Aylardır yaşantımızı altüst eden tüm olumsuzluklardan bir nebze ayrılıp değişik bir konuya girmek istedim. Zira kayıplarımız, acılarımızı ziyadesiyle artırdı. Ve bilindiği gibi, önlemler de biraz sertleşti. Olsun. Evet olsun da bir an önce kurtulalım şu beladan. En iyimser şekliyle, gelişmeler bahar ya da en geç yaz aylarında bu corona illetinden kurtuluruz diye düşünüyorum.
Havayı değiştirmek derken anlatmak istediğim, sevdiğim aktivitelerden biri olan futboldan söz etmek istedim. Ben top oynamaya 8-10 yaşlarında başladım. Ama futbol oynamaya ise 14'den sonra. Zira ilk başladığımız yıllarda mahalle aralarında bulabilirsek lastik top, bulamazsak çaputtan derleyip toparladığımız yuvarlak bir cisimle oynardık. Kale direklerimiz yoktu.. İki taş koyduk mu iş tamamdı.. Ve uzun uzadıya taş üstünden mi geçti, gol mü oldu tartışmaları yapardık. Futbola başladığımızda bile kramponumuz yoktu.
Lastik ayakkabılar, sonrasında bez ayakkabı ve kramponlu ayakkabılar vardı ayaklarımızda. Banaz’ın o dönemdeki futbolcuları yaz dönemlerinde deplasmanlı maçlar oynardı. Büyüklerimiz; Şipit Ahmet, Çamur Şerafettin, Ormancı İbrahim, Çolak Mustafa, Remzi Erkalan, Asker Hasan ve Fahrettin Akçura, Osman Yavaş, Yusuf Karabacak, Artis Ahmet ve daha niceleri bir araya getirilir, çevre ilçelere maçlara gidilirdi. Sonraki haftalarda onlar da Banaz’a gelirdi. Unutulmaz maçlar yaşanırdı. Derken günler günleri aylar ayları ve yıllar yılları kovaladı BANAZSPOR’u kurduk 1973 yılında. Kurucular arasında yer alan rahmetli İbrahim Nebioğlu’nu ve yanında yer alanları saygıyla anıyorum. İlk resmi maçımıza çıktığımızda Uşak ligine yeni bir hava getirmiş, yine rahmetli Çörçil’in yetiştirdiği elmaları tribünlere atarak seyredenler arasında da sıcak bir sevgi bağı kurmuştuk. Oynadığımız futbol, aldığımız sonuçlar ile adımızdan söz ettirir olmuştuk. Böylelikle ilçemizin gençlerine spor yapma imkanı ve ilçemizin tanıtımına katkı sağlamak adına güzel işler yaptığımızın farkındaydık. Artık sokak aralarında yırtık pabuçlarla top oynayan gençler bir gün BANAZSPOR’da top koşturma hedeflerine ulaşabileceklerdi.
Zaman içinde bir çok olumsuzluklar yaşandı. Mücadeleyi sürdürmek için bireysel gayretler oldu. Futbolu yaşatmak adına adım atanlara her zaman destek verdik ama bir gün birileri BANAZ’da futbol kulüplerini kapatıverdiler. Gerekçeleri ne olursa olsun asla doğru bulmadığım bu kararı-kararları bir türlü kabul edemiyorum. Neredeyse 20 bin nüfuslu bu şirin ilçemiz bunu haketmiyor. Hele hele gençler için beterin beteri. Umarım fazla ara vermeden bu işe gönüllü biri-birileri çıkar ve BANAZ’da sporu etkin hale getirirler. Ulusal düzeyde maçlar oynadığımız hentbol, voleybol aktiviteleri yeniden gün yüzüne çıkar diye düşünüyorum. Elbette spor sadece bunlardan ibaret değil, kardeşimiz Akın YENİCELİ’nin başardığı koşu bile ulusal çapta ses getirmiş ve dillerde dolaşır olmuştur. Bireysel bir aktivitenin ilçemiz için ne kadar önem taşıdığının farkına varılmalıdır. Akın’ı tebrik etmek ve desteklemek gerekir.
Yıllar yılı sporu yaşantımızdan eksik etmedik. Oynadığımız dönemler vardı, antrenörlük yaptığımız yıllar oldu ve sonrasında işin seyir tarafına geçtik. Şimdi en ufak mahalle maçından en büyük organizasyonlara kadar ne kadar maç olursa olsun zamanım elverdiğince izlemeye çalışıyorum. İlk aşamada profesyonel liglerdeki tek takımımız olan UŞAKSPOR’u izlemek, takip etmek benim için vazgeçilmez bir hobi. Bu arada yıllarca üst ligde maçlar oynamış BASKETBOL takımımızın kapanmış olmasından da büyük üzüntü duyduğumu bilhassa belirtmek isterim. Yenisi gelecek gibi.. Bakalım biraz sabredeceğiz.
Futbol kurallar oyunudur. Dünya çapında aynı kurallarla oynanan bu oyunda zaman zaman oyun içinde oyunlar dönse de, bu bacasız sanayiden asla vazgeçilemiyor. Akıl almaz paralar dönüyor. Şike-teşvik bir dönem aldı başını gitti. Kimileri kurtuldu, kimileri radara yakalandı. Ama esas yakalayan da Corona oldu. Aylardır maçların oynanmasını etkiledi ya da seyircili oynanmasına imkan vermedi. Şöyle böyle derken profesyonel ligler oynanmaya başladı. Tabii ki amatörlere fırsat tanınmadı.
Maçları izledikçe aklımdan geçenleri de aktarmak isterim. En çok dikkatimi çeken köşe atışları.. Top çeyrek daireye konulurken futbolcu topu en uç noktaya koymak istiyor. 5-10 cm’lik kâr kâr mıdır. Taç atışları asla yerinden yapılmıyor. Penaltı atışında ya kaleci yerinde durmuyor ya da sporculardan bir çoğu ceza alanı içine giriyor. Frikik atışlarında baraj bir çok hakem tarafından uygun mesafeye kurdurulamıyor. Her hakem atış öncesi düdüğünü atışı yapacak sporcuya gösterip bekle işareti yapıyor. İki futbolcu çarpıştığında tedavi isteyen sporcuya sağlık görevlileri gelirse mutlaka dışarı çıkarılıyor. Bir müddet dışarıda kalıyor ve avantaj kaybediyor. Faul yapan maça devam, hakem sakatlanan futbolcu için sedye istiyor. O anda feryat figan, ölüyorum diyen futbolcu sedyeye binmiyor ve yürüyerek dışarı çıkıyor. Her hangi bir ceza uygulanmıyor. Hakemler arasında da tam anlamıyla bir birleşme yok. Her hareketin hakemlere göre ayrı değerlendirmesi var.. Ve de VAR çıktı.. Gol atıyorsun sayılmıyor. Ya da sonradan çıkan pozisyonlar değerlendirilip yeniden karara bağlanıyor. Futbol soğutuluyor. Hakemleri öyle iyi yetiştirmeliyiz ki VAR’a hacet kalmasın. Var bile hatalar yapıyor.
Ve en çok özlediğim, “SPOR” seyirciyle güzelleşir. En kısa zamanda o eski günlere dönmek umuduyla. EVDE KAL TÜRKİYEM...