Yukarıdakiler bağırıyor. Aşağıdakiler sağır gibi.. Duyuyorlarsa bile duymamazlıktan geliyorlar.. Eyyy millet COVİT-19 hala aramızda. Ve yuvasından çıkmış kurşun gibi ortalık yerde dönüp duruyor. Kime isabet edeceği belli değil ama birilerini nişanladığı aşikar. Tedbirleri noktasına virgülüne kadar anlatsalar da bazı kendini bilmezler, bazı vurdum duymazlar hala kendi davullarını çalıyorlar. “Bana bir şey olmaz!”. Vallahi öyle bir olur ki, feleğin şaşar. Kalakalırsın. Sağlık bakanımızın çok önemli uyarısı. “Taktığın maskeden daha sıkıntılısı, tavana bakakalmaktır. Oradaki maske evde taktığın maskeden daha zorludur” diyor.. Ama ne çare ki duyulmuyor.
Başlangıç aylarında konu enine boyuna tüm sağlık bilenleri tarafından anlatıldı. Dünyada çılgın boyutlara ulaşmış olmasına rağmen bizde alınan önlemlere uyum gösterilmesi nedeniyle korkunç boyutlara ulaşmamıştı. Ne var ki gelen bayramlar ve yaz sezonu bu yayılmayı durduracağı yerde azdırdı.
Kimse ne düğünden vazgeçti ne de sünnetten mevlütten. Ve korkulan olmaya başladı. Bakanlığın yaptığı açıklamalara göre test sayısı 110 binleri buldu ve buna orantılı olarakta vaka sayıları artış gösterdi..
Bilim Kurulu üzerinde de spekülasyonlar yapılmaya başladı. Bazı Bilim Kurulu üyeleri kurul haricinde seslerini yükselterek, “biz karar mercii değiliz. Tavsiyelerde bulunuyoruz. Bakanlık buna göre işlem yapıyor veya yapamıyor” dediler. Tavsiyelerin hangisine uyulup uyulmadığı konusu muallakta kaldı. Ve sonrasında bakanın açıkladığı rakamların doğruluğu tartışılmaya başlandı. Yükselen bazı sesler bu rakamları yeterli bulmadı. Bunların doğru olup olmadığı tartışılsa da tartışılmaması gereken asıl konu MASKE-MESAFE ve HİJYEN idi. Ne çare ki hala kollarda maske, sarmaş dolaş kucaklaşmalar ve ne eldiven, ne kolonya, ne de temizlik maddeleri ilk günlerdeki cazibesini kaybetti. Günde onlarca el yıkayanlar, ellerini koltuk altına silip tezgahın başında işlerine devam ettiler.
Kahvehaneler açıldı.. Oyun oynanmıyor ama bu kere de bilir bilmez konuşmalarla hükümetler kuruluyor, hükümetler düşürülüyor. Takımlar şampiyon yapılıyor, altın alınıp satılıyor, doların seyri ağızlarda pelesenk oluyor ve daha da ileri gidilip, "bu Yunan ne oluyor, haydi gidip şunun çenesini kırıverelim.. geçmişi unuttu bunlar galiba, bir hatırlatalım" diyorlar.. Bir başkası "bu Fransız’a ne oluyor. Mal almazsın, mal satmazsın ne b.k işin var Doğu Akdeniz’de.. sömürgeci bilmemneler.." deyiveriyor. Ortalıkta “yaşşa”.. sesleri nidalanıyor.. Ama anlıyoruz ki Yunanlılar yine dolduruşa geliyorlar geçmişte olduğu gibi. Tarihten ibret almamış gibi bir halleri var...
Konu dönüp dolaşıp coronavirüse gelip dayanıyor..
Okullar açılacak mı.. İşte en mühim soru ve hala net cevabı yok.. Milli Eğitim Bakanı açıkladı. 21 Eylül’de ders zili yüzyüze başlayacak.. dedi... Dedi de ağzından nasıl çıktığı anlaşılamayan büyük bir laf herkesi rencide etti. "Milli eğitimde yatırım yapamamızın en büyük engeli öğretmen maaşlarıdır. Bu bize büyük külfettir".. oldu.
Şimdi Sayın SELÇUK.. Bakın ATATÜRK’e sormuşlar vekil maaşlarını ne kadar yapalım diye o da.. Öğretmen maaşını geçmesin demiş.. Ama siz zor selamet geçinen öğretmenlerin maaşlarına KÜLFET diyorsunuz.. Biz de imamların maaşları da külfet, şimdiler de ne yaptıklarını pek anlayamadığımız 600 vekilin maaşı da külfet desek yakışık alır mı.. Yapmayın sayın bakanımız. Siz, eğitime daha fazla bütçe ayrılmalı, kalkınma eğitimden geçer diye barım barım bağırmalısınız. Okulların sayısını çoğaltmalısınız. Yeterli öğretmen kadrosunu oluşturmalısınız. Ha bir de şunu söylemeliyim. Özel okullarda eğitimi bir şekilde başlattınız. Peki bunlar ilerideki yarışlarda onlarla devlet okulları nasıl yarışacak. Ya hep berber başlamalıydı. Ya da hiç biri. Zaten devlet okulları bu olağanüstü duruma daha hazır değiller gibime geldi. Geçen yarı yılı FEDA ettik, bu yıl da ilk yarıyı FEDA edelim. Sağlıklı ortam oluşuncaya kadar dursun bakalım. İçimizde kaygı, içimizde korku ile okula gidip geleceğimize EVDE KAL demeye devam edelim. Olur ya gelecekte bu geri kalmışlığı bir şekilde telafi edebiliriz. Can kaybedersek telafisi mümkün olmayacaktır. Vakit geçmiş değil. Bilim Kurulu, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve de bizi yönetenlerin tümü bu konuları baştan bir kez daha gözden geçirip sağlıklı kararlar alınmasını bekliyoruz.
Bu olumsuzluklar içerisinde şimdi de gözler futbol maçlarına çevrildi. TFF maçları oynatacak. Hem de seyircisiz olarak. Seyircisiz denilince hasta çorbası aklıma geliveriyor. Tatsız, tuzsuz. İşte maçlar da öyle olacak. Seyircisi olmayan maçın ne kadar doğru oynandığı, ne kadar albenisi olduğu malumlarınızdır. Seyirci futbolcuyu teşvik edecek, oyuncu en iyi oyununu göstermek için gayretlenecek, hakem antipati yaşamayayım diye dikkatli olacak, takımlar izleyenlerden belli bir gelir sağlayacak. Yani liste uzun uzadıya devam edecek. Şimdi siz TFF olarak takımların harcamalarına limit koyacaksınız, naklen yayıncı yayın haklarını zamanında ödemeyecek, sonrasında takımlar batma noktasına gelecekler. Olay kısaca buysa bırakalım bu profesyonel macerayı dönelim amatöre. Kim bize kızacak. Kim bize yapmayın etmeyin diyecek. Vallahi inanamıyorum. Kulüpler batıyor diye yaygara koparıyorlar, sonrasında aldıkları futbolculara milyonları harcamaktan geri kalmıyorlar. Aklım şaşıyor..
Dünyaca ünlü futbolcu Messi’nin takımdan serbest kalma bedeli 700 milyon dolar.. Vallahi akıllara zarar.. Kilosu inanın 70 bile değildir.. Nedir bu.. Ülkemizde de aynı savurganlık devam ediyor.. Asgari ücretin 2.500 bile olmadığı günümüzde sporculara verildiği söylenen bu paralara şaşmamak elde değil. Bazı ülkeler bu durumu önlemek için sporcu transferlerine LİMİT getirdiler. Önceleri hak kaybı gibi görünse de bu fahiş rakamlara biraz olsun DUR demeli.
Bu arada birçok yanlış kararlara imza atan TFF ceza yönetmeliğinde olumlu bir şey yaptı. Ligde, kupada veya diğer statülerde oynanan maçlarda görülen çift sarı kart cezaları yine aynı statüdeki maçlarda geçerli olacak. Alması gereken bir çok kararlar var. Ama bilebildiğim kadarıyla TFF artık özerk değil gibi geldi bana. Başkanı var ama yönetenleri başka diyorlar. Bir de Kulüpler Birliği var.. Ne iş yapar bilinmez. Futbolun patronu TFF ise bunlar neyin patronu. Hadi anlayın bakalım.
Şimdilerde eğri oturup doğru düşünmek gerek.. Bu koronavirüs belası üstümüzden gitmeden mecbur olduklarımız dışında fazla işlerle uğraşmayalım. Hayati öneme haiz yapılacakları yapıp diğerlerini geleceğe bırakalım. Elbette bu bulutlu hava dağılacak ve güzel günleri birlikte kucaklayacağız. Tam düzlüğe çıkmadan yapacağımız veya yapmaya çalıştığımız her iş başımıza başka aksaklıklar da getirecektir. Durun bakalım hele bir DÜZLÜĞE çıkalım... Gerisi kolay olur umuyorum...