesi dikkatimi çekti. İyi insanlar için Allah’ın bir lütfu olduğunu düşünürüm bu gibi durumları. Ancak iyi bir insan olduğunu bizler gibi herkes de çok iyi biliyordu.
Yağan yağmurlarla ıslanan mezarında rahmetle, bereketle ışıklar içinde uyursun inşallah. Allah mekanını cennet etsin Mehmet abi...
Dedik ya, dünya fani ölüm gerçek. Sırası gelen elbet gidecek. Giden bilmeyecek amma, kalan onu ne kadar sevecek!...