Cumhuriyet Gazetesi’ni düzenli almaya başlamıştım 19 yaşımda. İlk Uğur Mumcu’yu okur, ardından İlhan Selçuk’a geçerdim. Kitap gibi gelirdi, tümünü bitiremezdim aynı gün. İki yazarı okumak tutkuya dönüşmüştü. Fetö’nün ihanetlerini o yıllarda kitaplara dahil yazmıştı U.Mumcu! Son yazılarında PKK ile devlet içinde bir elin ilişkili olduğu üzerine kuşkularını ve tespitlerini yazıyordu. Çok geçmeden bu büyük VATANSEVERİ katlettiler.
Cenazesine katıldık dostlar ile, evinin önüne gitmiştik yağmurlu bir kış günü. Zemin katta küçük bir dairede kaldığını görünce hayret etmiştim. Türkiye’nin en ünlü gazetecisi biz gibi basit bir evde yaşıyordu. “İsteseydik, diplomalarımızı mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık...” sözleri bir anıt gibi yükseldi karşımda. Mezarlığa giderken her yer insan seliydi. Camiden ayrılmıştık, yanılmıyorsam Cumhuriyet Gazetesi önünde tören yapılacaktı, yolumuzu kaybetmiştik Ankara’da. Bir polis arabasına yaklaşıp sordum adresi, polisin tarifiyle ilerlerken yanlış yöne gittiğimizi fark ettik. Kasıtlı olarak bizi ters tarafa yönlendirmişlerdi, anlamakta zorlanmıştım o zaman bu hareketi. Canını emanet ettiğin polisin düşmanca tavrı Fetö ihanetinin boyutunu göstermiş aslında bize küçük bir pratikle.
Doğruları yazmak, yoksul halkın yanında olmak, insanları sevmek, vatansever olmak, eşitlikten ve özgürlükten yana olmak... Her zaman zor olmuş insanlık tarihinde. Spartaküs, Köroğlu, Bedrettin, M.Kemal, Fidel, Che ya da Kara Fatma, İspanya iç savaşının kadın kahramanları gibi zor ama iyi ve güzeli seçenlerin mücadelelerinin bağımsızlık ve özgürlük adına önemi can alıcı şekilde ortada.
Bu gün başka bir acının yıl dönümü. MADIMAK katliamının üzerinden 27 yıl geçmesine rağmen gerçek failleri hala bilinmiyor. Aynı U. MUMCU cinayetinin failleri gibi bu vahşetin üzerindeki karanlık aydınlatılamadı. En azından kamuoyu bilmiyor. Kendi gibi düşünmeyeni yok etmek, fikirlere tahammül edememek insanlığın tedavi edilememiş bir hastalığı. Bu çağda bile bir çok ülkede aynı sorunlar büyüyerek devam ediyor. Bu anlayışı yok edebilen ülkelerde var tabi ki. Nasıl yok ettikleri bir sır değil. Demokratik, laik, hukukun evrensel değerlerini önemseyen bir sistemi, devletin yönetim biçimi olarak benimsemişler. Bilimsel eğitime önem vererek, insan odaklı sosyal devleti kurmuşlar. Toplumun çoğunluğu sanat ve kültüre önem veren, doğayı-canlıları seven bir yapıya bürünmüş doğal olarak. Bizim için güç gibi görünse de, istendiğinde Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu yapılabilirliği ortada.
Bu kara günde kayıpların telafisi tabi ki mümkün değil. Ancak toplumun, böyle bir vahşetin tekrar yaşanmaması için nerede hata yapıyoruz diye düşünmesi lazım. Tercihlerini ortak yaşamı güçlen-dirmek adına yapmaları, bu gün dünden daha hayati.
Bir şekilde yanıyorsun bu coğrafya da! Kerem Aslı’sına yanmış, Aşık Mahsuni Şerif türküleri ile halkına yanmış, Sabahattin Ali idealleri uğruna yanmıştır. Gencecik bir ozan Hasret Gültekin sevdasına yanarken, eli kanlı tescilli emperyalist uşağı katiller tarafından yakılmıştır 35 İNSAN ile...
Yanıyoruz işte bir biçimde.