“Size “Yaşlılıktan korkuyor musun” diye bir soru sorsak; nasıl bir cevap verirdiniz, hiç düşündünüz mü? Kiminiz; “niye korkayım ki”, kiminizin de “hem de çok!” diyeceğinden eminim. Bana göre “Evet, korkuyorum” diyenler doğruyu söyleyenler; “Hayır, korkmuyorum” diyenler ise gerçeği söylemeyenlerdir.
ABD’li ünlü komedyen George Carlin “Yaşlılıktan ve yaşlanmaktan korkmayın” konulu bir yazı kaleme almıştır ve insanlara şunları öğütlemiştir:
Hayatınızda, önemi olmayan ne kadar nesne varsa tümünü çöpe atınız.
Çevrenizdeki neşeli, pozitif insanlarla birlikte olun, felaket tellalı olan, suratsızlardan da uzak olun. Öğrenmenin yaşı yoktur. Beyninizi boş bırakmayın. Çünkü; boş kafa şeytanın tezgahıdır. Şeytanın adı da “Alzheimer”dır. Eviniz, yuvanız olsun. Yuvanızın tadını çıkarın. Mutluluğu başka evlerde aramayın. Sağlığınızın değerini iyi bilin. Sağlığınız iyiyse üzerine titreyin, değilse; düzeltmek için varını yoğunu harcamalıdır. Suçluluk ve pişmanlık duygusuna kapılmayın. Vicdan azabından uzak durun. Kalbinizi nefretten arındırın ve affedici olun. Sevginizi, canlılardan eksik etmeyin. Sade yaşayın ve elinizdekilerin değerini iyi bilin… diye devam edip gidiyor.
Bana; komedyenin bu önerilerine katılıyor musun diye soracak olursanız, katılıyorum da demem, katılmıyorum da diyemem. Çünkü; kendimi bildim bileli bu öğütleri en azından uyguluyorum veya uygulamaya çalışıyorum. Peki, bir yararını görüyor musun, ne elde ediyorsun derseniz, cevabım koskoca bir “HİÇ” olacaktır. Çünkü; ne yaşlanmamı durdurabili-yorum, ne de umutsuzluğumu, daha ötesi kızgınlığımı. Sebep; ülkemin içinde bulunduğu bitmek tükenmek bilmeyen çözüm bulunamayan sorunları yaşlandırıyor, yoruyor insanı. Depremler, sel, yangın, göçmenler, pandemi, pahalılık…
Batı ülkelerine bakıyorum, refah içinde yaşayan insanlar ve gelecekle ilgili endişeleri yok. Bir de yurdumun insanına bakıyorum sıkıntılı, gelecekten kaygılı. Kendimin, hiçbir sıkıntımın olmamasına rağmen huzurlu olmam mümkün mü? Peygamber efendimiz, aç yatan varken; tok gezen bizden değildir dememiş midir? Kabahatın büyüğü; yönetenlerde değil, yönetilenlerde. Ben de dahil “Kel başa şimşir tarak.”
Necati ERTUĞRUL