Ülkemizin hatta dünyanın bacasız fabrikası FUTBOL hala etkinliğini sürdürüyor. Ekonomi piyasasındaki dönen rakamlara ulaşmaya çalışıyor. Asgari ücretin 4250 TL. olduğu zamanlarda bile bir futbolcunun saniye ücreti o kadara denk geliyor. Para ile hesap edildiğinde bir golün değeri bir memurun tazminatını geçiyor. İşte böylesine büyük bir potansiyele sahip FUTBOL ne yazık ki bir düdükle son buluyor. Elbette o düdükleri çalan kara göynekli hakemler (şimdilerde formaları renklendi) bu işin kaderini tayin edenler olarak ilk aklımıza geliverenler.
Futbol bir sektör.11 kişiyle oynanıyor ve iki yan bir orta hakemle yönetiliyor. Son günlerde VAR denen bir formül bulundu, şimdi işin içine onlarda girince neredeyse bir takım sayısına ulaşan karar mercileri oluverdiler. Bu arada bunların hepsi profesyonel yani para kazanıyorlar bu işin sırtından. Asıl başka meslekleri olmasına rağmen.
Bizler de zaman içinde bir dönem oynayıp bir dönem seyirci olarak ömrümüzün önemli bir kısmını bununla değerlendirdik sayalım. Gönlümüzden tuttuğumuz bir takım renklerine bağlandığımız zamanlar oldu. Fakat son zamanlarda renklerden çok oynanan futbola önem verip işi en iyi yapanları takdir ederek yanlışları da bilhassa vurgulayıp objektif olmaya çalışmaktayım.
Her yıl şampiyonlara hakkıyla düşenler şaibe olduğunu vurguladılar.. Ama işi bir temaşa, bir aktivite, bir sosyal etkinlik olarak görüp yaşananları normal karşılayanlara pek rastlamadım. Günümüzde cebinde üç-beş kuruşu olan normalde bir mevkii makam sahibi olmayı başaramamış (elbette herkesi kastetmiyorum) insanlarımız kulüpleri yönetmeye talip oldular. Futbolu yöneten bir kuruluş olmasına rağmen onlar yönetmeye çalıştılar. Bu gün ülkemizde futbolun patronu TFF’dir. Aslında özerkti ama şimdilerde o kelime yerini bulduğu kanısında değilim. Çok kere de öyle olmadı zaten. Ülkede futbol-siyaset işbirliği hiç sonlanmadı. Sıkışan siyasete sığındı ya da siyaset futbola bulaştı. Olmasın istedik ama hala da olmaya devam ediyor.
Futbolumuz dibe vurmaya devam ediyor. Her maç sonrası kulüp başkanları maçın hakemlerini kıyasıya eleştiriyor, suçluyor düdüğünü astırmaya çalışıyor. İlk fırsatta federasyona gidip şikayetini iletiyor. “Bu hakemi bir daha bize vermeyin” diye serzenişlerde bulunuyorlardı. Bu nedenle çok sık hakem kurulu değişiyordu. Bu ülkede hiç hakemlik yapmamış kişiler bile zamanla MHK (Merkez Hakem Kurulu) başkanlığı yaparak futbolu yönetmeye çalıştılar. Hakemlik yaparak bu makama gelenler doğru yaptı mı? İşte o da tartışılır duruma geldi. Derken geçen hafta MHK 13 hakeme düdük astırdı. “Artık size görev vermeyeceğim” dedi. Hakemler yıllar yılı bu işin içinde olanlardı. Kimilerince başarılı, kimilerince başarısız olmuşlardı. Bir çoğu Avrupa da maçlar yönetiyordu. Hatta dünya kupasında maç yöneten hakem unvanları vardı.
Ve belki de bu yıl Katar’da yapılması planlanan dünya kupası maçında düdük çalarak daha büyük unvanları elde edeceklerdi.
Yaşanan bu durum olacakları nasıl etkileyecek bilemiyorum ama yapılan işin doğru olmadığı kanısındayım. Bazı kulüp başkanları tarafından yapılan aşırı eleştiriler, gereksiz baskılar MHK’nin böyle bir karar almasına neden oldu. İşlem doğru ya da yanlış diye yorumlanabilir ama zamanlama asla doğru değildi. Maç oynanırken kurallar değişmez diye bir kanaat vardır. Bu hakemlere daha az maç vererek veya hiç vermeyerek sezonu bitirmek daha akılcı bir tutum olurdu. Maksat üzüm yemek ise niye bağcıyı dövüyorsunuz.
Gelelim yayınlara. Futbol maçları belli bir kuruluşa ihale edilerek maçların yayınlanması sağlanıyordu. Bu sayede hem kulüpler iyi bir gelir sahibi oluyor hem de sporseverler evlerinde gerine gerine maçları izleme imkanına sahip oluyorlardı. Yaşanılan ekonomik nedenlerle yayıncı kuruluş döviz rakamlarının artışını bahane ederek kulüplere zamanında ödemelerini yapamadığını duyduk. Ve tabii ki kulüpler de sporcularına ve diğer harcamalarına karşı görevlerini yerine getiremediler. Böylelikle sporcuların başarıları düştü. (sporcular paralarını alamadıkları zaman yüksek performans göstermezler) Takımlarda haliyle başarısız oldular. Üç büyükler dediklerimiz bile bu sıkıntılardan nasibini aldılar. Tabiidir ki bu sıkıntılar milli takımımıza da yansıyıp uluslararası arenada irtifa kaybettik.
Yayın ihalesini geçmiş kuruluş almadı ya da almak istemedi. Şimdi yeni bir kuruluşa verildiği gibi haberler var. Gerçek şu ki yayın ihalesini alan kuruluşlar ilk etapta sattığı dekoderleri her kesimin alamayacağı rakamlarla pazarlamaya çalışıyorlar. Bu kere de korsan yayınlar çoğalıyor.
Biz de isteriz kulüplerimiz kazansın. Ama ATATÜRK’ün dediği gibi “vekil maaşları öğretmen maaşlarını geçmesin” sözüne atfen sporcu ücretleri de Cumhurbaşkanımızın maaşını geçmesin ne olursunuz. Milyonların konuşulduğu durumlarda gariban asgari ücretli nasıl dekoder alsın. Nasıl maçları izlemeye gitsin. Her şeyin bir normali var ise sporcularımıza da uygun rakamlar verilsin. Örneğin ÇİN sporculara verilecek ücretlere kota getirdi. Biz de yapalım. Dünya ekonomik krizle boğuşurken har vurup harman savurma zamanı değil diye düşünüyorum.
Kaş yapayım derken göz çıkardık. Haydi daha akılcı önlemler alarak sporumuzu da, ekonomimizi de, sağlığımızı da düzlüğe çıkaralım. Maskeler inmesin, mesafe daralmasın, temizlik unutulmasın, AŞI mutlaka olunsun.
Sağlıkla kalalım hep birlikte.