Asrın felaketi ne yazık ki bize düştü. Dünyada eşine benzerine pek fazla rastlanmayan iki deprem 9 saat arayla ülkemizin kalbini yerle bir etti. Bu deprem sadece 10 ilimizi değil 780 mertekare ülkemizi acıya boğdu. Bu kadar zor günlerde bundan daha acıları da yaşandı ama içimizin sızısı günden güne daha da fazlalaştı. YIKILDIK.. Ama metanetimizi koruyup yeniden ayağa kalkmak için şimdi seksenbeş milyon ile bizler ve bizlere din, dil, ırk farkı gözetmeden yardımda bulunan tüm dünya insanlarının sıcaklığını hissetmenin gururunu da yaşadık. Doğusundan batısına ellerini uzatanlara yürekten teşekkürler.
Bu acılar yaşandı ve belki gelecekte de yaşanacak. En çok üzüldüğüm konu böyle felaketler sonrası akıl verenlerin çokluğu ve aradan zaman geçtikçe sanki hiç yaşanmamış gibi unutulmasıdır.
Aklımıza gelen ilk Erzincan depreminde kaybettiklerimiz ve en son on ilimizdeki büyük can kayıpları artık bize ders olmalı ve gerekenleri hiç ertelemeden yerine getirmeliyiz. Ülkeyi yönetenler kimsenin gözünün yaşına bakmadan yapılacakları harfiyen yapmalı ve acıları en aza indirmenin yollarını bulmalıyız.
6 Şubat’tan bu güne gözümüzü ekranlardan ayıramadık. Kimimize onulmaz baş ağrıları tuttu, kimimizin tansiyonu yükseldi, kimimiz şeker komasına girdik. Hemen hemen hepimiz göz yaşlarımıza hakim olamadık. Görünür görünmez yüreklerimiz taş kesildi. Televizyonları izlememeye karar versek de üç dakika sonra merakımızdan yine ekranlara kilitlendik. Tüm kanallar; kimi ortak yayınla, kimi bağımsız deprem bölgelerinden an be an görüntüler vererek bizleri bilgilendirdiler. 13. günde enkaz altından sağ çıkan canları gördükçe bir can içimizde bin can olarak yerini aldı. Önceki felaketlerde 200. saatlerde sağ çıkanları görmüştük. Şimdi 296. saatte kurtulanlar bizleri ziyadesiyle sevindirdi. 40 binden fazla kaybımıza rağmen sağ çıkan birini gördükçe içimiz bir nebze olsun ferahladı.
Ama içimizi acıtan olaylara da şahit olduk. Eğer doğruysa felakette ailesini kaybetmiş olan evlatlarımızın durumu için verilen ve kabul edilemez fetvalarla sarsıldık. Evlat edinilenlerin ileride eş olarak alınabileceğini söylemek, rahmetli Demirel’in deyimiyle tam manasıyla “Abesle İştigal” dir. Hangi akıl bunu söylediyse onun insanlığından şüphe duyarım. Nasıl böyle bir düşüncedir, nasıl böyle bir duygudur kendi adıma anlamakta zorlanıyorum. Yani aramızda böyle düşünenlerin oluşundan son derece hicap duydum. Yazıklar olsun.
İlk günden bu yana insanlarımız yaraların sarılması için bir oldu, birlik oldu. Uzak yakın demeden, küçük büyük demeden elinden geleni yapmaya gayret ettiler. Ancak bazı gereksizler bunları engellemek adına yanlışlar yaptı. Durumdan yararlanmak isteyenler oldu. Onları da kabullenemediğimi açıkça söylemek isterim. Bu felakette kimin elinden ne geldiyse yapmaya çalıştı. Yardımın zengini fakiri, sağı solu olmamalı. Daha doğrusu böyle durumlarda SİYASET asla söz konusu olmamalı. Yardım yapan elleri kıyasıya eleştirmemeli. Yardımın AFAD’ı, KIZILAY’ı, AHBAP’ı olmaz. Hepsi bu ülkenin insanı ve kim ne yapabilirse yaradan için onlardan razı olunmalı. Bir çok ilden bir çok sivil toplum örgütleri, dernekler, dini kuruluşlar araçlarını doldurup deprem bölgelerine akın ettiler. Bir çok yerde bunların engellendiği duyuldu. Oysa yetkililer, görevliler bunları geri iteceklerine uygun yerlere sevkini sağlayıp depremzedelere ulaştırmayı düşünselerdi daha iyi olabilirdi.
Yurt dışından gelen kurtarma ekiplerinin ne kadar cansiperane çalıştıklarını bir bir gördük. Elbette bizim bu konudaki uzmanlarımız da ölümüne müdahaleleriyle canlar kurtardılar. Çıkardıkları her canlı için herbirine yürekten teşekkürler, gönlümden en derinlerinden minnet duygularımı sunarım. Sevmediğiniz partiler, sevmediğiniz dernekler ve hatta sevmediğiniz ülkeler bile olsa, toplu iğne başı kadar yardımda bulunsalar bile onları da kabullenmek ve takdirlerimizi sunmak boynumuzun borcudur. Nasıl ki biz dünyanın her bir yerinde yaşanan felakete koşar adım gittiysek onların da bizlere koşmasına engel olmamalıyız. Ve her zaman söylediğim gibi ülkemiz bu konularda çok hassastır ve yardımseverliğini her anda, her alanda, her zaman göstermiş yüce bir millettir.
Şimdi birbirimize daha sıkı daha candan davranıp, sarılıp sarmalanma zamanıdır. Gerçek anlamda TEK YÜREK olup yaraları sarma zamanıdır. Söylemeden geçemeyeceğim. Aldığımız haberler gördüğümüz manzara doğruysa ülkemizde bulunan bazı kendini bilmezler HATAY sokaklarının duvarlarına “HATAY BİZİMDİR” yazmışlar. Aklınızdan bile geçirmeyin, yanarsınız. Bu ülkenin bir karış toprağında gözü olanların gözünü oyacak yüce bir milletimiz var. Unutmayın. Orası Atamızdan yadigardır. Zaten gençlerimizde hemen cevap yazmış, “DÖNECEĞİZ HATAY” ım..
Geçmişte yaşadığımız pandemi döneminde televizyonlara çıkan her sağlık uzmanı kafamızı karıştıracak değişik söylemlerde bulunmuşlardı. Şimdilerde de uzman deprem bilimcileri her bölge için kendilerince doğru saydıkları senaryoları anlatıyorlar. Zaten ülkemizin dört bir yanı deprem bölgesi. Zamanı belli olmamakla birlikte olası bir deprem tehlikesinin olduğu aşikar. Ama insanlarımızı tedirgin edecek bilgi ve demeçlerden de uzak durulmalı diye düşünüyorum. Konumuz deprem ise bizi yönetenler bunun için gerekenleri elbirliği ile yapmalı. Bize düşenleri de bizler yapmalıyız. Artık bundan kaçış yok. Doğruyu hep birlikte etkin kılmalıyız.
Tekrar güzel ülkeme geçmiş olsun, ölenlere rahmet, yaralılara acil şifalar dilerken aman ÇOCUKLARIMIZI koruyalım. Geleceğimizi de karartmayalım derim.