Haftalardır süren “asgari ücret” maratonu nihayet sonuçlandı. Özel sektörde çalışarak asgari ücret alan bir kişinin brüt maaşı 20 bin 2 lira olurken eline geçen net rakam 17 bin 2 lira olarak onaylandı. Bu arada bir asgari ücretlinin işverene maliyeti de 23 bin 502 liraya çıktı.
Görüşmelerde, ilgilenen kişilerin yakından takip ettiği üzere anlaşma oldukça zor sağlandı. İşveren cephesi rakamı yüksek buldu, işçi tarafı, hükümet ve sendika yetkilileri de az buldu. Türk-İş’in beklentisi ve talebi de 18 bin lira civarındaymış.
Şimdi rakam az mı, çok mu? Rakam benim gözüme aşırı çok geldi. Ancak şu 2 lira olmasa hemen hemen tam olacakmış diyesim var. Sahi bu 2 lira nedir, nedendir bilen, anlayan, öğrenen var mı? Bu 2 lira bana göre kafa karıştırmak, dikkatleri dağıtmak için verilen bir paradır diye düşünüyorum. Yoksa, bir tuvalete girilemeyen, tek bir sakız alınamayan bu para, 17 bin tane bir liranın içinde bulunduğu maaşta ne arar. Ancak amacına da ulaştı. Zira insanlar asgari ücretin az mı, çok mu olduğunu değil, tamamıyla 2 lirayı konuşuyorlar.
Evet; asgari ücret az mı, “AZ”... Peki asgari ücret çok mu, aynen, “ÇOK”!... Hemen tepki gösterip, “bu laf nasıl bir laf ya!” diyeceksiniz.
Ülkemiz maalesef ekonomik anlamda enflasyon esaretinde yaşayan bir ülke. Tabii ki bu enflasyon da neden ise hep dar gelirliye, emeklilere, asgari ücretle çalışanlara musallat oluyor.
Konumuza dönecek olursak bu ülkede asgari ücretle yaşamak resmen ipte cambazlık yapmak demek. Ama bir adım daha geriye gidersen 7 bin 500 lira maaş alan bir emekli için yaşıyor demek bir mucizedir. Her ne kadar Osman ağa gibi köylerde yaşayıp, divana yayılarak; “7 bin 500 lira beni yetiyor da artıyor bile, siz de ne kadar azgınsınız, Allah devletimize zeval vermesin” dese de çalışmadan milyonları götüren beleşçiler haricinde halinden memnun olan hiç kimse yok. Bakınız, milletvekilleri bile emeklinin bir yılda alamadığı maaşa az diyor, hatta “geçinemiyoruz” diyor.
Gerçekten de asgari ücret az. Bir çocuklu asgari ücretlinin hele hele okuyan bir çocuğu da varsa vay haline. Mevcut maaşı 11 bin 400 lira iken bu iş çok vahimdi. Ama 17 bin 2 lira olunda iyi olacak sananlar yanılıyorlar. Bakkal, market, pazar alacakları paranın yarısını zaten eksiltti bile. Bahsettiğim gibi emeklileri hiç anlatmıyorum bile...
Madalyonu arka tarafında ise bize düşündüren ayrıntılar var. Büyük fabrikaları, şirketleri, hibe alan, teşvik alan, sürekli borçları silinen yandaşlar hariç diğerlerimizin işi çok zor. Yani yanında sigortalı çalıştıran küçük esnaflar yandı, bitti.
Bir asgari ücretlinin işverene maliyeti 23 bin 500 lira. Küçücük bir dükkanda eleman çalıştıran köfteci, terzi, ayakkabı tamircisi ayda en az 80-100 bin lira para kazanacakta ayakta duracak. Olacak iş mi? Karşı taraftan işveren cephesine bakarsan, “çok para kazanıyorlar, versinler tabii” derken, diğer taraftan da ayakta durmakta zorlanan küçük esnaf, “kendime bir asgari ücret kadar maaş kalmıyor bile” diyor. Yani alan da, satan da durumdan ŞİKAYETÇİ!...
Buradaki gözden kaçırdığımız en önemli konu ise şu: Asgari ücrete yılbaşında yapılan zam ile şimdiki yapılan zam oranı hemen hemen 100'de yüz olmuş. Birinci konu hani ülkemizde yılın başlarında yüzde 37 enflasyon vardı. Nasıl oldu da yüzde yüz zam verdiniz. Oysa işçi cephesi, bizi kandırıyorlar. Gerçekçi olmayan ama resmi olan Tüik enflasyonu % 65, Enak tarafından açıklanan enfasyon ise % 105. Sokakta, markette alışveriş eden vatandaşa sorduğunuzda da cebimizdeki enflasyon en az % 150...
Yani mevzu 2 liradan çıktı ama tüm olanlarda sen memnun değilsin, ben memnun değilim. İşçi halinden memnun değil, memur ona keza, işveren ürünü ikinci kez aynı fiyata alamamaktan muzdarip, öğretmen, imam, doktor, çiftçi... Onlar da şikayetçi. Emekli desen yine, tekrar adından bile anmıyorum. Sen mutsuzsun, ben mutsuzum. ÜMİDİMİZ ise maalesef HİÇ YOK! Keşke 2 lira yerine de bizlere azıcık “ümit” verseydiniz!...