Vay beee!.. Hem de ne vay bee. Öğrendikçe insanın içi kararıyor, morali bozuluyor. Ama maalesef durum hiç iç açıcı değil.
Birden bire değişen, biraz soğuyan ve ardından yağmurla kışı hissettiren bir akşam. Biraz üşümüşlüğü atmanın rahatlığıyla televizyonu açmış, keko uyuşturucu etkisindeki dizileri geçiştirerek hem dinlenmeye hem de moral düzeltmeye çalışıyorsun. Ne güzel işte, o onun kızına, karısına göz atıyor, diğeri yakın akrabasının parasını, malını nasıl iç edeceğini planlıyor, bazılarında da dünyaya, cihana sığmayan, yeniden dirilme masallarıyla avutuyor seyirciyi. Birisi şan, şöhret, zengin hayatı masalları, diğeri olmayacak duaya aminlerle hep aynı görevi yapıyor; uyuşturmayı!...
Sıkıldım artık diyorsun, laylaylom renkli masallar da bir yere kadar. Kanalları tek tek geçerken, hiç izlenmediği iddia edilen kanalda birşeyler anlatılıyor. Kulağına çarpan laflardan ilgiyle, "bak seeennnn!" diyor ve elindeki kumanda kendi direktifiyle kenara konuşlanıyor. Moderatör öyle şeyler anlatıyor ki, ilk etapta, "bu anlatılanlar ya Meksika'dan falan ya da İtalya'da süper savcı diye birisi çıkmadan önceki yıllardan kalan hikayeler diyorsun. O arada arkadaki ekranda dikkatini çeken görüntüler hiç de yabancı gelmiyor sana. Saçlarına dolarlarla bigudi yapmış, onu beğenmeyip altınlarla bağrını kaplamış bir bayan...
"Aaaa!" diyorsun, bunlar bizimkiler. Eee, anlatanlar da baya bizim bildiğimiz, tanıdığımız gazeteciler.
Az daha dikkat edince konuya, konuşmalara yapışıp kalıyorsun. Dur bakalım, neler anlatıyorlar....
Ülkede kim, nasıl zengin oluyor, nasıl lüks içinde yüzüyor, haksız paraları nasıl aşırıyorlar, paralarını nasıl on katına çıkarıyorlar, bunları yapmak için yasalardan, yasaları uygulayanlar dan (!) nasıl faydalanıyorlar. Hepsi açık açık anlatılıyor. Şaşırdım kaldım. Televizyonu açma sebebim de, yarın kirayı nasıl ödeyeceğiz, bağkur ve sigorta primlerinin son gününü nasıl aşacağız, ek mtv'den gelen ödeme emri işini nasıl halledeceğiz kabuslarından birazcık kurtulmak, bir süreliğine de olsa unutmak içindi. Yav sen üç kuruş borcu ödemek, devletin malına, gelirine zarar getirmemek için, kulların hakkı sana geçmesin diye uğraş dur, millet sırtını bir yerlere (!) dayamış sefa sürüyor. Beleş gelen paralarla, geri ödenmeyecek hibe niteliğindeki kredilerle dünyada cenneti yaşıyor, saltanat yaşıyor. Heyyyy ve dünya, kahpesin vesselam!...
Bozulmuş, kokmuş hatta çürümüş bir düzen. Yoldan çıkmış bir dünya. Hak, hukuk, adalet arayan insanlar... Kim haklı, kim suçlu birbirine karışmış, karıştırılmış...
Bunları izledikçe gaza geldim. "Ödemiyorum len" dedim, ödemiyorum. Hiçbir vergimi, kdv'mi, araç vergilerini, sigortaları, bağkur'u... Hiç birini ödemiyorum. Hatta kredi kartlarını, taksitlerimi de ödemiyorum. Sonraki gün bu düşüncelerimi personelle paylaşıyorum. "Abi sen ne diyorsun. Senin devlete bir lira borcun oldu mu kırk yerden kesiyorlar. Buna imkan yok, hiç şansın yok!" diyorlar. Bütün heveslerim kursağımda kalıyor, hem de oturup kalıyor...
Programı izlemeye devam ediyorum. Ara sıra da, "Adamlarda iyi cesaret var haaa! Bunları araştıran, söyleyebilen kaç gazeteci kaldı ki, hapiste olmayan!"...
Tam anlamıyla çılkı çıkmış her şeyin. Siyaset kokuşmuş, idare kokuşmuş, adalet-yargı öyle, kurumlar bildiğin gibi değil. Hiç kimsenin kimseye güveni, itimadı kalmamış, ahlâk bitmiş, hak desen değirmende bile bulunamıyor diyor konuşan gazeteci. Öyle ya!...
Ben kendi adıma hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığını biliyorum diye düşünüyordum. Ama bu kadarını ben bile gerçekten tahmin etmiyordum. Ancak yıllardır söyler dururum, herşey apaçık ve şeffaf olarak gösterilse dudakları uçuklatacak ne dolapların döndüğünü herkes öğrenecektir. Bir olay oluyor, ertesi gün, "yayın yasağı, bir skandal patlıyor, sonraki gün, "erişim yasağı"... Nedir bu yaaaaa!... Neyi kimden, niçin saklıyorsunuz. Ya da neden hep siyaseten güçlülerin, maddiyaten zenginlerin hukuki olaylarına yayın yasağı getiriliyor. Gerçek bir mağdur olan fakir, garip birinin menfaatine bir yayın ya da erişim yasağı niye gelmiyor. Gelmez tabii, çünkü ekrandaki gazeteci, yayın yasağı veya erişim yasağının parayla sağlandığını iddia ediyor. Şaşırdım kaldım, hatta bir yaşıma daha girdim, "bu olabilir mi, gerçekmi ki" diyerek.
Olmaz abicim, böyle gitmez. Gerçekten anlatılanlar, yazılanlar, edilen iddialar doğru ise böyle gitmez. Bu iş, yalanla, dolanla, üstü kapatılarak, yasak getirilerek, rüşvet alınarak, rüşvet verilerek, tehdit edilerek, baskı kurularak, söylediklerini inkar ederek gitmez. Gitmez abicim, kırk vakte kadar bu iş yanlış yapanın elinde patlar. Başına çorap örer, hatta başını yakar. Suçlulara para ya da başka menfaatlere arka çıkmak, saklamak, serbest bırakmak, suçsuzlara baskı kurmak, zulüm yapmak, gözdağı vermek vicdansızlıktır, ahlaksızlıktır. Birgün gelir o adaletin şaşırttığınız terazisi sizi mutlaka tartar, hesabını sorar. Kaçış ancak ahirete olur...