17 Ağustos 1999. Yer Gölcük, saat 03.02.. Kuzey Anadolu Fay Hattı kırılıyor, 7.6 büyüklüğünde yaşanan deprem. 18 bin 373 kişi ölüyor ve 48.901 yaralı. Binlerce bina yerle yeksan. Hayat felç. Tüm ülke yasta. Kısaca notlar aktardığım GÖLCÜK depremi tüm ülkeyi derinden yaralamıştır. Bizi de orada yaşayan ağabeyim ve kayın biraderimin yaşadıkları ziyadesiyle üzüntüye boğmuştur. Elbette tüm can kayıpları için içimiz kan ağlamaktaydı ama aşağıda anlatacağım olaylar nedeniyle üzüntümüz kat be kat artmıştır.
Tesadüf diyelim. Ağabeyim (rahmetle anıyorum) ve kayın biraderim GÖLCÜK tersanesinde çalışmak-tadırlar. Her yıl ağustosun birinde izine ayrılırlar ve bir eylülde yeniden işbaşı yaparlar. O gece kayın biraderimle bizim evde UŞAK’tayız. Yemişiz içmişiz ve istirahate geçmişiz.
Saat işte tam o vakit yerin altından gelen ve kulakları tırmalayan o gürültü uykumuzu bölmüştü. Şiddetli sallantı ile uyanmıştım. Ama kendimi yataktan aşağıya doğru indirememiştim. Tam 45 saniye sallana sallana ne olduğunu anlamadan dona kaldım. Eşim de uyanmış ve ağzımızı bile açamamıştık. Süre tamamlanınca birbirimize sarılıp “hayattayız” diyebildik. Ama tahminimiz çok yakında bir yerlerin mahvolduğunu tahmin edebildik. Acaba neresiydi. Aşağıya inip kayın biraderleri uyandırmak için bağırdık çağırdık onlar uyanamadılar. Televizyonu açıp bilgi alalım derken “GÖLCÜK” haberi içimizi kararttı. Tam o sırada ağabeyim de bizim evin kapı zilini şiddetle çalmaktaydı. Cam baktım, ilk sözü “İsmailler siz de mi” dedi. “Evet” dedim… Ağlayarak “GÖLCÜK gitti... GÖLCÜK GİTTİ...” diyebildi. Kapıyı açtım, sarıldık, “Şükür” dedik. Herkesi uyandırıp televizyondan gerçek bilgiler almaya çalıştık. Hepimiz heyecan içindeydik. “Hemen GÖLCÜK’e gidelim” dediler. Onları biraz frenledim. “Durun bakalım, daha sağlıklı bilgilere ulaşalım ve bir plan yapalım” dedim. Kimsenin ağzını bıçak açmıyor, içten içten inliyorlardı. İşin daha ilginç ve daha acı bir yanı vardı. Kayınbiraderimin kızı GÖLCÜK”ten arkadaşını da Uşak’a getirmiş ve birlikte İzmir’e gitmek üzere yola çıkmışlardı. Gölcük’ten aldığımız haberler ile o arkadaşının annesi, babası ve erkek kardeşi ne yazık ki göçük altında kalarak vefat etmiş olduklarını öğrenebildik. Hemen yola koyulup onları alarak anneannesini yanına Eskişehir’e götürdük. Gölcük’e gitmemelerini sağlamıştık. Yani Gölcük’teyken birbirlerinde kalmaya izin vermeyen aileler her nasılsa kızlarının Uşak’a gitmesine hiç itiraz etmeden izin vermişlerdi. İşte kızımızın yaşanacak günleri varmış diye teselli bulduk adeta. Sonraki günlerde Gölcük’e giderek eşyalarını getirdik, kurtarabildikle-rimizi… Zira ikisinin de evleri kullanılamaz bir duruma gelmişti. Bu günler yaşandı.
Ve acısı halen o günkü gibi taze ve canlılığını korumaktadır.
O günden bu güne 23 yıl geçivermiş ne yazık ki. Ve gerçekten o günden bu güne binlerce deprem yaşantımızın kalitesini düşürdü. En son İZMİR’de yaşanan deprem bile o kadar şiddetli olmasa da muvazenemizi bozmaya yetti. 115 kişilik can kaybıyla ve yüzlerce binanın yıkılmasıyla karşılaştığımız DEPREM gerçekleri bir kez daha göz önüne sermeye devam etti. O günlerin popüler deprem dedesi Ahmet Mete IŞIKARA’nın yani “Deprem Dede”nin ısrarla söylediği “Deprem öldürmez çürük yapılar öldürür” sözünün ne kadar gerçekçi ve ne kadar anlamlı olduğu bir kez daha ortaya çıkıverdi.
Gölcük depreminden önce arada bir yani 3-5 ayda ya da yılda birkaç kez olduğunu düşündüğüm depremeler daha da sıklaştı gibime geliyor. Nedeninin ancak uzmanlar tarafından çözülebileceğini bildiğim bu durumu uygun birkaç uzman bize yani ülkeye anlatmalı. Gerçi bize düşen sağlam yapılar oluşturmak ve bir an önce çürük yapılardan uzaklaşmaktır. Depreme dayanıklı yapılarda oturarak korkulu rüya görmemeye çalışmaktır diye düşünüyorum.
Bir de şu DASK diye andığımız “Zorunlu Deprem Sigortası”nı gerçekten zorunlu hale getirelim. Ödemeleri sadece ev alım-satımlarında sorgulamak yerine her yıl düzenli olacak şekilde hayata geçirtilmeli ve gerçeğe yakın rakamlardan söz edilmeli. Değeri milyonlara ulaşan binalar 120-150 bin ödeme yapılmasının aslında gerçekle bir alakasının olmadığı bilinmelidir. 100-150 liralık yıllık deprem sigorta ödemesinin günümüzdeki fiyatlarla bir alakasının olmadığının bilinmesi ve güncellenmesi gerekir. Yani tarlaya ne ekersek onu biçebileceğimizi bilmeliyiz. Alım satımda yapılan DASK sonraki yıllarda önemsenmemekte ve adam sende ödesek ne olacak ödemesek ne olacak deyip kulağımızın üstüne yattığımızdan olaylar başımıza geldiğinde dizimize vurup dövünmekle kalıyoruz.
Değerli yetkililer bunları güncelleyin ve her konutun her şartta deprem sigortasını yaptırmaya özen göstereceği bir sistemi geliştirerek insanlarımızın kullanımına sunmalısınız.
Böyle acıların bir daha yaşanmaması için gerekli önlemleri alıp insanlarımızı bu konulara duyarlı ve aldığı önlemlerle yaşamı daha yaşanır bir hale getirecek çalışmalara imza atmak zorundayız..
Bir daha yaşanmaması dileklerimle. Güzel günler.