40 yıldır yaşamımızı alt üst eden olaylar yaşıyoruz. İsrail kadın çocuk demeden insanları katlediyor. Bebek katili adlı teröristin katliamlarını yaşadık. Geçen haftalarda ne yazık ki bir çok hayvanın yok edilişini izledik ve geldik şimdi de bebeklerin katledilirine. Vallahi başlığı VAHŞET diye seçtim ama bana göre bu da az gelecek ama başkaca da söz bulamıyorum. Lanetlesem de giden canlar geri gelmeyecek, ne desek boş mu olacak.
“Bebeğin beşiği çamdan
Yuvarlandı düştü damdan
Beybabası gelir Şamdan..
Nenni bebek neni bebek nenni”.. diyorduk da…
Doktorların ve özel bazı hastanelerin böyle bir haltlar yiyeceği ne akla gelir ne de tahayyül edebilirdik. Biz onlara güveniyorduk. Canımızı emanet ederken tereddüt etmiyorduk. Ara sıra oluşan sağlıkçıların şiddete maruz kalışlarını kınıyorduk. Ama gel gör ki onlardan bazıları bunu fazlasıyla haketmişler aslında. Bilemedik!.
Emekli bir sağlık çalışanımız facede paylaşmış. Çok gerçekçi, bunu da sizlerle paylaşmalıyım.
“Bebek ölümleri gündeme gelmişken başka şeyler de incelense mesela. Diyaliz tedavisine ihtiyacı olmadığı halde erken dönem diyalize alınan hastalar var mı? Ya da birkaç seans sonra diyalizden çıkarılacakken devam edilen ve ömür boyu makinaya bağımlı kalan hastalar var mı? Kanal veya dolgu ile tedavi edilecekken diş kayıpları yaşanıp dolarla ve yüksek paralarla implant uygulanıyor mu? Ya da gerekli olmadığı halde protez uygulananlar var mı?.. Ve bunlara benzer bir çok uygulamanın önü arkası nedir incelense biliyorum ki daha bir çok yolsuzluklar usulsüzlükler çıkabilir mi?”..
Yaşadım çünkü.. Yıl 2000.. Kalp krizi geçirdim. Uşak Devlet Hastanesi’nde ilk tedavim yapıldı. Tam olarak olmasa da atlatmıştım. Ama şikayetlerim sürüyordu. Hekimim bana anjiyo önerdi ama Uşak’ta yoktu. Araştırdım. Ege Üniversitesi’ndeki doktorların yaklaşan bayram tatili nedeniyle izne çıktıklarını öğrendik. Mecburen özel bir hastaneye gittik. Orada tedavim sürdü. Üç balon patlatılmış ve iki adet stent takılmış olduğunu söylediler. Elimize raporlar verip faturayı iliştirdiler. Rakam oldukça fazlaydı. “İyi ki devletim var” diye düşündüm. “Sosyal güvencem olmasa bu rakamı asla ödeme şansım olmayabilirdi” dedim. Şükrettim.
Ama aylar sonra gelen bir sarı zarfı açtığımda içinde yazanlar beni olamayacak düşünüşlere sevk etti. Emekli sandığından gelen bu yazıda benim rahatsızlığım ile ilgili birkaç soruyu cevaplandırmam isteniyordu.. Şimdi sorulara girmeyeyim ama son olarak şunları da ilave edip emekli sandığına geri postaladım. “Sayın yetkililer! Sizlerin de belirttiğiniz gibi ben rahatsızlığım nedeniyle özel hastaneye gittim. Yapılanları anlattım size. Şimdi sizden ricam beni Ankara’ya çağırın, bana bu işlemlerin yapılıp yapılmadığını tam teşekkülü bir hastanede tespit edelim ve ben de bu hastaneden davacı olayım. Çünkü bunların hangi ölçüde yapılıp yapılmadığını ben bilemiyorum. Saygılarımla” deyip yolladım. Sonrasında ne bana dönüş oldu ne de başka sorular. Ama sonraki yıllarda bu hastanenin emekli sandığı ile anlaşmasının iptal edilmiş olduğunu öğrendim. Deme ki şüpheli bazı durumlar da olmuş anlaşılan..
Diyeceğim şu ki; özel hastaneler sizi yakaladı mı iliğinize, kemiğinize kadar sömürüyor. Sizler de o an aciz ve zorunlu olduğunuzdan itiraz edemiyorsunuz. Ve ne yazık ki boynunuzu eğip giyotine kafanızı koyuyorsunuz.
Bir gün evde oğlumun eline çivi battı. Hafif kanadı. “Hastaneye gidelim” dedik, istemedi.. Ama bir süre sonra hafif şişme olunca hemen özel bir hastaneye ulaştık. Bizi karşılayan hemşire şikayetimizi dinleyip elimize bir kağıt verdi. Kan, idrar röntgen ve bazı tetkikleri yaptırmamızı söyledi.
Sordum;
- “Sizin göreviniz nedir”..
- “Hemşireyim” dedi.
- “Niye doktoru çağırmadınız”.
- “O da aynı şeyleri söyleyecek” dedi.
- “Lütfen çağırın” dedim. Az sonra doktor geldi ve aynı şeyleri söyledi..
Şaşırdım:
- “Siz doktor musunuz?” dedim.
- “Evet” dedi.
- “Valla kusura bakmayın ama sizin de hemşireden farkınız yok. Aslında siz olmasanız hemşire kardeş işleri yürütecek” dedim. Bana kızdı.
- “Ne diyorsunuz” dedi..
- “Sözlerim Türkçe ve anlaşılır sanırım” dedim. Ve tedavi almadan oradan ayrıldık. Durum bu dostlar.
Şimdi yeniden VAHŞET’e gelelim. Ne yazık ki sağlık politikamız yeniden gözden geçirilmeli. Görevini canla başla doğru dürüst yapan hekimlerimize, sağlık personelimize tek kelime kötü sözümüz olamaz. Onlara can feda ama. Aralarındaki böyle mikroplar acilen temizlenmeli. Giderlerse gitsinler denmemeli. İyilere sahip çıkılmalı.
Gelin hep birlikte VAHŞETE dur diyelim. Böyle canileri aramızda bulundurmayalım. Ve devletimiz de bu önemli konuyu arşivlere atmadan gereğini yapmalı. Suçlular asla cezasız kalmamalı. Kim olursa olsun. Güzel günleri hep birlikte yaşayalım. Sağlıkla mutlulukla…
TEŞEKKÜR
Bir banka ile yaşadığım hukuk mücadelesinde bana katkı sunan mücadelemi destekleyen
Sayın Av. VEYSEL TÜRKMEN
Sayın Av. Mehmet Emin ÇOBANOĞLU
ve bu süreçte her zaman bana katkı sunan yardımlarını esirgemeyen
Sayın Av. F. Zafer BİRİZ’e
TEŞEKKÜRLERİMİ sunarım.
A. Erkin SARIOĞLU