Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’nın Amerika Birleşik Devletleri gezisi tamamlandı. Ziyaretten önce çok tartışıldı, “gitsin mi, gitmesin mi” diye. Gitmemesi yönünde onca ses çıkmasına rağmen hiç kimsenin görüşüne mahal verilmeden bu ziyaret gerçekleşti.
Şimdi tek tek maddeleri yazmamızın çok manası yok. Çünkü günlerdir bu konu medyada fazlasıyla yer aldı, tartışıldı. Hükümete yakın, hatta sözcüsü olarak görülen gazete ve televizyonlarda adeta “BÜYÜK ZAFER” nidaları atıldı. Sanki Amerika yeniden keşfedildi. Muhalefet kesimi ve bunları destekleyen medya kesiminde ise “ELİ BOŞ” döndü yönünde torumlar yer aldı.
Biraz daha objektif ve ciddi basın kuruluşları ise olayı olması gereken rutin ve sıradan bir ziyaret olarak değerlendirdi.
Bu ziyarette bizi ve herkesi ilgilendiren şu meşhur ve ülkemizi aşağılayan mektup konusu ise, hesabı sorulacakken “takdim edildi” olarak cevaplandırıldı.
İki ülke arasındaki gergin ilişkiler “dostluk” mesajları ile yumuşatılarak aynı mayhoş seviyede bırakıldı. Oysa Amerika’ya sorunların çözülmesi için gidilmişti.
- Bize göre bu küstah mektubun hesabı nezaket kuralları çerçevesince sorulmalıydı.
- Silah konularında neden Türkiye’ye güvenilmediği, verilen sözlere rağmen neden oyalama taktiği uygulandığı öğrenilmeliydi.
- Suriye konusunda müttefik olarak görülen bizlere neden iki yüzlü davranıldığı, oradaki terör örgütlerine karşı yapılan operasyonların kendi istekleri doğrultusunda durdurulmasına rağmen neden iki yüzlü davranıldığının cevabı alınmalıydı.
- Bazı terör örgütü mensuplarının sanki bir devlet temsilcisi gibi gösterilmesinin, dahası Türkiye ile terör örgütlerinin aynı kefeye konulmasının kabul edilemezliği şiddetli bir şekilde vurgulanmalıydı.
- Kısacası çözümlenmesi gereken tehditvari Halkbank davası, Fetö’nün iadesi, Ermeni yasa tasarısı, bazı kimselerin mal varlığının sorgulanması ve diğer kamuoyunun bilmediği meseleler çözülmeli, ikidebir temcit pilavı gibi önümüze getirilmesi sonlandırılmalıydı.
Bu konularda kararlı ve birlikte hareket ettiğimiz gün, daha güçlü, daha büyük bir millet oluruz. Ekonomimiz, sanayimiz, askerimizin, politikalarımızın güçlü olması demek, ülkemizin güçlü olması demektir.
Bizler Amerika’nın sesini duyuyoruz, hatta dünya duyuyor. Ama biz de sesimizi bir şekilde duyurmalıyız. Bunun için de dış politikalarımızı daha sağlıklı bir zemine oturtmak zorundayız.