Bizim nesil en büyük acıyı GÖLCÜK depreminde yaşadı. 19 Ağustos 1999'da 18 bine yakın can kaybımız oldu. En büyük acımız da 1939'da yaşanan Erzincan depremiydi. 33 bin insanımızı yitirdik.
En başta belirtmeliyim ki, ülkemizin neredeyse 4'te 3'ü deprem kuşağında. Bunu bir gerçek olarak kabullenmemiz gerekmektedir. Yaşanan büyük depremler sonrasında ilgililer-bilgililer deprem ile ilgili bililer sunmakta ve yetkilileri önlem almaya yöneltmektedirler. Ne var ki sonuç pek iç acıcı değil. Son yaşanan İZMİR depremi bunu gayet açık şekilde gözler önüne sermektedir. Ey insanlar... Adı 99 depreminde en çok anılan değerli deprem uzmanı rahmetli Ahmet Mete IŞIKARA’yı anarken onun sözünü bir kez daha anımsatmak isterim. “Deprem öldürmez çürük binalar öldürür” demişti. İzmir’de de bu görüldü. Ve yana yana iki apartmandan çürük olan yerle yeksan oldu.
Gölcük’te yaşadığımız büyük felaket yediden yetmişe herkesi acılara boğdu. İlginç hikayeler yaşandı.
Ve de çok kötü örnekler yansıdı fotoğraf karelerine. Herkesin ortak düşüncesi bu büyük depremden “DERS ALALIM” oldu. Ama hala ders alınmamış gibi görülmektedir. Kimi suçlamak gerekir diye uzun uzun düşündüm. Bir çok suçlu var ama asıl suçlu yine BİZLERİZ. Yani kendimiz. Hep düşüne geldim. Bir ayakkabı boyacısı sandığına oturmuş müşteri bekliyor. Biz yaklaşıp soruyoruz “kaça boyuyorsun”.. “5 lira” diyor.. “Ooo çok pahalı” diyoruz. “Peki kaç paraya boyayalım” diyor “2 lira” cevabını veriyoruz. Boyacı çaresiz “tamam beyim olsun” diyor. Ve ayakkabıyı boyamaya başlıyor.. Ayakkabıya yeteri kadar boya sürmeden süngerdeki boya ile bastıra bastıra çalakalem bir iş ortaya çıkarıyor. Yani malzemeden kısmak zorunda kalıyor para kazanmak için.
Buradan inşaata geçelim.. Müteahhitler para kazanmak için (elbette hepsi değil.. dürüst iş yapanları tenzih ederim) malzemeden zaman zaman kısıtlamalara gitmek zorunda kalıyor. Tabii bazıları da yüksek kazanç için böyle yapıyor. Burada en önemli konu DENETİM mekanizması. Onu iyi çalıştıramaz isek hiç bir şeye çare bulamayız. DENETİMİ en acımasızca yapacak ve sonrasında acılar yaşamayacağız diye düşünmekteyim.
Kısa bir süre de olsa bir çimento bayisinde çalışmıştım. Traslı çimento diye bir ürün vardı. Bu ürün özellikle resmi binalarda kullanılması yasak idi. Ama bir taşeron firma sürekli bu cins çimentodan alıyordu. Soruşturdum nerede kullanıyor diye.. Okulların inşaatında kullanmaktaymış. Yıllar sonra o okullar yeni baştan işlem gördüler.. Sonuç olarak iyi ve kaliteli üretim çok önemli ama daha da önemlisi KONTROL ve DENETM mekanizması.. Bunu gayet işi yapmak kayıpları azaltacaktır.
Dünyada olan depremlere bakıyorum. Can kayıpları kaleme alacak kadar değil.. Bizde ise oldukça kabarık. İşte İzmir’de 114 can daha kaybettik. Bu deprem sonrası ne kadar üzüldüysek 3-4 gün sonrasında bile enkazdan canlı çıkarılan ELİF ve AYDA bebekler bizim sevinç kaynağımız oldular. İzlediğimiz kadarıyla İzmir depreminde görev alan yardım ekipleri KIZILAY’dan UMKE’ye AFAD’dan İHH’ya tüm devlet ve yerel kuruluşlar can havliyle bıkmadan usanmadan, yüreklerini ortaya koyup çalıştılar.. Bizler onlara sadece TEŞEKKÜR edebiliyoruz sadece.. Yerel yönetimler ve devletin tüm kurumları Cumhurbaşkanı, bakanlar, siyasi liderler İZMİR’e taşındı ve gösterdikleri duyarlılıkla TÜRK ulusunun nasıl yardımsever bir millet olduğunu tüm dünyaya gösterdiler. Hepsi de sağolsunlar...
Hatalar, yanlışlıklar aksaklıklarda olmadı değil. Ama yapılanları öne çıkarmak, kusurları örtmek gerek bu ortamda. Televizyonlarda izlediğim kadarıyla spor kulüplerinin genç bireyleri de bu depremde çok başarılı organizasyonlara imza atıp bizden alkışı hak ettiler. Yardımlarını esirgemeyen tüm kurum ve kuruluşlara yürekten teşekkürler. İşte TÜRK HALKI bu!..
Bu saatten sonra yapılması gereken en önemli iş, tüm yapıları elden geçirip çarıkları-çürükleri yıkarak yerine sağlam yapılar üretmektir. Gölcük depremi sonrasında tüm deprem bilimcilerin dile getirdiği büyük İstanbul depremi yaşanmadan önlemler alınmalı. Yeniden yapılaşma bir an önce hayata geçmelidir. Çok katlı binalar yerine yatay yapılar özendirilmeli. Her ne kadar İZMİR’de dev gökdelenler bu depremde fazlaca zarar görmemiş olsa da deprem anında orada olmak bile insanları psikolojik olarak yıpratmaya yetiyor bile.
Bir önemli konu da DASK. Her ne kadar zararları tam anlamıyla tazmin etmese bile yapılan cüzzi bir ödeme ile alınacak yardım insanın yüreğine bir nebze su serpmiş oluyor. Ödemeler tam manasıyla yüz güldürmüyor. Ama yarayı da bir nebze sarmaya yetiyor. Yapılabiliyorsa araçlarda olduğu gibi FULL KASKO yaptırmalı ve ne yaşanırsa yaşansın, manevi kayıplar haricinde maddi kaybı da en aza indirmeli.. Öncelik canımız olsa da herkesin dediği gibi mal canın yongasıdır.. Unutulmasın istedim.
Güzel ülkemiz ve güzel İzmirimize tekrar geçmiş olsun, gönüllü-görevli tüm yardımseverlere, emeği geçenlere de teşekkürler ediyorum.
VİRÜS can alamaya devam ediyor. Uyarıları kulak arkası etmeye devam ettiğimiz sürece biz bu illetten kurtulamayacağız. Eyyyy can dostlar, güzel insanlar; basit üç kurala uyalım uymayanları uyaralım. MASKE-MESAFE-HİJYEN.. Yetmez ama yine de korur. EVDE KAL.. Birlikteliğimiz sürsün..
Ve Yüce önderimiz büyük insan ATATÜRK’ü kaybedişimizin 82. yılında onu minnetle, şükranla anıyoruz. Sözümüzü söylemeye devam ediyoruz. Gösterdiğin yolda yolumuza devam ediyoruz. Bize bırakılan bu kutsal toprakları canımızın-kanımızın son damlasına kadar savunacak koruyacak kollayacağız. TÜRKÜM DOĞRUYUM ÇALIŞKANIM.. Ne Mutlu TÜRKÜM diyene...