İşte bir “8 Mart Kadınlar Günü” daha sallana sallana geldi. Geldi de arkasında neler bıraktı. Neleri yaktı yıktı da geldi. Ağzımızda nutuklar ellerimizde kanlı bıçaklar bırakarak geldi. En çok sevdiğimiz varlıklarımızı anaları, bacıları ağlatarak, üzerek geldi. Oysa onlar bizim baş tacımızdı, onlar bizi doğuran, besleyip büyütenlerdi. Uğurlarına destanlar yazdığımız, methiyeler düzdüğümüz şiirler yazdığımız birtanelerimizdi. Şimdi olumsuzlukları bir kenara koyup yine onları gökyüzüne çıkaralım. Hiç olmaya senede bir gün bile olsa ellerini öpelim, saygımızı sunalım.
İlk olarak ve öncelikle kavram kargaşasına bir değinelim. Yakın zamana kadar çok fazla dikkat etmediğim bir konu var. KADIN mı, BAYAN mı? Dedim ya dikkat etmediğim için yeri geldiğinde her ikisini de, uygun olsun olmasın kullanmaktaydım. Ama ilimizde basketbol maçları başladığında bayan basketbol takımı diye yazmaya baş-lamıştım. Fark ettim ki “kadın” yazılması gerekmekteymiş. İnceledim; doğru. Kadın-erkek bir cinsiyet kavramı oysa bay-bayan sadece hitap şekliymiş.
Kabul edelim ki KADIN herkese en yakışan ve anlamını tam manasıyla kabul ettiren bir kelime. Ve onun için bu günü de “KADINLAR GÜNÜ” olarak anıyoruz.
Bu gün, 8 Mart 1857'de ABD’de 40 bin dokuma işçisinin, üzerine kurulmak istenen baskılara karşı direndiği, grev yaptığı ve faşizan baskılar sonrasında 129 kadının can verdiği güne ithafen gündeme geldi.
Bu kara gün 8 Mart, ilk direniş olarak benimsendiği için kabul edildi. Daha sonra Alman parlamenter C. ZETKİN tarafından gündeme getirilerek kabul edilmiş olan gün, tüm dünyada 1977 yılında Birleşmiş Milletler tarafından “DÜNYA KADINLAR GÜNÜ” olarak kutlanmaya devam ediyor.
Bizde de kutlanması yapılan bu gün 12 Eylül dönemimde kısa ara verilmesine rağmen artık bundan böyle kutlaması devam edecek bir etkinlik olarak kalacaktır. TÜRK KADINI seçme ve seçilme hakkını CUMHURİYET yıllarında aldı. 1930'lu yıllar onların haklarını kazandığı dönem. Hani birilerinin “90 yıllık enkazı kaldırdık” dediği dönem var ya aslında kadınlarımızın başarı kazandığı yıllar olmuştur. Her ne kadar onlara gerçek değerlerini verememiş olsakta bir çok AVRUPA ülkesinde kadınlara böyle haklar verilmemişken onlar ülkemizde böyle bir mücadeleyi sürdürmekte idiler. İlk kadın muhtarımız AYDIN’dan seçilen Gül ESİN Hanım bunun en güzel örneğidir. Ve 1935 yılındaki parlamento seçimlerinde TBMM’ne giren 17 kadın vekilimiz her zaman gururumuz olmuştur. Ve süren yıllarda KADIN kaymakamlar, kadın valiler ve hatta kadın başbakan bile görev yapmış bir geçmişimiz vardır. Öğretmen, asker, mühendis, hakim, savcı, pilot, yani aklınıza ne gelirse hangi meslek gurubu olursa olsun yaşamın her zerresinde KADIN var artık.
Kadınların hiç bir şekilde saygın olmadığı, yok sayıldığı yıllara aş erenler var hala günümüzde, Ezilmek, sömürülmek, geride olmayı kabullenmek, aşağılanmak ve hatta sofradaki yeri öküzümüzden sonra gelsin diyenler var. Yönetilmek istenenler var... Konuşmayan, üretmeyen ve kendini sadece “doğurgan” olarak görmek isteyenler var hala. Şaşırmamak elde değil. Niçin uyanamadıklarına bir anlam veremediğim kadınlarımız var. Şuna inanıyorum ki kadın-erkek yaradılış farklılıkları olsa da İNSAN dır.
Bizim için kaybedilen her CAN hepimiz için değerlidir. Elem verir, acı verir ve yaşamımızı etkiler. Ama yıllardır Tv’lerde bu hikayeleri dinleyip, izleyip duruyoruz. Kimileri “SİMGE” haline gelse de aslında adı duyulmayanların, ismi anılmayanların hikayeleri daha hüzünlü. Onların acısı diğerlerinden az değil. Seslerini duyuramadıkları için sessizce feryat ediyorlar..
Bunlar son bulur mu bilemiyorum. Son bulmasını dilemekle de sona ermeyeceği kanısındayım. O zaman yapılacak çalışma EĞİTİM ile olmalıdır. Hiç olmaya bu günden başlayıp kaliteli bir eğitim ile eğitilmeli çocuklarımız. Geleceğimiz AYDINLIK, çocuklarımız MUTLU olsun.
Baharı karşıladığımız şu güzel günler KADINLARIMIZ için de güzelliğin başlangıcı olsun. Canlar heder olmasın, kanlar akmasın. Atacağımız nutuklar yerine KADINLARIMIZ için güzel adımlar atalım. Onlara yaşanır ortamlar yaratalım.
Hani yıl boyu yapamıyorsak da hiç olmaya bu gün onları baş tacı yapalım. Onlar için bir şeyler yapalım. Birlikte yaşamanın tadına varalım. EZMEYELİM, hor görmeyelim, onları anamız, onları eşimiz, onları bacımız, onları kızımız görelim. Adına ister KADIN, ister BAYAN, ister ZENNE diyelim, yani ne dersek diyelim de ama asla hor görmeyelim. Onları baş tacımız edelim hiç değilse 8 Mart DÜNYA KADINLAR gününde.
Bir bakıma çalışan kadınların sorunları daha da ağır. Bir yandan iş yetiştir, bir yandan aş yetiştir, bir yandan da çocuk yetiştir. Kolay mı? Bunu yapan ya da mecbur olan milyonlar var. Elbette yapmayan da vardır. Bir eli yağda bir eli balda. Emrinde onlarca kişi, böyleleri de var dişi. Sırtında bebeği ile tarlada çalışanı da var, işte böyle varlıklı yaşama alışanı da var. 13-15 yaşında GELİN edileni veya üç-beş liraya başgöz edileni ya da BERDEL verileni. Bunlar yaşandı geldi yıllar yılı. Ama sonlanmadı.
Amaç bunları sonlandırmak ya da en aza indirgemek. Başarabilsek ne mutlu. KADINLARIMIZ bunu istemeli ve bizi zorlamalı. Onlar için..
Canımız, ciğerimiz kadınlarımızın DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ kutlu olsun... Adı güzel, kendi de güzel olsun...