Sakın ha!.. Sayılar şöyle azaldı, böyle düştü deyipte GEVŞEMEK yok. Taa başından beri söylüyor, yazıyoruz.. Bu işin şakaya gelir yanı yok. Kim ne derse desin tedbirli olmaya, sosyal mesafeyi korumaya ve de en önemlisi MASKE takmaya devam edeceğiz. Ne zamanki aşı bulundu, yok edici ilaçlar üretildi işte o zamana kadar önlemlere devam.
O kadar sıkıldı ki insanlarımız, duygusal davranıp dizginleri salarsak bir daha toparlanmak için haddinden fazla kayıp verir, haddinden fazla emek harcarız. Güzel bir başarı elde etmişken çabalarımızı boşa çıkarmayalım.. Biraz daha sıkıntı çekip ferah günlere birlikte ulaşalım.. Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik bu koronanın…
“Bu gün pazar, bu gün beni ilk defa güneşe çıkardılar / Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak, bu kadar mavi bu kadar geniş olduğuna şaşarak kımıldamadan durdum / Bu saygıyla toprağa oturdum, bu anda ne düşmek dalgalara...
Bu anda ne kavga ne hürriyet, ne karım / Toprak, güneş ve ben.. BAHTİYARIM..” Nazım’dan.
Ve biz de ilk kez tamı tamına 50 gün sonra güneşi gördük. Dört saatliğine de olsa interland alanımızda dolaşma, tur atma fırsatı yakaladık. Her ne kadar bazı arkadaşlarımızın kısa sürelerle dışarıya çıktıklarını duysakta biz kurallara uyan kişiler olarak dışarı çıkmadık. Hatta kafamızı bile çıkaramadık. Ama aylardır dillere pelesenk olan “Maske sorunu” çözülmediği için tedirginiz. Geçirdiği değişik aşamalar sonunda satışı serbest olan maskeye nasıl ve nereden ulaşacağımız konusunda kafalarımız berrak değildi. Bu dört saatlik dolaşımımızda maske takmamızda şart olduğundan bir şekilde sorunu çözdük. Yalnız 20 yaş altı için düşünülen dışarı çıkışlar mutlaka sorunlu olacak. Umarım sonrasında kapanamayacak sorunlar yaratmaz.
Sınavlar ve okullar için düşünülen çözümler bu yıl eğitimde istenilen başarının yakalanamayacağına işaret ediyor. Elbette her şey SAĞLIK’tan öte değildir. Bunun da telafisi gelecek günlerde yapılabilir. Tüm dünyada yaşanan bu olumsuzluklar için üç-beş aylık kayıplar kayıptan sayılmamalıdır. Bana göre eğitim ve öğretim her şeyin normale döndüğü günlere kadar ertelenmelidir. Eylül-ekim ya da kasım hiç fark etmez.. Yapılamayan eğitimin telafisi olur ama kaybedilen canı geri getirmeyiz..
Sanki başka sorun yokmuş gibi gözler futbol liglerine çevrildi. Ne zaman başlayacak, oynansın mı oynanmasın mı. Yok şöyle olsun, yok böyle olsun.. Sorular, sorular.. Ama belirlenen çözüm yolları gerçekten doğru çözüm yolları değil. Bakın TFF 12 Haziran’da ligler başlayacak diye karar verdi. Bu durumu ne sağlık bakanı kabulleniyor ne de bilim kurulu. Sorumluluk kendilerine aittir diyorlar. Hatta biz “her çorbaya maydanoz olacak kurul değiliz” diyorlar. Ligler başlayacak ama seyirci yok. Peki olmasın. Sporcular yan yana gelmeyecek mi. Baraj kurarken omuz omuza olmayacak mı, kafaya çıkarken sosyal mesafeyi koruyacaklar mı. 65 yaş üstü hocalar sahada olacaklar mı. Bilemiyoruz. Ve hatta sporcuların büyük bölümü oynamak istemiyor. Oynanmayan sürelere ait ücretlerini alamadıkları için bir çoğu sessiz, bazıları isyanlarda. Sözleşmeleri 31 Mayıs’ta bitenler ülkelerine dönmek istiyorlar. Bazıları her şeye rağmen gittiler bile.. İşte aklıma geliveren bu basit sorunlar çözülmeden ligler başlasa ne olacak. Dört ay top oynamayan bir sporcu yeniden eski haline gelebilmesi için en az 45 gün idman yapması gerek. Bunu nasıl aşacaklar. Ya da hangi takımların bunu başarabileceği belli değil. Hiç bir şey erteleme öncesindeki gibi olamayacak.. Ve sonrasında eleştiriler, feryatlar, figanlar.. Kaybeden isyan edecek kazanan ise haklı kazanamayacak.
Kabullenelim.. Kaldığı yerde kalsın. Göstermelik bir şampiyon ve herkes yerli yerinde dursun. Yeni sezon için ümitleri tazeleyelim derim.. Yayıncı kuruluş yan çizdi, iddia ve totolar yattı. Takımların maddi sorunları arşı aleme çıktı.. Başlasa ne olacak.. Seyirci olmayınca işin zevki olur mu sizce.. Bir işi sadece yapmış olmak için yapmak ne kadar doğru anlayamıyorum. Bir de oyuncu değiştirme sayısı 3'ten 5'e çıktı.. Bu değişiklik yeterli mi sizce. İşi çözer mi dersiniz..
Bu yaşıma kadar ben böyle bir şey görmedim.. Mübarek Ramazan ayındayız. Cuma yok, teravi yok, bayram namazı kılınamayacak. Birisi bunları önceden söyleyebilse, hadi oradan deyip gülüp geçerdik.. Ama bakın yaşanır oldu. Yaşanıyor. Uygulanan sokağa çıkma yasakları hafta sonları ve bayramda da sürüyor. Ama bir çok insan hala sokaklarda. Cezalara aldırış eden yok.. Hem para yok diyorlar ve hem de cezadan korkmuyorlar.. Bana sorarsanız sokağa çıkma yasağına uymayanlara para cezası yerine karakolda alıkoyarak cezalandırılmalı.. Madem ki korkmuyorlar..
Fakat çiftçilerimize bir şekilde tarlalarına ulaşmaları için izin verilmeli.. Onlar ekip-dikemezlerse, üretemezlerse bizim halimiz daha da perişan olur.. Garip şeyler yaşanıyor.. Ürün tarladan toplanamıyor, toplansa satılamıyor ama tüketiciye ulaşırken aşırı ve fahiş fiyatlar var. Domates, soğan, patates 5, limon 10, biber 15'ten geri gelmiyor. Garip ama gerçek..
Her şeye rağmen GEVŞEMEK yok.. Direnişe devam. Sağlıklı DÜŞÜN, Sağlıklı YAŞA, Sağlıklı KAL.. Evde KAL..
* Babam Yusuf SARIOĞLU 7 Mayıs 1998 kaybettik. Rahmetle, özlemle anıyorum, arıyorum.
* Tüm ANNELERİN gününü kutluyor ellerinden öpüyorum...