Osmanlı sadrazamlarından olan Osman bey; alış verişlerinde hile yapan esnaflara karşı çok şiddetli cezalar uygulamasıyla bilinirdi. Çarşıya çıktığı zaman dükkan dükkan dolaşır, öyle ki sahibi tavuklara yem vermiş mi diye kursaklarına kadar incelermiş. Eğer; yem bulamazsa sahibini oracıkta falakaya yatırırmış. Osman efendi, yine bir ramazan ayında tavukçu esnafını denetlerken, tavuğun kursağında yem bulamayınca sahibini falakaya yatıracağı sırada tavuk sahibi; Osman efendinin ellerine sarılarak “Aman efendim; tavuğun kursağında yem var mı yok mu diye bakacağına, bir de onun sahibinin midesinde bir lokma yiyecek var mı diye baksan olmaz mı?” der.
İran şahı; Yavuz Sultan Selim Han’a, içinde kıymetli mücevherlerle dolu bir sandığı İstanbul’a hediye olarak gönderir. Sandık açılır. İçinden çok değerli mücevherler, kadife kumaşlar, değerli halılar çıkar. Sandık boşaldıkça en altındaki bohçadan da çevreye pis kokular yayılmaya başlar. Açıp baktıklarında içine insan pisliği konduğunu görürler. İran şahı; aklı sıra böyle yapmakla Osmanlıya “Siz pikliksiniz, siz buna layıksınız” diyerek hakaret etmek istemiştir. Yavuz Sultan Selim, hiç sinirlenmez. Çünkü; dostunu, düşmanını iyi bilmektedir. Buna, nasıl bir yanıt verelim diye çevresine danışır. Verilecek cevabı yine kendisi bulur. Bir sandık hazırlatır. İçine de değerli mücevherler, kumaşlar, halılar koydurur. Sandığın en altına da bir bohçanın içine İstanbul’da imal edilen gül kokulu en güzel lokumdan koyarlar. Bohçanın kenarına da bir not iliştirilir. Sonra, sandık Şah’a gönderilir. Orada sandık açılır. Hediyeler tek tek incelenir. Gül kokulu lokumu, Şah ve çevresindekiler zevkle yerlerken şahın gözü bohçadaki nota takılır. Notta aynen şöyle denilmektedir, “Herkes; yediğini ikram eder.”
“Temel’in annesi ölür. Herkes gibi cenaze namazına durmayıp bir kenara gelip oturmuş. Neden namaza katılmadığını soranlara “Pen,çenaze namazi kılmeyi pilmeyrum” der. Bir zaman sonra bu defa Temel’in kayın validesi de ölür. Temel’i; cenazenin ön safında görenler; hani sen cenaze nemazi kılmeyu pilmezdun diye sorduklarında Temel şöyle cevap verir “Ha bu çenaze nemazu tegul çi; peyram nemazudur da.”
Adamın biri; ramazan ayında sahura kalkar,yemekleri yedikten sonra oruca niyetlenmeden yatarmış. Bir gün böyle ertesi gün böyle, artık hanımı dayanamamış kocasına çıkışmış “Bana zorla sahur sofrası hazırlatıyorsun. Yiyip içtikten sonra hemen yatıyorsun. Sağlığın da yerinde ama orucunu tutmuyorsun. Sende utanma, arlanma, Allah korkusu yok mu?” der. Adam, gayet pişkin, karısına “Oruç farz, sahura kalkmak sünnet değil midir?”diye sorar. Hanımı da “evet” der. Adam da “Farzı yerine getirmiyorsak, sünneti de mi yerine getirmeyeyim” der ve işin içinden çıkıverir.
Nereden vergi alacağını kara kara düşünen Fransız kralına dostlarından biri şöyle akıl verir” Bu halktan, akıl vergisi almayı hiç düşündünüz mü?” Çünkü der; hiç kimse aptal olduğunu kabul etmeyeceğine göre böyle bir vergiyi seve seve öderler. Kral da alaylı alaylı gülerek “Gerçekten ilginç bir fikir. Ben, sizin bu buluşunuza karşılık seni akıl vergisinden muaf tutacağım” der.
Okuyucularıma önerim, sinirlendiğinizde, strese girdiğinizde, gülmeye ihtiyaç duyduğunuzda tekrar tekrar bu yazıyı ve diğer Yeşil Banaz Gazetesi yazarlarını okuyunuz. Emin olunuz ki Yeşil Banaz Gazetesi yazarları, yukarıda sözünü ettiklerim gibi ısmarlama yazı yazmazlar. Kimseye de minnet borcu yoktur. Vicdanlarına danışarak doğruları yazarlar. Takdir, okuyucularınındır. Bu yazılar size, ilaç gibi gelecektir. Doktora, ilaca terapiye ihtiyaç duymayacaksınız.