Dün bir gazete geçti elime, ülkemizin en çok satılan tanınmış gazetelerinden birisi. Gazeteyi baştan sona inceledim. Yani açıkçası okumadım, inceledim. Okumadığımı da son sayfasına geldiğimde fark ettim. Gazete bitivermiş.
İlk sayfasından başlamak üzere sütunlarını sonuna kadar, genellikle magazin haberleri doldurmuş. Tatil beldelerinden en çok ilgi çeken (!), özellikle ünlü bayanların tatil fotoğraflarıyla doldurulmuş. İlk bakışta üstünkörü geçtiğimi fark edince tekrar baştan alarak yine bakmaya başladım. Evet, 3. sayfada gerçekten “3. sayfa haberleri” dediğimiz cinayet, kavga, dövüş, mahkeme ve aldatma haberleri yerini almış.
Ardından, “hadi, bir iki yazarın köşe yazısını bari okuyayım” dedim. Ama yok! Maalesef tekrar 1. sayfadan ele alarak bir tek köşe yazısı bulayım dedim, bir tane yazar ve bir tek köşe yazısı yok gazetede.
İlgim ve merakım artınca ertesi gün aynı gazeteye özellikle baktım. Acaba tesadüfi mi koymamışlar diye. Bir zamanlar neredeyse her sayfada önemli bir yazarın köşe yazısının yer aldığı o gazeteden eser yok. İlk olarak aklımdan, “okunmuyor demek ki” diye geçti.
Ancak bizim küçücük bir ilçedeki küçük bir gazetenin bile köşe yazıları ilgiyle okunuyor diye düşündüm. Sonradan sonradan düşündükçe, “niye yazsınlar ki, günümüzde doğruları yazsan suçlusun, yalanları yazsan günahkar” dedim. Yani insanların dertlerini yazsan yöneticilerin tekerine çomak sokmuş oluyorsun, yöneticilerin icraatlarını yazsan çoğu yalan olacağı için yandaş ve yalakalıkla suçlanıyorsun. Niye yazsınlar ki, bak ne güzel gemilerini yüzdürüp gidiyorlar işte. “Gazetecilikte Köşe Dönmece” yaşıyorlar. Biz yazıyoruz da ne oluyor, işlerine gelmeyen birileri gelirlerinizi engellemeye çalışıyorlar, tehdit ve şantajlar yapıyorlar, bir şekilde birilerini üstünüze salıyorlar. Yani nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan çaresizlik misali!...
Yani ne İsa'ya ne Musa'ya yaranamıyoruz.
"Yapma!" dedi, üstadlarımızdan birisi, "yazma!"... "Niye yazıyorsun ki. Doldur gazeteyi lüzumlu, lüzumsuz haberle. Yayınla geç! Donkişot musun da kahraman olmaya çalışıyorsun?"...
- Hocam ne diyorsun, dedim. Biz sizlerden böyle öğrenmedik. Doğru, dürüst yapın mesleğinizi, “KALEMİNİZİ KIRIN AMA ASLA SATMAYIN” demez miydiniz bizlere!...
- Evet de, geçti o günler, şimdi ahir zaman artık.
İlk önce şaşırdım ama sonradan da aslında doğru söylüyor dedim. Ama o zaman da yaptığın ise ihanet ediyorsun, ilkelerine yanlış yapıyorsun, ikilemde kalıyorsun. Ne yapacağını bilmez halde sürükleniyorsun işte!...
Bunları düşündükçe aklıma başımızdan geçen bir olay geldi. Eski yıllarda bir tarihte gazeteyi incelemeye geldiler, resmi makamlardan. Yöremizdeki gazetelerde hiç olmadığı için köşe yazılarını mevzuata uygun görmeyip yerel haber statüsüne sokmadılar. Yani; "şayet bu köşe yazılarını illaki koyacaksanız bunların yerine de gazeteye ilave sayfa ekleyerek o sayfalara da daha fazla yerel haber koyacaksınız" denildi.
Oldukça garip ve mantıksız geldi bize. Yazı işleri müdürümüz kurumun en üst düzeyindeki yetkilisine durumu arz etti. Kendisi Allah'tan işin erbabı olduğu için; "Ne demek bu, öyle saçmalık mı olur, bizler; yerel gazetelerde daha çok köşe yazısı, daha çok sizin gibi köşe yazıları yazabilen gazetecilerin olmasını arzuluyoruz. Sizlere teşekkür ediyorum, gayet doğru bir iş yapıyorsunuz" diyerek önemli bir yanlıştan dönülmesine öncülük etmişti.
Ben aynı görüşteyim, nitekim bu köşe yazılarımızı gazetemiz yaşadığı sürece tek bir köşe kalsa bile yayınlayacağız, yayınlamaya çalışacağız. Çünkü fikirlerin harman yerleri oralardır. Çünkü gazeteciliğin anlamı ve amacı budur. Onun içindir ki milyona yakın satışı olan bilinen tanınan bir gazetede köşe yazısı ve yazarı olmayışını son derece yadırgadım. Bana göre ancak gerçeklerden kaçmayan, korkmayan gazeteler köşe yazıları koyarlar gazetelerine.
Gerisi magazin ve hikaye!...