Uşak ili ve Banaz ilçesi ülkemizin birçok yöresi gibi 1960’lı ve 1970’li yıllardan sonra başta Almanya olmak üzere Avrupa’ya işçi göndermeye başladı. Çeşitli youtube kanallarından, internet sitelerinden, eski fotoğraflardan, çevremizden yakınen tanık olduğumuz ve gördüğümüz üzere son derece dramatik öyküler bırakan bu işçi ihracı halen azalarak da olsa devam etmekte.
Avrupa’ya ilk giden kesimin çoğunda o dönemde normal karşılanan ilkokul dışında diploması yok, çoğu çeşitli yollarla aldığı bonservis ile Avrupa’ya gitmiş, bunlardan biri de 5.3.2020 tarihinde kaybettiğimiz rahmetli babam, çok dinledik Almanya anılarını!!! Annesi Nesibe’nin Almanya’ya gitmesine karşı çıktığını, orda geçirdiği iş kazasını, sol gözünü nasıl kaybettiğini, hastanede Alman vatandaşı hekim ve hemşirelerce kendisine nasıl iyi bakıldığını, Almanca’yı sırf konuşmalarla dahi fevkalade öğrendiğini, 9 ay hastanede defalarca ameliyatla gözünün geri gelmediğini ancak 27 yaşında emekli edildiğini, bu sebeple Almanya’ya gitmeden gözde meslek olan terzilik mesleğini yapamadığını, vs anılarını zaman zaman dinler ama Almanya’da yaşadığı 13 ay yaşadığı iş kazası nedeniyle trajik olduğu için sık sık da konuyu açmamaya çalışırdık. Özellikle Almanya’nın sürekli kapalı havasını ve yağmurunu sevmediğini her zaman söylerdi.
Babam gibi çok sayıda Banaz’ lı ve Uşak’lı; Almanya’ya ve diğer Avrupa ülkelerine gitti, bazıları çocuklarına, eşine dayanamadı ve döndü, bazıları çocuklarını anne-babasına, kardeşine, yakınlarına bırakıp o hasretle bazen yıllarca gelemeyerek işçi sıfatını almak çabasıyla kaldı, ardından önce eşini, sonrasında da çocuklarını götürdü. Avrupa’da yaşayan o kadar yakınım ve arkadaşım, arkadaşımın aileleri var ki yaz aylarında, özellikle haziran ve temmuz aylarında Uşak’taki Avukatlık büromuz sanki buluşma noktasıdır. Bu vesile ile önce-sonra yazmış veya yazmayı unutmuş diye kırılmasınlar Şerafettin ve Ahmet Gördesli, Nizamettin Uygur, dağların fatihi Hulki Özdemir, Fahrettin, Hüseyin, Nurettin Karagür kardeşler, Selçuk Karakaya, Osman Zeki Yılmaz, Cengiz Özkul, Sümer Baş, İbrahim-Sabina Kartal, Ayhan Karahisar, Ümit Yüksel, Mehmet Karagece, Ahmet Aras, Ertuğrul Çevikoğuz, Önder Dinçer gibi arkadaşlarım ve dostlarım mutlaka uğrarlar, istemesek de meşhur ALDI markette satılan hala ülkemizin yapamadığı muhteşem ambalajlı ve lezzetli çikolatalardan gönül almak için getirirler, teşekkür ediyorum, getirmesinler, kilo alıyoruz.
Gerek mesleğimiz gereği bir takım görüşmeler yapmaya, gerek turistik amaçla sık sık Almanya’ya ve diğer Avrupa ülkelerine gideriz, baştan söyleyeyim bir çok işçimiz Avrupa’da son derece iyi şartlarda yaşarlar, hayat standartları çoğunun yüksektir, buzdolaplarında en az yarım kuzu stokta durur, çok iyi şartlarda yaşarlar, çok kaliteli hayatları vardır, çoğu varlıklıdır, en iyi otomobil ve jeeplere biner, çok iyi ağırlanmışızdır, tüm dostlarıma ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Almanya’ya ilçemizden giden ilk kişi kim diye hep merak etmişimdir, ancak ilk gidenler Münih, Köln ve Hamburg’a yerleşmişler, Münih’e genellikle Karaköse ve Çiftlikliler, Hamburg’a Hallaçlar’lılar diğer birbirine bitişik Köln, Duisburg, Dortmund gibi sanayi şehirlerine de diğer köylerden ve merkezden gidenler yoğunlukta. İlk gidenler sonradan kendi yaşadıkları şehre kendi köylülerini de götürmüşler, çok da iyi yapmışlar. Hamburg’da Uşak ilinin Ulubey ilçesinden olan ve Banaz’ lıları o yıllarda çok da tanımayan eşim Günnur hanımla yürürken Wolworth adlı marketin önünde bir ağacın altında oturan 4-5 hanımefendinin kıyafetinden Hallaçlar köyünden olduklarını tahmin etmekle iddia ettim ve sordum, Uşak, Banaz ve sonunda Hallaçlar köyünden olduklarını söylediler, şaşırdılar ve böylece tanıştık, halen dahi çoğu ile görüşüyoruz.
Gelelim Işıksız evler konusuna!!!
Hiç dikkatinizi çekti mi Banaz’ın en değerli yerleri Milli Egemenlik Caddesi olarak bilinen Ankara-İzmir Asfaltı üstündeki evlerin ışıkları çoğunlukla karanlıktır. Yurtdışına ilk gidenlerin 1970’li yıllarda Banaz’da en gözde yer olarak yol üzeri olarak satın almayı tercih ettikleri, o dönemin modası ve halen dahi geçmeyen modası Banaz’ın en renkli ve ışıklı olması gereken bu yaklaşık 2 km uzunluğundaki alan ve ilçe içindeki birçok 3-4 katlı ev yılın en az 10 ayı ışıksızdır, sadece yaz aylarında ışıkları yanar, bazılarının ışıkları artık maalesef vefatlar ve artık çocukların gelmemeleri veya başka daire-ev sahibi olmaları veya sadece tatil için Antalya’ya gelip tekrar Avrupa’ya dönmeleri sebebiyle ışıksız kalacaktır ve anı olarak kalmakta veya müteahhit beklemektedir.
Bu binaların yapılış saiki aslında son derece dramatik öyküler içermektedir. Şu anda 3.kuşak gurbetçilerimiz Almanya’da. Yukarıda da bahsettiğim gibi özellikle ilk kuşak ülkemizin o dönemki şartları uyarınca babamın ve annemin de olduğu gibi ilkokul seviyesinde diploma ve ekonomik güçleri zayıf kişilerden oluşmakla, en büyük emelleri Avrupa’da işçi olmak, ardından ailesini Avrupa’ya götürmek, sonrasında da bundan önce yaşadığı örneğin Banaz’da veya köyünde başını sokacak bir evini yapacak arsa alıp evini yapmak. İşte birinci kuşak 1970’li yıllarda önce küçük arsalar alıp tek katlı evini yaptılar, sonrasında yıllar biraz daha geçtiğinde yaptıkları birikimle yol üzeri yerler alıp yukarıda bahsettiğim 3-4 katlı arsaları alındı, evler yapıldı. Bu evlerin yapılışındaki temel içgüdünün bilinçaltında yatan Avrupa’ya gitmeden önceki ekonomik durum, orda gerçekten hakkını vererek elde edilen başarılı imkanlar ve maddi güç, paranın yüksek alım gücü ve sonuçta “işte çalıştım, bunları yaptım, başardım” düşüncesi. Çok sayıda evde ağırlandık, birçoğunda Banaz’da yaptırdıkları 3-4 ve hatta 5 katlı evlerinin tamamını gösteren fotoğrafları salonlarında her an görebilecekleri yerde büyültülmüş halde durmakta, bu durum hem Banaz’a ve Uşak’a olan özlemi, hem de zor şartlarla ulaştıkları yüksek düzeyle gurur duymalarında ve bu durumun kendilerini dinlendirdiğini gösteriyor.
Bu anlattıklarım çok iyi niyetle yapılmış 3-4 katlı evlerin ikinci kuşak hallerinde geçerli olsa da artık yavaş yavaş ışıklı evlerin ışıkları maalesef sönmekte, ilk kuşağın yaşlanması, vefatları, ardından daha iyi evlerin yapılması, bazen yaşanan olumsuz anılarla bu evlerde kalınmak istenmemesi, artık 3. kuşağın Banaz’a dedelerinin yaptırdıkları evde kalmamaları nedeniyle çoğu evin ışıkları işte böylesine sebeplerle maalesef ışıksız, ama dedelerinin ne derece özveri ve inançlarla bu evleri yaptırdıklarını bazıları bilir, çoğu da bilmez. Aslında bu evlerin 3-4 katlı yapılmasının temelindeki saik her ne kadar “artık ben iyi bir ekonomik durumdayım” bilinçaltını çevresine verdiği mesaj yanında” alttaki dükkanı kiraya veririm ve bir gün Avrupa bizi gönderirse hayatımı garanti altına alırım, dükkan üstünde anne-baba, onun üstünde büyük erkek çocuk veya kız çocuk, onun da üzerinde diğer çocuklarla mutlu bir yaşam sürme” hayali ve inancı. Aslında gönül ister ki bu manevi değeri yüksek evlerin ışıkları sönmesin, her zaman aydınlansın ama öyle olmuyor, hayatın belki de gerçeği bu…
Bu konu aslında son derece derin, Gurbetçi’lerimizin evliliğinden boşanmalarına, hasretlerinden vefatlarına değin çok ama çok hikaye var. Sağlık ve esenlik dileklerimle…
.
Cumartesi, 06 Kasım 2021 • Av. H. Vadi Dalkılıç