İnsanların arasındaki en değerli, en önemli geçer akçe itimat, itibar ve güvendir. Dostlukta, ticarette, sosyal yaşamda ve her türlü insani ilişkilerde kişinin toplumdaki itibarı, insanların ona itibarı o kişinin kişiliğinin göstergesidir. Bu sebeple çoğumuz itibarına son derece önem vermektedir.
İtimat, itibar ve güven sadece kişilerde geçerli olan bir özellik değildir. Kurumlarda, hükümette, başkanlarda hatta muhtarlarda bile ilk aranan özellik itibardır. Örneğin bir seçmen oy kullanırken ilk olarak oyunu vereceği kişinin itibarına, güvenirliğine bakar. Söylediği sözlerin yerine gelip gelmeyeceğini yorumlar. Kişinin itimatı ve itibarı varsa gözünü kırpmadan oyunu verir. Çünkü vaadlerini yerine getirip getirmeyeceğini onun kişiliğinden zaten bilir.
Bu üç unsur ticarette de en aranan özelliktir. Yakın çevrenizde zengin görünümünden taviz vermeyen bir kişinin ticaret yaptığı yerlere olan itibar ve güveni nasıldır bizler bilemeyiz. Öyle esnaflar vardır ki bir telefonuyla kamyon dolusu mal getirtebilir. Ancak o bahsettiğim şaşalı tüccara bedelini göndermeden bir liralık bile mal göndermeyebilirler.
Yani çevremizdeki bir kişinin sokakta göründüğü imajıyla piyasadaki itibarını çözmek gerekir.
Şimdi gelelim asıl mevzuya!..
Geçtiğimiz haftalarda bizlere anlatılan cuma hutbesi fazlasıyla dikkatimi çekti. Genel olarak bu tür konulara girmek bizlere uygun değil ama çevreden gelen eleştiriler de aynı yönde olduğu için yazmamız kaçınılmaz oldu.
Hutbede; “Bu hayatta her birimiz farklı iş ve görevlerle iştigal etmekteyiz. Kimimiz memur, kimimiz amiriz; kimimiz işçi, kimimiz işvereniz. Allah katında bizi değerli kılan, ne mesleğimizdir ne de konumumuzdur. Bizi değerli kılan; imanımız ve ibadetlerimizdir. Sorumluluk bilincine sahip güzel ahlaklı bir kişi olmamızdır. Aziz Müminler!Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Allah, hanginizin işini daha güzel yapacağını sınamak için ölümü de hayatı da yaratandır ...” (Mülk, 2) Ayet-i kerimede ifade edildiği üzere, müminde bulunması gereken hasletlerden biri de işini en güzel şekilde yapmasıdır. Zira İslam’ın bize öğrettiği bir iş ahlakı vardır. Bu ahlakın özünde doğruluk ve dürüstlük, güven ve sadakat, helal ve haram duyarlılığı vardır. Bu ahlakın özünde hak etmediğini almamak, kul ve kamu hakkına riayet etmek vardır. Bu ahlakın özünde ülkemizi her alanda daha güçlü kılmak, milletimizin huzuruna, mutluluk ve refahına katkı sunmak vardır. Bu ahlakın özünde ilmi, bilim ve teknolojiyi insanlığın hayrına kullanmak, adalet ve iyiliği hâkim kılmak, zulüm ve kötülüğe engel olmak vardır.
Aziz Müslümanlar!İslam’a göre kamuda görev yapmanın da bir ahlakı vardır. Her şeyden önce kamu hakkının topyekûn bir milletin hakkı olduğunu bilmeliyiz. İster memur isterse amir olalım, görev ve sorumluluğumuzu hakkıyla yerine getirmeliyiz. Devletimize sadakatle bağlı kalmalı, milletimize nezaket ve güler yüzle hizmet etmeliyiz. Adaleti titizlikle ayakta tutmalı, doğruluktan, iyilikten, hak ve hakikatten ayrılmama-lıyız.
“Kim emanete, devlet malına hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir” uyarısını asla unutmamalıyız. Kıymetli Müminler! Yaptıkla-rımızın hesabını vereceğimiz ve karşılığını eksiksiz göreceğimiz ebedi bir ahiret hayatı var. Öyleyse iş ve çalışma hayatımızda hesap verilebilir adımlar atalım. Ne aldatan ne de aldatılan olalım. Helalinden kazanalım, helale harcayalım. Kul ve kamu hakkından sakınalım. Boğazımızdan haram bir lokmanın geçmemesine özen gösterelim. Unutmayalım ki, kendimiz ve ailemizin ihtiyaçlarını helal ve meşru yollardan temin etmek için çalışıp çaba göstermek de ibadettir. Hutbemi Yüce Rabbimizin şu müjdesiyle bitiriyorum: “İman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapanlar bilsinler ki biz, güzel iş yapanların ecrini asla zayi etmeyiz” (Kehf, 30).
Bunları insanlara anlatan Diyanet!... Hani şu özel bankalardan alınan kredi faizleri haram, devlet bankalarındaki faiz haram değil diyen Diyanet!...
Ama sözümüz bir tek onlara da DEĞİL Kİ!...