Adı ZAFER olan bir çok arkadaşım var. Biliyorum ki onlar Zafer Bayramı’nda, yani bu tüm dünyanın gıpta ile baktığı günde doğdular. Başta belediye başkanımız ZAFER Arpacı olmak üzere tüm adı Zafer olan arkadaşlarımın doğum gününü kutluyorum. Tabii ki bu özel gün TÜRK ULUSU’nun da doğuş günlerinden biri. Nasıl ki 19 Mayıs’ta Samsun’dan doğan güneş gibi, nasıl ki 23 Nisan’da Ankara’dan doğan güneş gibi bu gün de 26 Ağustos’ta başlayıp 30 Ağustos’ta büyük güne dönüşen ZAFER gibi doğuvermişti. Zaferimizin baş mimarı yüce önder ATATÜRK ve silah arkadaşlarına bu vesile ile bir kez daha takdir ve şükran duygularımızı tazeleyerek onları anmak isterim. Minnettarım.
Evet, 30 Ağustos Zafer Bayramı törenleri geçmişte daha bir görkemli ve daha cezbedici aktivitelere sahne olurdu. Nasıl bir yolunu bulsakta katılabilsek diye can atardık. Sınırlı sayıda otobüsler vardı.
Kamyonların kasaları yolcu ile dolar; Dumlu... Dumlu... diye bağıran çığırtkanların davetkar sesleriyle kasalara doluşur o kutsal topraklara giderdik. Zafertepe harika günlerinden birini yaşardı. Her türlü yiyecek içecek maddesinin bol bolamat bulunduğu ve akın akın insanların tören yerlerine koşuştuğu enstantaneler şu gün gibi belleğimde duruyor. Türk askerinin meydanlara sığmayan görkemli resmi geçitleri, gazilerimizin başı dik alnı açık dirayetli yürüyüşleri bizleri TÜRK olduğumuza bir kez daha kalıbımızı basmamıza vesile olurdu. Çalan marşlar ile duygularımız arşa yükselir, bu uğurda can vermiş o değerli atalarımızı anardık. “Ne mutlu TÜRKÜM diyene!” diyerek.
Afyon yakınlarında Zafertepe’ye yakın yerlerde oldukça büyük hazırlanmış tabelya görünce içim bir hoş oluverirdi. “KURTULUŞ SAVAŞININ KAZANILDIĞI TOPRAKLARDASINIZ”. Gururlanıyorum. Ne muhteşem bir ATA’lar topluluğuna sahipmişiz. Bu toprakların bir karışının vermemek için kanların akıtmayı, canlarını vermeyi seve seve gerçekleştirmişler.
Dumlupınar denince aklıma hey o güzel fotoğraf geliyor. Başında kalpak, elinde dürbün hafif eğilerek cepheyi inceleyen ve aklından yedi düveli dize getirecek planlamalar yapan ATATÜRK geliyor.. Belki tarih kitaplarında yazmayan ama tarihçilerden bire bir dinlediğim şu güzel anektodu paylaşmak isterim.
“Tarih 25 Ağustos! Askerimiz binlerce kilometrelik yolu katetmiş. Postallarını günlerce ayaklarından çıkarmamış, kimi zaman atlı kimi zaman yaya tozlu yolları kâh yürüyerek kâh sürünerek gelmiş ve Zafertepe’ye konuşlanmış. Akşam olmakta ve askere istirahat etmesi için zaman tanınmış. Akşam karanlığı çökünce ATATÜRK yaverlerine küçük bir çilingir sofrası hazırlatmış. Önünde engin ova aklında KURTULUŞ. “Ne yapmalıyım, nasıl davranmalıyım”. O savaş dehası çok yüksek Mustafa Kemal bu düşünüşlerle arasıra yudumlayıp planlamalar yapmaktayken İsmet İnönü gelen istihbaratları Paşa’ya iletiyormuş. “Paşam düşman karşı çukura konuşlanmış. Gece yapacağımız baskınla onları yok edebiliriz” demiş. “Paşa İsmet biraz dur, şu bardağı da bitireyim sonra görüşürüz” der. İsmet İnönü’yü geri gönderirmiş. İsmet İnönü birkaç kez aralıklarla gelerek Paşa’ya isteğini uzun uzun kerelerce anlatmış. Her keresinde Paşa; “şu bardak bitiversin” diye. İsteği geri çevirmekteymiş. İsmet Paşa’da şu bardak bir türlü bitmedi diye hayıflanırken şafak usul usul sökmeye başlamış. Tabi bu arada asker uzunca bir süre dinlenmiş. Paşa sabaha karşı yani 26 Ağustos günü işte bu büyük taarruzu başlatmış. İsmet İnönü’ye de “İsmet; asker yorgundu günlerce yol geldi, birkaç saat dinlensin diye onlara zaman tanıdım. Şimdi var gücümüzle saldırıya geçiyoruz. Ki akşam bu saldırıyı başlatsaydık Yunan bizi çevirme hareketiyle kapana kıstıracaktı” demiş. Sonra İsmet İnönü’de cephedeki olayları görünce ATATÜRK’e hak vermiş. Rakı masası hikayesiyle başlayan büyük taarruz ZAFER’le sonlanmış. Burada büyük yara alan Yunan kuvvetleri var gücüyle kaçışa başlamışlar.
31 Ağustos’ta BANAZ, 1 Eylül’de UŞAK düşmanın işgalinden kurtulmuş. Göğem’de Yunan kuvvetleri başkomutanı Trikopis’te yakalanarak Uşak’ta ATA’nın huzuruna çıkarılmış. Elleri bağlı olarak huzura getirilen Trikopis için ATATÜRK "derhal ellerini çözün, o bizim misafirimizdir” diyerek büyüklüğünü bir kez daha ortaya koymuştur. İşte biz böyle insanların torunlarıyız.
Biz her zaman “Zafer, zafer benimdir diyenlerin” dediklerine inandık ve onların yolundan yürümeye de devam ediyoruz. Yıllardır da vazgeçmedik. Bu; atalarımızın, 15055 şehidimizin kanlarıyla sulanmış cennet topraklara her zaman sahip çıktık ve yaşadığımız sürece de sahip çıkmayı sürdüreceğiz.
Biz her zaman İstiklal Marşımızın ilk iki kıtasını söylüyoruz. Aslında on kıta olan bu İstiklal Marşımızın bakın üçüncü kıtasını da anımsatayım.
.
“Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım
Kükremiş sel gibiyim bendimi çiğner aşarım
Yırtarım dağları enginlere sığmam taşarım.”
.
Zafer Bayramımız, gurur verici bu kurtuluş günlerimiz kutlu olsun. İNANIYORUM...