Bizim ve bizler gibi dar gelirli insanların yaşantısı içerisinde en çok ve en sık karşılaştığımız üç harften oluşan kelime “ZAM”. Herhalde en hoşlanmadığımız kelime budur. Vallahi söylemesi bile insana ızdırap veriyor. Ne kadar kötü bir kelime. Ama görüyorsunuz ki o bizim yaşam biçimimiz. O bizim vazgeçilmezimiz. İstemesekte gelip yakamıza yapışıyor, istemesekte bizimle yaşamaya devam ediyor. Bu üç harflik melanet her yerde var ama bizim ülkemizde daha çok ve hayatımızda sanırım daha çok yıllar var olacak. Bize kene gibi yapışan bu meretten kurtulmak mümkün mü.. Yani evet ama çok çalışmak gerek, çooook...
Bizler için kabus gibi olan zam konusunu değerlendirmek için işe ülkemizi iyi tanımakla başlayalım. Biz kimiz, neyiz, nelerimiz var.
Biz üç etrafı denizlerle çevrili, verimli toprakları olan, olağandan fazla yeraltı zenginlikleri, ovaları yaylaları, platoları, geniş tarım arazileri, gölleri, dağları, nehirleri harıl harıl akan dünyada eşine ender rastlanır topraklara sahip ender ülkelerden biriyiz. Bir kere bunu gayet iyi bilelim. Bizde Allah’a şükür akıl da var fikir de var.
Vatandaşa düşen bütün bunları birleştirmek ve yolumuzda öyle yürümek gerek. Bunu başardığımız an her şey yoluna girecek ve istediğimiz refah düzeyine ulaşmış olacağız.
İşin en başında İNANCIMIZ tam olacak. Kendimize güvenimiz tam olacak. Önce kendi varlığımızı kendimiz hissedeceğiz. Sonrası makaradan ip sağar gibi tıkır tıkır gelir. Bu anlattıklarımı basit gibi görüyorsunuz ve belki de “hadi ordan” diyebilirsiniz ama hayatın gerçeği bu ve bunun başarılması uzak ihtimal değildir. Geçmişe dönüp baktığımızda nelerimiz vardı nelerimiz yoktu anımsamanız gayet kolay. En basitini söyleyeyim “70 sente muhtaç” olduğumuz günlerden bu günlere geldik. O günler kötü müydü. Elbette çok iyi değildi. Ancak her an kendi içinde yaşanır. Şartlar öyleydi. Yaşadık, tükettik. Geldik bu günlere.
Ve ZAM. Zam yapmadan yaşanır mı?. Ne demektir zam. Üretim girdileri yükseldikçe, maliyet arttıkça satış fiyatlarının da yükseltilmesidir. Son günlerde iğneden ipliğe gelen ZAM, her ne kadar maliyet artışlarından yapıldığı var sayılsa bile bir kısmının isteğe bağlı yapıldığı aşikardır. Ülkemizde akaryakıta gelen zam tüm maddelere yansır. Doğal olarak. Bunun lamı cimi yoktur. Geçen hafta üçe aldığınız bir ürünü yeniden alırken artan fiyatı satıcıya sorduğunuzda alacağınız cevap değişmez; “Neye zam gelmedi ki?”
Yılda iki kez maaşlara zam yapılmaktadır. Ama tantanası aylar sürer. Üçtü, beşti, ondu derken. Ve bunlar konuşulup komisyonlarda tartışılırken esnaf ara zamları yapmıştır bile. Gazeteler, televizyonlar barım barım bağırır. Memura, emekliye, işçiye şu kadar zam yapılacak. Gazetelerde, “şu kadar maaş ele geçecek” diye. Aslı astarı çıkmaz. Yapılan zam devede kulaktır. Ve ilk alınacak maaşa da yetişmeyince, gelecek aya sarkar. Gelecek ay alınan maaşta elbette iki ya da üç aylık artış olduğundan ilk etapta yüzünüz gülümsese de, sonraki aylarda yapılan zammın hiçbir rahatlama sağlamadığını görürüsünüz. Ve bir de siz zamlı maaşı aldıktan sonra piyasa fiyatları bir kez daha ayarlar. İşte o zaman yandığınız gündür. Maaş artışlarınızın hiçbir anlamı kalmaz. Bu arada tepeden tırnağa her şey zam yapılmıştır. Geçmiş yıllarda basit bir söylem vardı. Benzine her zam yapıldığında “beni hiç etkilemez ben her zaman elli liralık benzin alıyorum..” denirdi. Gülünür geçilirdi. Elbette işin aslı öyle değil. O zaman 20 litre benzin alıyordunuz, şimdi 15'e düştü. Bunun farkına varmamız gerek.
Bana göre kalıcı önlemler almadıktan sonra fiyatları artırmanın, maaşları yükseltmenin bir anlamı yok. Maaş yükseliyor, harcamalarınız da yükseliyor. Hani biz TL’den sıfırları atmıştık. Sanırım birkaç yıl sonra o sıfırlar atılmamış gibi olacak. Burada bizi idare edenlere büyük görevler düşüyor. İşte onlar bizi dışa bağımlı olmaktan kurtarıp, üretimi artırmanın yollarını bulmadıktan sonra ne yapsan BOŞ...
Zamlarla bu ülkeyi idare etmek en kolay iş. Ben de idare ederim. Ve hatta rahmetli GAMALI bile idare edebilirdi, yaşasaydı. O halde yönetenler kalıcı ve kabul edilebilecek bir yöntemi yani ÜRETİMİ en üst düzeye çıkarmanın yollarını bulup hayata geçirmeleri önemlidir.
Kim ne derse desin ülkemizde ve hatta dünyada bir ekonomik KRİZ yaşanmaktadır. Bu daha önceleri sözü edildiği gibi TEĞET geçecek bir krize benzemiyor. Bir yandan dış sorunlar bir yandan TERÖR belası ülkemizin kafasını kumdan çıkarmasına müsaade etmiyor. Bunların farkında olmamız gerekirken, olanları yokmuş gibi saymanın, güllük gülistanlık göstermenin yararı olmaz. Batıyor muyuz derseniz, ASLA derim. Bu ülke öyle sarsıntılar ile batmaz. Sallanır ama yine dimdik ayakta durmasını biliriz. Bunu hükümetler açısından söylemiyorum. TÜRK MİLLETİNİN KARAKTERİ YÜKSEKTİR. ÇALIŞKANDIR, her türlü zor işi başarabilecek yeteneğe ve akıla sahiptir.
Evet zamların bir kısmı uygunsuz, yersiz ve haksızdır. Çok esnaflık yapmadım ama yapanlardan biliyorum. Bir malı sattığından çok fiyata geri alıp rafa koyacaksan ona göre fiyat belirlemelisin. Ancak bu da önceki fiyatın iki-üç katı olmamalı. Hayretle izliyorum. Bu ülkede soğan sekize, patates beşe, domates dokuza çıktı biber on oldu. Bu afâki rakamları geçen yıl biri bize söyleseydi tımarhaneye gönderirdik. Ne yazık ki oldu. Şunu yapmamız daha kolay olabilir. Fahiş fiyatlı gördüğümüz ürünleri almayalım, tüketmeyelim. Ne olur belli bir süre onların yokluğuna katlanalım. Herhalde üç-beş gün onları yemeden yaşayabilecek gücümüz vardır.
Haydi, gelin bunları yapmaya çalışalım. Fahiş fiyatla satanların, zam yapanların, keyfi fiyat artıranların heveslerini kursaklarında bırakalım. Başarabiliriz. Birlikte davranırsak. Zamsız günler cümlenize.. ZAMSIZ, GAMSIZ...