Yaşam mücadelemiz içinde dilimizden düşürmediğimiz en önemli şey elbette sağlık ama bunun yanında onun kadar sözü edilen bir gerçekte PARA’dır. Zaman zaman sorarlar “para mı, sağlık mı?” diye. Kişiler o andaki psikolojik durumlarına uygun olarak birini tercih ederler. İlk tercih sağlık olmasına rağmen akıllarda da para vardır.
Napolyon bile herşeyi bir tarafa bırakıp “Para para para” diyerek o günün şartlarında bile tercihini ondan yana kullanmıştır.. Para bir değişim aracıdır. İhtiyaçlarımızın karşılanmasında kullanırız. Cebimizde ne kadar paramız varsa kendimizi o kadar güvencede hissederiz. Paranın ne önemi var mühim olan insanlık sadece şarkılarda geçer. Para önemlidir.
Şu günlerde koskoca bir yılı devirmenin telaşı içindeyiz. Aha geldi, aha gidiyor. Bu günlerin en çok konuşulan konusu asgari ücret ve maaşlara yapılacak zam oranlarının tespit edilmesi.
İlgili kurullar yetkili taraflar günlerdir bu konu üzerinde masadalar. Her zaman olduğu gibi uzun tartışmalar sürmektedir.
Her zaman olduğu gibi uzun tartışmalar sürmektedir. Ortaya konan rakamlar masadan ziyade insanlarımız tarafından tartışılmaktadır. Yok şu şunu istemiş, bu bunu istemiş, öteki hayır demiş, beriki veremem demiş derken üç ya da dört oturum yapılmaktadır. Sonunda yetkililerin dediği ülkenin maddi yapısının elverdiği veya verebileceği bir rakam kesinleşip maaşlara yansıyacak.
Gel gelelim ekim kasım aylarında başlayan bu tartışma ve görüşmeler esnasından fiyatlarda ufak ufak artışlar söz konusu olmaktaydı geçtiğimiz yıllarda. Artış rakamları teleffuz edilmeye başlandığı günlerde… “Eee hayırlı olsun bakalım maaşlar şu kadar artıyormuş”.. Bizler de seviniriz bu duruma ama arkasından her şeye ufak ufak zam yapılır. Gazetelerin manşetlerinde artışlar büyük puntolarla yazılır. Derken yıl sonunda artışlar kesinleşene kadar alacağınız zam yapılan artışlarla neredeyse sıfıra düşüverir. Ondan sonra zorla bakalım yaşam şartlarını. Yetmedi de artmadı da derken ömürler tükenir.
TÜİK. Türkiye İstatistik Kurumu. 1926 yılında kurulmuş ve ülkemizin tüm araştırmalarını yapıp elde ettiği verileri belli zamanlarda hükümete ve topluma duyuran bir kuruluş. Yaptığı araştırmalar neticesinde ortaya çıkan rakamlara göre maaşlar düzenleniyor, asgari ücret belirleniyor. Önceleri pek farkına varamıyorduk. Şimdilerde gözümüz kulağımız TÜİK verilerine odaklanmaktadır. Zira açıklanacak rakamlara göre yapılacak artışlar geleceğimizi şekillendirecektir. Ne var ki veriler son yıllarda pek tartışılır duruma geldi. Bu kurumun enflasyon rakamlarını belirlemede kullandığı tüketim ve üretim maddeleri insanların ilgisini fazlaca çekmeye başlayınca ortaya konan rakamların gerçekliği tartışılmaya başlandı. İnandırıcılığı konusunda spekülasyonlar yapıldı. Kimileri gülünç buldu, kimileri de ilginç. Verilere ölçü olan maddeler toplumumuz tarafından tartışılmaya başlandı.
Aralık ayı enflasyon rakamları açıklanınca da muhalefet lideri TÜİK’i ziyaret etmek istemiş. Kendisine randevu verilmemiş ama o yine de gidip TÜİK’in kapısını çalmış, sonuçta içeri alınmamış. Herkes konuyla ilgili fikrini söyledi. Randevusuz gidilir mi gidilmez mi tartışmaları yapıldı. Siz ne dersiniz. Bakın geçenlerde Merkez Bankası’na gitti, ziyaret etti oturup konuştu ve fikirlerini paylaştı. Şimdi de TÜİK kendince uygun zaman randevu verseydi de bu tartışmalar olmasaydı diyorum. Devletin kurumları vatandaşlarına açık değil midir. Kaldı ki bir siyasi partinin genel başkanına randevu verilmeliydi. Onun istediği anda değil de kurumun uygun olduğu anda, “buyurun” denilmeliydi. Böyle bir zamanda bu durumun tartışılması pek hoş olmadı kanımca.
Son birkaç aydır içimiz dışımız para oldu. Dolar-euro-döviz-altın dilimizden düşürmüyoruz. Elde avuçta birkaç kuruşu olanlar “dolara mı yatırayım, euro mu alayım, altın mı alayım” diyerek karamsarlık içindeler. Yatıp kalktıkça akılları karışıyor. Ama en rahat olanlar elinde avucunda hiç parası olmayan günlük yaşayanlar. Onlarda ne kaygı var ne telaş. Hani deniyordu ya “ben zaten elli liralık benzin alıyorum” diyenler. Onlar bile telaşa kapılmıyorlar. Ama kazın ayağı öyle değil. O zaman elli liraya 10 litre benzin alanın beş litreye düştüğünün farkına varılması gerekir. Ne yapacaksın o da bir umuttur bence.
Gazetelerin, televizyonların ilk haberleri hep bu konuda. Kimi yayıncı, ürünlerin para etmediğinden dem vuruyor röportajlar yapıyor kimi yayıncılar da çarşı-pazar da fiyatlar uçtu diyor. Her iki durumda da tüketici kayıpta. Çünkü yediklerine içtiklerine gelen artışlar daha maaşlara-ücretlere yansımamış durumda. Bir de yansıyınca olacakları düşünürsek hepten yanmışız. Biz hem üreticinin ürünü para etsin hem de tüketici ihtiyacını normal şartlarda karşılayabilsin isteriz. Bunun sağlanması da elbette bizi yönetenlere düşer. Biz de üzerimize düşeni zamanı gelince ancak yapabiliriz.
Görülmektedir ki artan fiyatlara vatandaş onları almayarak tepki vereceğine inadına kilerleri doldurmak için aşırı saldırdıkça rakamlarda arş-ı alaya yükselmektedir. Fiyat artışlarının belirgin özelliklerinden biri de spekülatörlerin piyasaya olduğundan fazla müdahale etmeleridir.
Öyleyse son söz PARA herşey değildir. Biraz sabır, biraz sağduyulu ve ölçülü olmalıyız. Ülkemizin bu durumları aşmaması için bir neden yoktur. Taşı toprağı altın olan bu ülkemizin kıymetini bilelim.
Ve her zamanki gibi CORONA ile mücadelemize kayıtsız şartsız devam edelim. AŞI kurtuluşumuzdur.
Sağlık önemlidir. Her ne kadar PARA’yı sevsek de..