Ülkemin üzerinde kara bulutlar, kuzgunlar çoğaldı son günlerde. Bunlar; hayırın değil felaketin habercileridir. Şanlı tarihimizdeki olaylar böyle öğretti bize. “İstiklal Marşı” şairimiz M. Akif Ersoy “ÇANAKKALE” şiirinde şöyle dile getirmişti yaşananları:
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mi mahşer
Yedi iklimi duruyor karşında
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk
Sade bir hadise var ortada: Vahşete denk.
Ah o yirmi asır yok mu; o mahluk-i asil
Kusuyorlar içlerindeki kinlerini hayasızca…
Çok değil daha dün, Yunanıstan’ı maşa olarak kullanmış; bugün de, aynı kötü emellerini pervasızca ortaya koymaktan çekinmeyen çakalları, sırtlanları görüyoruz karşımızda. Bu gidişle bize, bir İstiklal Marşı daha yazdıracaklar gibi görünüyorlar.
Duygularımı, ünlü şairlerimizden Cahit KULEBİ’nin bir şiiriyle sürdürmek istiyorum:
Edirne’den Ardahan’a kadar
Bir toprak uzanır
Boz kanatlı üveyikler uçar üstünden
Ardahan’dan Edirne’ye
Edirne’den Ardahan’a kadar.
Güneyde mis kokulu bir ağaç
Dört bir yanda sakız damlayan çamlar
Yaz gelip de güneş vurunca
Dallarından bal akar.
Nazar mı değmişti ne oldu birden
Askerler, mermiler gelip geçiyordu her yönden
Analar haber soruyordu uçan kuşlardan
Tarlalar, ırmaklar, rüzgarlar kadar durgun analar
Milletin yüreği kan ağlıyordu
Mavi gökte kara bulutlar, kuzgunlar toplanıyordu.
Gökyüzünde kara kara bulutlar
Başımıza nereden geldiniz
Bizler, konukseveriz amma
Düşmanları hiç sevmeyiz.
Gökyüzünde kara kara bulutlar
Hayın mı hayın
Bir gün gelir hesabını sorarız
Dağılın başımızdan, buralarda durmayın.
Bu topraklar bizim yurdumuzdur
Deli gönül yücesine çıkar
Bir üveyik olur uçar gider
Ardahan’dan Edirne’ye
Edirne’den Ardahan’a kadar
Önümüzde, Mustafa Kemal Paşa var…
Benim korkum, düşmanlarımızdan değil; geçmişte olduğu gibi alayı toplanıp gelsin. Geldikleri gibi geri gideceklerdir. Benim korkum kendimizdendir. İktidarla muhalefetin kısır kavgalarıdır. Sen, ben diyerek milleti kamplara ayırmalarıdır. Hergün, yazılı ve görsel basında görmekten gına getirdiğimiz sözde aydınlarımızın saatlerce konuştukları halde hiçbir konuda uzlaşamadıklarına şahit olmamızdır.
Gelişmiş ülkelerde böyle şeyler neden olmuyor, onların uygarlık düzeyine ne zaman ulaşacağız? Bu ülkenin kaymağını o kavga edenler yiyor. Kavga ederek iş yapıyorlarmış gibi görünüyorlar. İşsiz, aşsız insanları kandırıyorlar, oyalıyorlar. Defalarca yazıp çiziyoruz ama aldıran yok. Unutmayalım ki başka Türkiye yok. Gemi batarsa; hep birlikte batarız. Eyy kavga edenler, ne olur incir çekirdeğini doldurmayacak olan şu huyunuzdan vazgeçin artık. Böyle giderse; kavga edecek yer ve zaman da bulamayacaksınız. Çevremizde olup bitenleri görün artık. Dost sandığımız müslüman devletler dahi bize karşı en azılı düşman ülkelerle antlaşma imzalamaktalar.
Birleşik Arap Emirlikleri ile İsrail anlaşıyor da aynı kaderi paylaşan bizler neden anlaşamıyoruz. Varlığımızı sürdürebilmenin tek yolu birbirimize her zamankinden daha sıkı sarılmaktan geçmiyor mu? Ülkemizin üzerinde toplanan kara bulutları, başka türlü nasıl dağıtacağız?...
Necati ERTUĞRUL