Sonbaharın habercisi, hüzün mevsimi, hazan mevsimi Eylül’ü yaşarken eski günler geliyor insanın aklına. İlk olarak yavaştan kuruyan otlar, ardından sararan yaprakların tek tek düşmesi yeni yeni hüzünlere yol açıyor.
Eylül deyince ne yazık ki, ilk olarak 12 Eylül aklıma geliyor. O tarihte çekilmiş onca acıya, eziyete rağmen 12 Eylül deyince de ilk olarak küçük yaştaki Erdal Eren’in yaşının büyütülerek idam edilmesi...
İnsanlar havaya girince ne kadar zalim olabiliyorlar. Kibir insanı ne kadar değiştiriyor. Makam, mevki hırsı sarınca göz perdesi nasıl da kapanıyor beşerin. Ondan sonra da şaşıyor, şaşırıyor tabii ki!
12 Eylül olup bittikten sonra normal sürece girildiğinde Kenan Evren’i darbecilikle suçlayanlara içinden kızardım. Adamlar ne yapabilirlerdi ki derdim.
İnsanlar birbirini kırıp geçiriyordu. Sokaklarda kavga dövüş, gürültü... Kardeş kardeşi bile gözünü kırpmadan vurur hale gelmişti. Banaz, Uşak değil Türkiye bile dar gelmeye başlamıştı insanlara. Bu sebeple memleketi bile terk eder hale gelmişti insanlar, gözü kör olası siyaset ve onun eseri olan sıkıntılar yüzünden.
Ve bıçakla kesilir gibi kesilmişti olaylar. Anarşi bitmiş, anarşistler (!) bir bir yakalanıp hesapları sorulmaya başlanmıştı. Ondan dolayı destek görmüştü Evren ve konseyi...
Ben de demiştim, “Adamlar ne yapabilirlerdi ki!”...
Gece yarısı saat 03.00'te sanki uluslararası mafya babası gibi evin etrafı sarılarak göz altına alınmamız sebebiyle hiç kızmadım kendilerine. Evde kim varsa yaka paça nezarete atılmamıza... İki metrekare bir nezarette 31 kişi saatlerce ayakta bekletildiğimizde de kızmadım... Ama nezarette gördüklerim kızdırmaya başlamıştı beni.
Genç bir delikanlı Başaran caddesine girişe konulan kalası yarım metre sürükledi diye 4 gün nezarette konuğumuz oldu. Boş yere, manasız şekilde...
İçerlerde olanları bilmiyorduk ki!
O sebeple kızamıyorduk. Yani bilmediğimiz için. Ama yıllar sonra 17 yaşındaki Erdal Eren’in bir gösteri yürüyüşünde gözaltına alınmasından sonra gösterideki silahlı çatışmada birinin öldürülmesinden sorumlu tutularak tutuklandı. Sonrasında ise Eren, yaşı büyütülerek idam edildi. 17’inci Genelkurmay Başkanı olan 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’ni gerçekleştirerek 1980'den 1989'a kadar Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Kenan Evren, askeri darbe döneminde Erdal Eren için: ’Asmayalım da besleyelim mi?’ diyerek idam çağrısı yapmıştı.
Belki şimdi, “bu olaylardan Evren’in suçu ve hatası vardır ama Banaz ve bu gibi yerlerdeki yapılan yanlışlardan haberi bile yoktur” diyenler olacaktır.
Ama benim ve çoğu insanın düşüncesi “gerçekten sağlam ve dirayetli bir otorite sağlasaydı bir tek suçsuz insanın öldürülmesine ve eziyet görmesine izin vermeyebilirdi” olacaktır. Onun için kızgınım, onun için yanlış görüyorum.
Son söz, 12 Eylül’de 650 bin kişi gözaltına alındı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi için idam istendi, 517 kişiye vidam cezası verildi. Haklarında idam cezası verilen 18 sol görüşlü, 8 sağ görüşlü, 23 adli suçlu, 1 Asala militanı idam edildi.
Raporda daha çok ayrıntılar var. İşkenceden ölenler, sakatlananlar, işten atılan öğretmeni gazeteci, memurlar, hayatı kararan milyonlar...
12 Eylül ne yazık ki, insan hayatını bu kadar ucuzlattı, onurunu, haysiyetini, düşüncelerini yok etti....