Son günlerde yaşananlar nedir, nereden kaynaklanmıştır, çözüm yolları yok mudur?.. Kıtlık mı geliyor. Ülkemiz gerçekten büyük bir kaosun içinde mi. Sonumuz ne olacak. Sanki kendimizi kurtardık da çocuklar ne olacak, torunlarımız için günler aydınlık değil mi. Sordukça çoğalan sorularla karşı karşıyayız. Herkes bir yol bulmuş gidiyor. Yağ yok, un yok, şeker yok hikayeleri günümüzü süsleyen fantastikler. Oysa biz daha dün gelişmiş ülkeler toplantısındaydık. Daha dün dünyanın lider ülkeleri arasındaydık. Bu kadar kısa sürede nereden nereye geldik. Nedir bu durum.
Bütün yaşantımız DOLAR mı. Sanki o olmasa yaşamamız olmayacakmış gibi kuruntular içindeyiz. Adeta dolarla yatıyor dolarla kalkıyoruz. Elinde varlığı olanlar dolarları stokladı, olmayanlar ne yapacak. Nedir bu durum inanın anlayamadım ya da anlamakta zorlanıyorum. Korkuyor musun derlerse de asla korkmuyorum.
Biliyorum ki ülkem bu zorlukları aşabilecek potansiyele sahiptir. Sallanabiliriz ama asla yıkılmayız. Neden derseniz.. Biz her türlü şartlara göre davranabilen ender ülkelerden biriyiz. İnsanımız zor günler atlatacak potansiyele sahiptir.
Çarşıda pazarda, kahvede evde konuşulan konu hep bu. Nedir?.. Bilenler geçmişte yaşanılan kıtlıkları, karneyi kuyrukları anlatıyor. Yokluktan söz ediyor. Yaşayanlar o günleri gözleri dola dola anımsıyor ve anlatıyorlar. Ama o günlerden bu güne köprünün altından çok sular geçti. Şimdi yaşamayı daha kolaylaştıran onlarca yöntem var. Bunların başında da ülkemizin mümbit toprakları var. Bu topraklarda yetiştirebileceğimiz, yaşama katkı verecek ürünlerimiz var. Ne olur beş altı ay karanlıkta kalsakta sonunda aydınlığa çıkmasını başarabilecek gücümüz olduğuna inanıyoruz.
80'li yılların başında İran-Irak savaşı patlak vermişti. Fısıltılar gırla gidiyordu. Savaş bize de sıçrarsa, İran nükleer bomba atarsa, karanlıkta kalırsak sonumuz ne olur. Sorular ve yorumlar aldı başını gidiyordu. Bir tanıdığım eli dolu evine gelirken karşılaştık. “Hayırdır” dedim, “ne bunlar..” Baktım filesinde 2 konserve, 4 makarna, pamuk, oksijenli su, çay, şeker yani bir takım ihtiyaç maddeleri. “Nedir?” dedim. “Savaş çıkarsa” dedi.. “Yahu müslüman! savaş çıkarsa elindeki malzemeler seni 3-4 gün idare eder sonrası ne olacak” dedim.. “Gücüm bu kadar.” dedi boynunu büktü.
Şu günlerde herkeste yine bir telaş.. İnsanlar habire marketlere koşuyor. Elindeki varlığı kadar bir şeyler almaya çalışıyor. Yağdır şekerdir undur konservedir makarnadır. Onlar aldıkça zamlarda veryansın yapılmaya devam ediyor. Tabidir ki bu arada dolarda euroda rekor üstüne rekor tazeliyor. Bunlar duracak elbet, her şeyin bir sonu olduğu gibi bu işinde sonu gelecek. Ve bizler gelecek bu duruma entegre olabilmek için daha çok çalışacak ve daha çok üretmek zorunda kalacağız.
İşin en doğrusu bütün bunlar karşısında PANİK olmadan sağduyulu davranabilmek önemlidir Diyelim ki her şeyi stokladınız, uzun süre sizi hayatta tutacak ihtiyaç maddeleriniz yeterli ve gelsin kıtlık, gelsin yokluk, artık bana bir şey olmaz deseniz bile aç kalanlar sizde bunları htiği anda artık onlar sizde de olmayabilir. Bunları düşündünüz mü?.. Öyleyse kurtulmak yok tek başına. Ya hep beraber ya da hiç kimse dedikleri gibi basit işlere tevessül edilmemeli.
Diyelim ki dolarları doldurdunuz.. Sonra.. Sonrası ne olacak. Akıl alamayacak kadar dolarınız var ama buğday yok, un yok, şeker yok, yağ yok ne yapacaksınız.. Tek çare üretmektir. Madem ki kıtlık gelecek, madem ki susuzluk yaşanacak şimdiden tedbirleri almak gerekmez mi?
Bana sorarsanız ne dolar alın ne de euro. Hatta altın bile almayın. NEDENDİR? Talep olmazsa onlarda da artış olmayacaktır. Bizim insanlarımız en ufak bir patırtıda yatırım araçlarına yükleniyor ve onlarında değeri suni bile olsa artıyor. İşin en kötüsü bu durumlardan genellikle varlıklı insanlar yararlanıyor. Dar gelirlilere de bu işin yorumunu yapmak kalıyor.
Bütün bu olanlara rağmen bu durumdan etkilenen, en çok zarar eden de yine dar gelirli kesimdir. Onların gelirlerinde artış olmadığı için tüketim maddeleri de aşırı zamlandığı için elbette yaşama güçlüğü çekiyorlar. Yetkililerimizin, yani bizi yönetenlerin kısa sürede bu olumsuzluklara çözüm bulması ve halkımızı rahatlatması işin en doğrusudur.
İnsanları üretime teşvik edip, bir karış boş alan bırakmadan tarıma destek verilmeli, hayvancılık desteklenmeli, dışarıya bağımlı olmayacak önlemler alınmalıdır. Yatırım silaha değil toprağa suya yapmalıdır. Elbette bu ağır şartlarda lüks yaşama ara verilmeli daha ekonomik yaşamaya özen gösterilmelidir.
Şunu da gözardı etmemeliyiz. COVİD hala hepimizi tehdit ediyor. Maske, mesafe ve hijyenden asla vazgeçmeden inatla uygulamayı sürdürmeliyiz. Mücadeleyi sadece ekonomik değil sağlık açısından da yapmalıyız. En önemlisi de AŞI olmalıyız AŞI. Olmayanları uyarıp bir an önce AŞI olmaları için ikna etmeliyiz.
Korkmadan, yılmadan mücadele sürmeli, sağlıklı ve mutlu bir yaşam için.