Şimdiye kadar yapılan araştırmaların ışığında insanoğlunun düşünebilen tek canlı olduğu teyit edildi. Şöyle düşündüğümüzde, düşünebildiğimize göre bizler de sanki bunun doğru olduğunu kabullenmişiz.
Ancak gerçekten akıllı mıyız, aklımızı ve düşünme yeteneğimizi kullanarak bunu iyi işlerde kullanabiliyor muyuz, iyi bir yaşam, güzel bir dünya için çabalıyor muyuz bunu sorgulamamız lazım.
Bence akıl ve düşüncenin birbirinden ayrı unsurlar olduğunu, hangi durumlarda hangisinin rol oynadığını, insanoğlunu diğer canlılardan ayıran düşünme yeteneğinin nasıl kullanmamız gerektiğini bimiyoruz.
Şöyle basit bir değerlendirme yaptığımızda bizim toplumumuzdaki insanların çok akıllı olduğunu söyleyebiliriz. Hatta öyle akıllıyız ki, hiç düşünmeden kendi çıkarlarımız için diğer insanların ve toplumun yararına olmayan ancak bizim kişisel çıkarımıza uyan herşeyi gözümüzü kırpmadan yapabiliyoruz.
Aslında çok bencil ve bir o kadar olumsuz bir durum bu! Çünkü vicdanlı ve eğitimli bir insan kendi mefaatine olan bir girişim veya eylem toplumun zararına ise yapmaz, sahiplenmez ve tam tersine ona engel olur.
Çünkü vicdanlı ve eğitimli bir insan kendi mefaatine olan bir girişim veya eylem toplumun zararına ise yapmaz, sahiplenmez ve tam tersine ona engel olur.
İşte yanıldığımız ilk konu bu! Zira bizler “kurnazlığı” ve “bencilliği” akıllılık olarak görüyoruz. “Önce can sonra canan” diyerek, “gemisini kurtaran kaptan” diyerek, “ar dünyası değil, kâr dünyası” diyerek, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyerek, “köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyeceksin” diyerek bunu tescillemişiz. İyi bir şey gibi göstermek için herşeyi yapmışız.
Bu bağlamda şöyle bir düşünelim. Avrupa'da ve dünyanın gelişmiş çağdaş ülkelerindeki insanlar siyaseti niçin yapar, gelişmemiş ülkelerdekiler neden yaparlar? Onlar; ülkelerini büyütüp geliştirecek, yaşamlarında rerah seviyelerini artıracak, huzurlu bir ortam yaratacak yöneticileri seçmek için siyaset yaparlar. Oylarını bu amaç için kullanırlar. Hatta onları verdikleri oylarıyla ve yaptırımlarıyla buna zorlayacak şekilde bir yöntem uygularlar.
Oysa bizlerde durum ne yazık ki farklıdır. Bizde öncelikle gücü eline geçirmiş siyasilerin, partilerin gölgesinde kendi işlerini yüzdürmek ilk amaçtır. Arsasını, tarlasını, evini istediği imar şekillerine dahil etmek; çocuğunu, eşini, dostunu işe, kamu kurumuna sokmak, devlete olan borcunu sildirmek, devletten kamu ihalelerini kapmak ya da devletten çoğu insanın ya da firmanın alamadığı hibe veya düşük faizli kredileri alabilmek... Bunun gibi yüzlerce, binlerce sebep sayılabilir.
Durum böyle olunca da her zaman öncelik toplumun ve memleketin menfaatleri değil, kişilerin ve partilerin çıkarları ön plana çıkarılmış oluyor. Oysa siyaseti, siyasetçileri şahsi çıkarlarımızı yerine getirmek için değil de şehrimizin, ülkemizin işlerini yapmak, toplumun ihtiyaçlarını gidermek, gelir seviyemizi artırmak ve huzurlu bir yaşam sağlamak için desteklemeli, oy vermeliyiz. Ama bizlerde oldum olası durum hep tersine olmuş ve olmaya devam etmektedir.
Şimdi her türlü düşünceyi bir kenara bırakarak aklımızı kendi çıkarlarımıza kullandığımızda, bencil davrandığımızda gerçekten akıllı mı oluyoruz. Onu sorgulamamız lazım.