Kaba kuvvet ve şiddete kesinlikle karşıyız. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Gününüz Kutlu olsun. Her türlü şiddete olduğumuz gibi kadına yönelik şiddete de karşıyız. Bu haftaki yazımızı bir şiddet olayını değerlendirme amacıyla ele alırken bir de baktık ki 25 Kasım KADINA ŞİDDETE karşı mücadele günü olarak karşımıza çıktı.
Sağlıkçılara saldırın, öğretmenlere saldırın, hızınız alamazsanız gazetecilere de saldırın. Ne bu saldırgan tavırlarınız kardeşim. Nedir derdiniz, nedir sıkıntınız.
İlk noktada şunu açık bir şekilde ifade edeyim. “HİÇBİR KABA KUVVET KABUL EDİLEMEZ”. Zira adaletin, hukukun, demokrasinin ve eşitliğin olduğu bir ülkede kesinlikle kabul edilemez. Bu sebepledir ki saldırganlaşan, kaba kuvvete başvuran herkes, mevkiine, makamına, şanına, şöhretine bakılmaksızın hukuk karşısında hak ettiği şekilde cezalandırılmalıdır.
Balıkesir’in Burhaniye ilçesinde gazetecilik yapan ve Zeytin Efe Gazetesi’ni yayınlayan meslektaşımız Hakan Sataroğlu CHP’li Belediye Meclis Üyesi Nadir Bayram’ın saldırısına uğradı.
Tekrar altını çiziyorum, CHP’Lİ BİRİSİ TARAFIN-DAN darp edildi. Kim, ne kadar bazı olaylara siyasi olarak taraflı baktığımızı iddia etse de kaba kuvvetin, şiddetin siyasetle falan ilgisi olamaz. ŞİDDET NEREDEN, NE ŞARTLARDA ve KİMDEN GELİRSE GELSİN ŞİDDETLE KINARIZ.
Şimdi;
Bu olay, yani siyasi çevrelerde kaba kuvvete başvurma olayları demokrasiye inanmış bu partide en son görülecek bir durumdur. Aslen mecliste son zamanlarda yaşanan nahoş olaylara şahit olunca pek bir savunulacak durum da kalmıyor yani.
Neyse, konumuza dönecek olursak önce küçük bir özeleştiri ve değerlendirme yapmakta yarar var. Yani gazetecilik yapan her arkadaşımız da sütten çıkmış ak kaşık değil. Öncelikle doğru ve dürüst şekilde işini hakkıyla yapanları tenzi ederim. Ancak bu işin arkasına sığınıp tehdit, şantaj, asılsız haberlerle iftirayla haber yapan çok fazla da gazeteci müsvettesi de yok değil.
Bu en son yapılan gazeteciye saldırıyla alakalı çok geniş bir bilgiye sahip değiliz. Gazeteci iddiasına göre ilçede konuşulan sıkıntılı bir gelişmeyi haber yapmak için araştırdığını belirtiyor. Bu saldırının da muhtemelen bu sebepten yapıldığını iddia ediyor. Ancak her ne şartta olursa olsun başvurulan yol doğru değil. Diyelim ki gazeteci bir konuda araştırma yapıyor, bu konuda da yalan ve yanlış bir haber yayınlayacak. Kardeşim bu şartlarda senin için hukuk yolu sonuna kadar açıktır. Bir yanlış olursa adalete başvurursun ve yalan yanlış haberin hesabını maddi manevi sorarsın. Kocaman adam, hem de siyasi kimliğiyle halkı temsil eden birisinin bu yola başvurması kabul edilemez. Zaten hukuk da sanırım bu düşünceyle saldırıyı yapan şahsı tutuklamış.
Olmamalı, olmamalı... Gücü olan kişi her fırsatta kaba kuvvete başvurursa vay halimize!... Zaten çarşıda, trafikte, hastanede, okulda bir insana (!) yakışmayan onlarca olay duyuyoruz. Buna toplumda örnek olan kişiler de başvurursa gerçekten VAY HALİMİZE!...
ÖĞRETMENLERİMİZİN GÜNÜ
24 Kasım “Öğretmenler Günü”nü kutladık. Ne yazık ki öğretmenlerimize yönelik yazımızı istemeyerek de olsa böyle nahoş bir olaya kurban etmek zorunda kaldık. BÜTÜN ÖĞRETMENLERİMİZİN GÜNÜNÜ KUTLUYOR, ELLERİNDEN ÖPÜYORUZ.
Her zaman söylediğimiz gibi öğretmenlerimizle ilgili duygu ve düşüncelerimizi birkaç satırlık yazılara sığdırmamız kesinlikle mümkün değil. Çünkü bir öğretmenin yetiştirdiği bir insan ortalama olarak 70 yıl gibi bu dünyadaki bütün gelişmelerin kaderini belirliyor. Öğretmenlerimiz iyi insanlar yetiştirirse o toplum iyiliğe, güzelliğe yöneliyor. Ancak günümüzde eğitim sistemi dahil bir çok meseleden “İYİ” olarak bahsetmek mümkün değil. Çünkü çocuk oyuncağı gibi oynanan ve hiç olmayacak derecede çocuk oyuncağı gibi değiştirilen “MÜFREDAT” buna uygun yapılmıyor.
Bakınız bu gün itibarıyla uygulanan müfredatta öğrenciye soru çözme uygulaması yaptırılmıyor. Derslerde, öğrenmede düşünmeye, yaratıcılığa yönlenmeleri isteni-yor/muş. Tamam bunu kabul ettik. Öyleyse neden bir çocuğun liseye girişte, üniversiteye girişte yine maraton şekilde uygulanan bir sınav sistemine tabi tutuluyor. Sizler çocuğa hızlı ve pratik şekilde soru çözmesini öğretmiyorsunuz ancak onun kaderini tam tersine bir at yarışı sınav şekliyle belirlemeye kalkıyorsunuz. Bu nasıl bir müfredattır, bu nasıl bir eğitim sistemidir. O zaman öğrencinin lise ve üniversiteye girişlerinin de derslerdeki bilgi, beceri ve notlarıyla olması gerekmiyor mu?..
Bize yine bizim bilmediğimiz işlere burnumuzu sokmaya kalktığımızı söyleyeceklerdir. En iyisi biz kısa yoldan sevgili öğretmenlerimizin gününü kutlayıp konuyu kapatalım geçelim.