Yaklaşık 15 yıl önce kaybettiğimiz ve rahmetle andığımız ilçemiz Başaran Caddesi esnaflarından Cemal Demirayak ile ilgili bir anıyı oğlu İsmet Demirayak’tan dinlediğimiz şekli ile aktarıyoruz.
Cemal Demirayak’ı tanıyanlar ciddi ve altında yatan muzip yüz ifadeleri ve tavırların altındaki nüktelere yakından çok sık tanık olmuşlardır. Banaz’da Tren İstasyonu karşısında bulunan Banaz ilçesi Bahadır köyü kökenli, köyden ilçeye ilk gelenler dedem Samancı, Demirayak ve Mıstık soyadlı 3 arkadaşın yan yana olan arazilerinden dolayı bu üçlünün torunları da yan yana yaşamış ve büyümüştür. Cemal Demirayak’ın oğlu şimdi emekli Albay olan Mehmet Demirayak doğumdan bu yana arkadaşımdır. Benden üç gün büyüktür, 31 Ağustos İlkokulunda eğitim almakta iken 1970'li yıllarda hem evde kahvaltı yapıp, hem de okula giderken yolumuz üzerindeki iki katlı evlerinden Mehmet’i aldığım sırada annesi rahmetli Fadime Teyze’nin dayanılmaz ısrarı ile ikinci bir kahvaltı ile okula gitmemiz,Cemal amca ile tekrar kahvaltı yapmamız, onun muzip gülüşü, eskiden çok kullanılan ve rengi yeşile çalan çay bardağının, hafif çay kaşığının tınısı aklımdan hiç gitmez. Ayrıca Mehmet’in çocukken en sevdiği oyun harpçilik adlı savaş oyunu idi, bilye oynarken de birkaç metreden hem de havadan bilyeleri eliyle nişanlar ve tam isabet vururdu. İlkokul çağındaki bu beceri onu asker yaptı. Cep telefonunun, tabletin, araç yoğunluğunun olmadığı, televizyonların yeni yeni ortaya çıktığı, mahalle arasında, çamur içinde oynadığımız, pinokyo bisiklete bindiğimiz, sabahın 5'inde kalkıp arkadaşlarla saatlerce salyangoz toplayıp sattığımız o yıllar ne güzelmiş.
Gelelim eşi benzeri dünyaya zor gelecek Cemal amcanın yaşattığı akla hayale gelmez hayat hikayelerinden birine!..
Başaran caddesindeki ayakkabı dükkanı için genellikle alışverişlerini İzmir’den yapan Cemal Demirayak 1970’li yıllarda yanında Yumuk Ahmet adlı arkadaşı ile alışverişini yapar, bitirir, malları alır, ambara verir. Kendisi de TRENLE Banaz’a dönecektir. Ancak her zamanki gibi alışveriş sonrasında cepler boşalmış, Banaz’a dönecek ne otobüs ne de tren parası kalmıştır. Her zamanki gibi pratik zekasını çalıştıran Cemal amca yanındaki arkadaşına; “yürü, hiç konuşmayacaksın” der. Zaten yanındaki arkadaşının pek az konuştuğunu da bilir, ne yapacağını hiçbir zaman da kimseye söylemez, ani kararlar alır. İzmir Basmane garından Banaz’a gelmek üzere Afyon trenine binerler. Evi de zaten Banaz Tren İstasyonu karşısındadır. Bir kompartımana girip otururlar, karşı koltuklarda 3-4 kişilik bir aile de yolculuk yapmaktadır. Hiç konuşmadan otururken tren hareket eder, biraz sonra kondüktör gelir, yolculara biletleri sorar. Sıra Cemal amcaya geldiğinde yanındaki sessiz ve pek konuşmayan kısa boylu zengin ama gariban görüntülü arkadaşını da işaret ederek ve elini ağzına götürüp ileri geri hareket ettirir, “BLE-BLE-BLE” diyerek sağır ve dilsiz olduklarını hareketleri ile ifade eder. (Zaten Yumuk Ahmet rahmetli de çok az konuşurdu, sessiz, sevimli bir adamdı) Bunu gören kondüktör trenden indirmeyi ve bilet parası almayı da uygun görmez, böylece yolculuk başlar. Tabii beraber yolculuk yaptıkları kompartımandaki ailenin merhamet duyguları harekete geçer! Bir süre sonra yolda yemek üzere hazırladıkları tavuk, et, börek ağırlıklı muhteşem yiyecekleri de çıkarırlar. Parasızlıktan iyice acıkmış olan ve acıdıkları bizim “sağır ve dilsizlerin!!!” karınlarını “buyur amca, ye bakalım amca” diyerek biraz da beden dilini kullanarak doyururlar. Bizimkilerde yine ses yoktur, ikramları bir güzel mideye indirirler. Biraz sonra meyveye sıra gelir, yine ”hadi bakalım amca, buyur amca, ye amca” anlamındaki hareketlerle bizimkilere yine ikram verilir. Böylece 6-7 saatlik sessiz yolculuktan sonra Banaz’a gelen ve yolculuğu biten, trenden inmeden önce gördükleri iyiliklere karşı şükran duygularını ifade etmesi gereken Cemal amca ve arkadaşı hiç de nankör değildir. Trenden inerken sözde sağır ve dilsiz olan Cemal amca normal sesi ile “ALLAH RAZI OLSUN, SAĞOLUN, SİZE HAYIRLI YOLCULUK” diyerek trenden inerler.
Cemal amca bu olayı anlatırken 6-7 saat İzmir-Banaz arasındaki sağır ve dilsiz olarak yaşamanın ne kadar zor olduğunu anlatır, ama kendisine gösterilen hayırseverlikten de çok memnun kalmıştır. Trenden çabuk indiği için de ikramlarını esirgemeyen yol arkadaşlarının sonraki şaşkınlıklarını da tahmin etmek bizlere kalmıştır. (9.11.2005'te yazdığım bir yazıyı genişleterek güncelledik)
Saygılarımızla… Cuma, 26.07.2019