Rahmetlik Demirel, “Yollar yürümekle aşınmaz” derdi. Bu sözü kendisi başka anlamlarda söylese de yollar gerçekten yürümekle aşınıyor. Hem öyle aşınıyor ki, insanlara yol dayanmıyor.
Ortalıkta öyle fazla araç var ki, bunlara ne yol dayanıyor, ne yakıt... Üretim son hızda devam ediyor, nüfus artışı daha da hızlı sürüyor. Bu işin sonu nereye gidecek belli değil.
Evet, son yıllarda yollar gayet iyi duruma getirildi. Güzelleşti, kalitesi arttı. Zaten iktidarın uzun zamandır başardığı en güzel iş ve övündüğü en önemli konu yollar. Bir şekilde iyileştirilmesi gerçekten taktire şayan bir durum. Ancak işin ilginç tarafı, yollar gayet geniş, kaliteli, çift şeritli hale getirilmesine rağmen kazalar halâ can almaya devam ediyor.
Eskilerde tek şeritli yollar çok can sıkıyordu. Bir yokuşta önünde bir kamyon denk geldi mi yandın!... Kilometrelerce o yokuşun bitmesini, kamyonun sana yol vermesini bekle. Bu durum sollasan canına malolabilir, beklesen canını sıkar. Yapacağın tek şey artık arkasından yaya yürüme hızı olsa da tin tin tin takip etmektir. Başka çaren yok!...
Diğer yönden yollar iyileşse de şehirlere ulaşma mesafen azalsa da ulaşma sürende o derecede azalma olmuyor. Çünkü şehiriçi yerleşim alanlarındaki yoğun trafiğin düzenlenmesi için konular trafik lambaları bir şekilde zaman kaybına sebep olmaktadır.
Bir yandan azalmayan kazalar, can kayıpları, bir yandan kısalmayan ulaşım süreleri bunca yolun, yapılmasının amacına darbe vurur görüntü olarak ortaya çıkıyor.
Buradaki olayın araştırılıp ona göre çözüm aranması gerekir. Bence sürücüler istenilen düzeyde eğitim almıyor, ustalaşmadan kendisini trafiğin ortasına atıyor. O sebeple kazalarda canlar yitiyor, mallar gidiyor...
Konuyu sürücü hataları olarak değerlendirirken şunları da eleştirmek kaçınılmaz oluyor.
- Sürücüler yeteri kadar eğitilmiyor.
- Trafikte anlayış ve hoşgörü konusunda zayıf bırakılıyor.
Bu sebeple;
- Kurallara tam teşekküllü uymuyor.
- Yolda tartışıyor, kavga ediyor.
- Sinyal kullanmıyor.
- Camdan dışarıya poşet, çöp, sigara atıyor ya da atılmasını engellemiyor.
- Karşısındaki sürücülere asla hoşgörülü davranmıyor.
- Gece yolculuklarında kısa farlarını kullanmıyor bundan dolayı belki de kazalara sebep oluyor.
- Park kurallarına, yaya geçişlerine riayet etmiyor.
- Özellikle genç sürücüler yüksek müzik sesiyle, bağıran egsozlu aracıyla küfür ettirecek kadar sinir bozuyorlar.
- Aracını rastgele ortalıkta bırakıyor, trafiği engelliyor, uyaranlara karşı agresif davranıyor.
- Yayalara, bisiklet ve motor sürücülerine saygı göstermiyor.
- Aynı şekilde bazı motorsiklet kullananlar bağıran egsozla, artistik hareketlerle insana yakışmayacak araç kullanmaya kalkışıyor.
- Yoğun trafikte kordonda seyreder gibi gidiyor, buna karşılık mahalle aralarında adeta ralli yapıyor.
- Trafik ışıklarında bencil davranıyor, arkada bekleyenleri umursamadan karınca gibi hareket ediyor.
Bunlara daha çokça madde eklenebilir. Liste daha uzatılabilir. Önemli olan her sürücü tecrübesini konuşturmalı ancak bunu güzel toplum, düzenli hayat için yapmalıdır. Sürücüler anlayışı, hoşgörüyü ve dahası “kul hakkı” unsurunu prensip edinmeli, yola çıktığında kendisinin “yollar benim” mantığını taşımamalı. Yoksa hayat daha da yaşanmaz bir hal alacak...
Araç sürmek zevk olmalı, dert değil!...