Dursun, Temel’e dert yanar: “Ula Temel, ne zor şeymiş şu yaşlılık. Dizlerim, ellerim, başım, cümle azam ağrı içinde. Rahatım yok hiç. Hiçbir şeyden tat alamaz oldum. Sen nasılsın” diye sorar. Temel, “İyi iyi, çok iyi. Aynen anamdan doğduğum ilk günkü gibiyim” diye cevap verir. Meraklanan Dursun “Nasıl yani” diye tekrar sorar. Temel de “Nasıl olacak, ağzımda dişim, başımda da saçım yok. Hem büyük hem de küçük tuvaletimi altıma yapıyorum; ondan da hiç haberim yoktur da” der.
Bu fıkrayı neden anlattığımı soracak olursanız, açıklayayım. Koronavirüs nedeniyle “65 yaş üstü” söylemi herkesin diline sakız oldu. Sanki; virüsü ortaya çıkaran ve dünyaya yayan onlarmış gibi bir algı oluşturuldu. Evlere; ilk onlar hapsedildi. Sokağa çıkanlar, bir takım densizler tarafından hakarete uğradı, alay konusu edildi. Kınıyorum onları. 65 yaş üstü insanlar; her şeyden önce birer anne, baba; büyük anne, büyük babadırlar. Dünyanın, hem baharını, kışını görmüş insanlardır. Nasıl dağlar, dünyamızın çivisi görevini yapıyorsa yani; ovaların, suların, ormanların vb. dağılıp gitmesini önlüyorsa; bir toplumun, bir ülkenin dağılıp yok olmaması işlevini onlar yapmaktadırlar.
65 yaş üstünün hiç suçu yoktur gibi bir iddiam yoktur. Bu; problemin görünen bir yüzü. Mahallemizde, dokuz kişiden oluşan bir aile var. Dördü öğrenci, üçü bir işte çalışıyor. Diğer ikisi de 65 yaş üstü olan anne ve baba. Anne ve baba, sokağa çıkmıyor, ama diğer yedi kişi gece gündüz sokaktalar. Bu durumda kim suçlu, kim değil? Nasıl çıkılacak bu işin içinden?.
Aslında çözüm çok basit. Savaşa topyekün katılacağız. Böyle yapan örnek ülkeler var. Hasarı, en az zayiatla atlatıyorlar. Aslında; her şeyin başı eğitimden geçiyor. İlköğretimden başlayarak bunların tatbiki eğitimi verilmelidir. Eğitim ve öğretimimizin en büyük eksikliği somut değil soyut olmasıdır.
Benim yakındığım diğer bir konu da ülkemizin başına bir felaket geldiğinde bilgi kirliliğinin oluşmasıdır. Yetkili yetkisiz,bilen bilmeyen herkes konuşuyor ama sonuç yok. Deprem oluyor çare üretilmiyor,virüs, hastalıklar artıyor aşısı, ilacı yok. Dilimizi değil, beynimizi çalıştırsak bir işe yarar diye düşünüyorum. Virüs; Çin’de hortluyor ve dünyaya anında yayılıyor. Sonra; aşısını bulduk diye aşı pazarlıyorlar. Biz de yararlı olup olmadığını denemeden, panik yaparak hemen alıp kullanıyoruz, insanlarımızı kobay yerine koyuyoruz. Meğer, dünyayı da bizi de kandırmışlar.
Sonuç olarak; 65 yaş üstü vatandaşlarımıza diyorum ki; canınızı sıkmayın. Yukarıda da söyledim ya; biz, hayatımız boyunca neler gördük, neler yaşadık neler. Kabak yine bizim başımıza patladı. Neymiş efendim; evde oturup sağlıklı kalacakmışız. Keşke bu o kadar basit ve doğru bir karar olsa. İşin içinde başka işler olmasa. Yaşlıları, çocuk yerine koyup aklıyla alay etmek; inanın onları koronavirüsten, hatta ölümden daha çok yaralar. Telefonla hal hatır sorduğum yaşlı insanlar (65 yaş üstü) hep aynı şeylerden yakınıyorlar.
Çocuklarımızdan ayrıyız. Bir ihtiyaçları var mı yok mu, iyi geçim yapıyorlar mı? Hele hele torunlarımız burnumuzda tütüyor. Geceleri gözümüze uyku girmiyor. İki haftadır evden dışarı çıkmıyoruz ama; kimse bize aşın, ekmeğin, ilaçların var mı diye sormuyor. Sabrediyoruz ama “oynatmaya az kaldı, doktorum nerde” şarkısını da dilimizden düşürmüyoruz diyorlar. 65 yaş üstü insanlar tecrübeli, gün görmüş insanlardır. Bugüne kadar yasalara saygılı olmuşlardır. Bundan sonra da olacaklarından kimsenin kuşkusu olmasın. Son alınan kararlarla; evde kal yaşı altmışa ve yirminin altına indirildi. Yeterli mi, değil. Ya hep beraber, ya; hiç. Görünen köy kılavuz istemiyor.
Uşak’ta; bayan valimizin, insanları evlerine koymak için onları kovaladığını gördük. Valimiz adına üzüldüm. Demek ki bu işler, kolluk kuvvetleriyle olmuyor. Başka çareler üretmek gerekiyor. Uşak halkının, kolluk kuvvetlerine ve sağlık çalışanlarına yardımcı olmalarını bekliyoruz. Zor günleri, bundan öncekilerde olduğu gibi bundan sonra da birlik beraberlik ruhuyla aşabileceğimiz asla unutulmamalıdır.
Necati ERTUĞRUL