Önceki gün hastaneye düştü yolumuz. Biz ilk kelime olarak “Allah kimseyi düşürmesin” diyelim. Ama demeyle de olmuyor. İnsanoğlu canlı ve yaşayan bir mahlûk, illaki bir gün oraya gidip derdine derman aramak zorunda kalabiliyor.
Hastaneler yanına yaklaşıp şöyle bir baktığınızda adeta bir can pazarı gibi. Öyle dertli, öyle yaşlı, hasta insanlar var ki insanın onları görüp haline şükredeceği en isabetli yer olarak gösterilebilir. İnsanlara her ne kadar; “Fırsat bulduğunuzda mezarlara gidin, o mezarlara bakıp altında yaşanları düşünün. Düşünün ki onlar da bir gün senin gibi yaşayan, gezip-tozan, yiyip-içen, eğlenen-gülen insanlar olduğunu hatırlayıp ahiretinizi düşünün, ibret alın” denilse de hastaneler de inanın bu konuda çok ibret alınacak yerler.
Ayrıca beni bir de yaşlılardan kurtuluş çözümü olarak kullanılan “huzurevleri, yaşlı bakım evleri” etkilemektedir. Buralar da her ne kadar güzel, hoş yerler olarak anlatılsa da bazı durumlarda televizyonlarda izlediğimiz üzere hastalara ve yaşlılara yapılan kötü muameleler de bir o kadar üzmektedir.
İşin özetini en başta yazacak olursak, bir gün mutlaka ölümü tadacağımız gibi o günden önce de mutlaka biz de yaşlanacağız,
Bu yaşlılığımızda çok zor günlerimiz de olacak belki. Belki de yataktan kalkmakta, yürümekte, nefes almakta, yemek yemekte zorlanacağız. Çektiğimiz acılardan dolayı gülmeyi bile unutacağız. Bu sebepledir ki yaşlılarınıza bakın hem de iyi bakın.
Öyle örnekler görüyor, öyle olumsuzluklar duyuyoruz ki çoğu kez insanlığımızın bize fazla geldiğini bile düşündüğüm oluyor. Bir ailedeki 5-6 kardeş kendilerini, dünyaya getiren annelerini veya yaşlanınca bakmaktan köşe bucak kaçtıkları babalarını sokağa atıyorlar. Bazı durumlarda tek bir kişinin üzerine yükleyip kenara çekiliyor ve yaşamasına bakıyorlar. Oysa ne deniliyordu; “Mutluluk paylaşıldıkça artar, acılar paylaşıldıkça azalır...”
O zaman bizler niye her durumda olduğu gibi bu durumlarda da bencil davranarak hasta ve yaşlılardan uzaklaşmaya çalışıyoruz. Belki bir süreliğine uzaklaşıp unutuyoruz ancak bir gün bizim de yaşlanacağımızı, o gün geldiğinde ana-babamızdan kaçan bizleri gören çocuklarımızın da bizlerden kaçacağını hiç düşünüyor muyuz?
Herkes dilediği gibi davranmakta, dilediği gibi hareket etmekte özgürdür. Bu satırları çok az insanı da olsa etkileyip kendine getirmesi için yazıyoruz. Hani demişler ya, sahile vuran milyonlarda deniz yıldızını kurtarmaya çalışan adama; “Bunların hepsini nasıl kurtaracaksın ki!”. O da bir tanesini alıp suya bırakarak; “Bak bunun hayatını kurtardım, gördün mü, bu yaşayacak artık” misali yani.
Hayatımızda hüzünleri ve güzellikleri maalesef bir arada yaşıyoruz. Yani kim istemezdi ki dünyada hiç kötülük olmasın, acılar yer almasın, ölüm bizden uzak dursun. Ancak yaşamın kuralı her şeyi, herkesin yaşaması üzerine kurulmuş. Bir aile şen şakrak, güle oynaya evladının düğününe giderken yolda kaza yapıp ölebiliyor. Aynı zamanda bazen taputa konulmuş bir insan ya da mezara gömülmüş bir mefta canlanabiliyor.
Yani aslında yaşamımızda düğün ile ölüm kolkola geziyor. Ancak kader ya da talih kime denk gelecekse o bu işin kazananı ya da kaybedeni oluyor. Hikaye devam da edebiliyor, bitebiliyor da!...